Dün gece Joshua'nın karanlık tarafını görmüştüm. O yönü ara sıra üzerime bir gölge gibi çöküyordu. Çenemin açılacağı tuttu ve fena saçmaladım. Ofiste yüzüme bakmasa da o karanlık gölgesini üzerimde hissediyordum.
Demiştim ya zorba bir müdürden daha kötü bir şey varsa, müdürünüzle komşu olmaktır, diye. Ondan iş ortamında uzak sayılırdım, burası bir kaçış yeri gibi bir şeydi. Ama eve döndüğümde bana daha yakın hissettiriyor. Bu da üzerimde büyük etki bırakıyor.
Bana yine mesajla "Eve beraber dönelim mi?" diye sordu. Daha önceleri söyleseydi kıçıma topuklarımı vura vura koşardım ama şimdi utancımdan ezile büzüle gidiyordum.
"Şey, ben..." kısılan sesim nedeniyle öksürdüm ve devam ettim. "Olanlardan dolayı özür dilerim. Sarhoştum, ağzımdan çıkanlar istemsizdi."
Joshua'nın direksiyon başındayken tek kaşını kaldırdığını gördüm. Yola odaklıydı ama beni dinliyordu. "Hm..." şeklinde bir mırıltı çıkardı.
"Dediklerinde gerçekçi değil miydin?"
Sorusuna cevap vermek için düşünmek zorunda kaldığımdan bir şey söyleyecek gibi olup duraksıyordum, bunun sonucunda da söylemek üzere olduklarım kekeleme olarak çıkıyordu ağzımdan. Joshua bir ara benden yana bakıp tekrar önüne döndürdü başını.
"Evet? Cevabın nedir?"
"Zihnim bulanıktı, düzgün düşünemiyordum. Dün gece size bağıran kişi... o ben değildim."
"Anladım. Konuyu kapatalım o halde."
Birleştirdiğim ellerimi dizlerimin arasına sıkıştırdım. Başımı torpido gözünün üzerine vurup bayılmak istiyorum. Eve gidip uyumak ve her şeyi unutmak istiyorum.
Apartmanın girişinde Mingyu'yla karşılaştık. Joshua'yla samimi bir şekilde konuşmaya başladılar. Mingyu benim gibi resmi ifadeler kullanmıyordu. Doğru ya, önceden tanışıyorlardı. Joshua kendi evine gittikten sonra asansörde Mingyu ve ben kalmıştık. Kısa süre sonra indiğimizde Mingyu'nun kapısında uzun boylu, ince yapılı biri vardı. Mingyu ile selamlaşıp içeri girdiler. Ben de tek başıma eve girdim. Ayakkabılarımı rastgele ayakkabılığın önüne fırlatırcasına attıktan sonra ceketimi çıkarıp astım. Evimdeki tek kanepeye kendimi bok çuvalı gibi attım.
Bir şeyler tuhaf geliyordu. Dün geceki hararetli konuşma sanki hiç olmamış gibi geçip gitmişti. Ondan hoşlandığımı bile söylemiştim. Birdenbire konuyu kapatmasını beklemiyordum.
Düşüncelere dalmışken kapının çalma sesiyle kendime gelip ayaklandım. Saçlarımı ellerimle karıştırıp düzelttim, kapıyı açtığımda Mingyu üzerinde pasta dilimi olan bir tabakla dikeliyordu. Merakla bir tabağa, bir Mingyu'ya baktım.
"Bu ne için? Birinin doğum günü mü?"
"Yok, kendi aramızda bir kutlama yapıyorduk. Siz de gelin, bize katılın."
"İyi madem. Davet edildiysem gelirim." Tabağı alıp dışarı çıktıktan sonra kapıyı çektim.
Mingyu iyi bir komşuydu. Komşuluk görevlerini ve nezaketini son derece özenle yerine getiriyordu. Eve girdiğimde onun arkadaşlarına selam verdim. Adlarının Wonwoo ve Minghao olduğunu öğrendiğim adamlar bana oldukça samimi davrandılar. Evin salonunda oturuyorduk. Az sonra Mingyu kalkıp odadan çıktı.
Minghao elindeki çatalı bana doğrulturken "Siz aynı şirkettesiniz değil mi?" diye soruyordu.
"Evet."
"Şu kilise adamı da sizinle aynı yerdenmiş diye duydum."
"Anlamadım?"
Minghao bahsettiği kişi kimse tekrarlarken yüzünü daha çok buruşturmuştu. "Müdürünüz yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alt Komşum | Seoksoo
FanfictionÜst komşum ficinin Seoksoo olarak devamı. Seokmin'in yeni işe başladığı ofisteki müdürü alt komşusu çıkar. Seokmin'in hayalindeki tip olan soğuk bakışlı, 40 yaşıdaki centilmen müdürünün alt katta oturan komşusuyla -aynı kişi olmasına rağmen- uzaktan...