Arabayı kapının önüne park etti changbin. Sabah tek çıktığı evden şimdi yanında iki kişi getirmişti.
Arabadan inip arkada oturan küçüğün kapısını açarak kucağına aldı. Arabanın önüne gelerek felix'in de inmesini bekledi yüzünde gülümsemesiyle. Fakat felix inmedi.
Yedi yıl önce gitmek zorunda kaldığı evlerine bakıyordu dolu gözleriyle.
Changbin kaşlarını çattı. Changmin'i kucağından indirip gülümsedi. “Babacım sen şuradaki salıncakta biraz sallan, biz babanla geleceğiz birazdan.” Bahçedeki felix'le kurdukları, ağaca asılı salıncağı göstermişti küçüğe.
“Tamam baba.” Dedi küçük çocuk. Sonra koşarak salıncağa gitti. Zıplayarak oturdu fakat sallanamıyordu çünkü ayakları yere değmiyordu. Ayaklarını ileri geri sallayarak babalarının konuşmasının bitmesini bekledi. Evi inceliyordu babalarına bakmadan. Anlıyordu bazı şeyleri bu küçük yaşında.
Changbin oğlunun gitmesiyle felix'in yanına adımları. Kapıyı sakince açtı ve donmuş bir şekilde eve bakan sevdiğine baktı.
Felix changbin'in geldiğini fark etmeyerek bakmaya devam ediyordu evlerine. Ellerini yumruk yapmış, tırnaklarını avucuna batırıyordu.
Changbin, felix'in yumruk yaptığı ellerini ellerinin arasına alarak sıktığı parmaklarını açtı. Böylece felix'in dikkatini çekmeyi başarmıştı.
Felix ellerini tutan sevdiğine baktı gözünden düşen yaşla. “Changbin ben bu eve girmeyi hak etmiyorum. Yedi yıl önce bu kapıdan çıkıp gittiğimde kaybettim ben o hakkımı. İsteyerek gitmedim belki ama gittim ve yedi yıl oldu.”
“Öyle bir şey yok sevgilim. Bu evi birlikte yaptık. Birlikte hayaller kurduk içinde. İçeri girmeyi en çok sen hakediyorsun.”
“Sen ben gittiğimden beri her gün acı çektin bu evde. Her gün, her saat, her dakika bekledin beni. Bense gelmedim. Gelemedim.”
“Bunun sebebi sen değilsin. Kendini suçlamayı bırak. Pişman değilim seni beklediğim için. Değil yedi sene yetmiş sene de olsa beklerdim ben seni.”
Felix mahcup bakışlar gönderdi sevdiğine. “Ben çok özür dilerim changbin. Korktuğum için, seni bıraktığım için, çocuğumuzu senden sakladığım için. Her şey için çok özür dilerim.” Ağlayışı şiddetlendiğinde kollarının arasına aldı sevdiğini changbin.
“Sakın özür dileme. Sen özür dileyecek bir şey yapmadın. Ben hep biliyordum senin isteyerek gitmediğini. Biliyordum birinin bizi ayırmaya çalıştığını. Ama bak başaramadı işte. Biz yine birlikteyiz, yine gözlerin gözlerime bakıyor, yine sarılıyoruz.” Akan yaşlarını silerek gülümsedi ve salıncakta oturan minik oğullarını gösterdi. “Hatta bak artık bir çocuğumuz var. Artık üç kişiyiz.”
Felix dolu gözleriyle gülümsedi oğluna bakarken. “Evet artık üç kişiyiz.”
Felix'in ıslak yanaklarını sildi ve güldü. “O yüzden artık ağlamayı bırakalım ve evimize girelim. Oğlumuz içeriyi merak ediyor almalı.”
Felix hâlâ tereddütlü olsa bile buruk bir gülümsemeyle onayladı changbin'i.
İyice toparlayıp indi arabadan. Changbin elini tuttu sıkı sıkı. Bir daha bırakmayacağı konusunda ciddiydi.
Birlikte changmin'in yanına gittiler. “Oğluşum niye sallanmıyorsun?” Felix yüzünde en güzel gülümsemesiyle konuşmuştu.
Changmin dudaklarını büzerek baktı babasına. “Baba sallanamıyom. Ayaklayım yetmiyoy.” Bazı harfleri yutarak söylendi babasına.
Felix ve changbin oğullarının dediğine gülerek salıncağın arkasına geçtiler. “O zaman sallayalım küçük beyi.” Changbin küçük küçük sallamaya başlarken söylemişti.
“Uçmaya hazır mısınız bay seo?” Felix'in dediğiyle changbin dona kalmıştı. Felix'e baktı ışıldayan gözlerle.
Felix kendisine ışıldayan gözlerle bakan sevdiğine gülümsedi. “Nüfus kağıdında seo yazdıramadım ama hep seo diye seslendim. Seo changmin.”
Changbin daha az önce ağlamayalım artık diyen kendisi değilmiş gibi göz yaşlarını akıttı.
“Felix…” bir şey diyemeden oğlunun sesiyle kapandı dudakları. “Baba hadi sallayınn.”
Sildi gözyaşlarını hemen. Birlikte changmin'i salladılar bir süre. Fazla sıcak olduğu için eve girmeye karar verdiler.
Felix eve girdiği gibi hiçbir şeyin yerinin değişmediğini fark etmişti. Koltuk minderlerinin yeri bile aynıydı.
Özlemle baktı evlerine. “Her şey aynı, hiç değişmemiş.” Felix buruk bir gülümsemeyle söylemişti sözlerini.
“Sen geldiğinde her şeyi koyduğun yerde bul istedim. Dokunmadım yerlerine.”
“Baba biz aytık buyda mı yaşicaz?” Küçük çocuk, evi inceleyen babasına sormuştu soruyu. “Evet oğlum. Artık burda hep birlikte yaşayacağız.”
“Yaşasın!” Diyerek etrafta koşturmaya başladı küçük.
“Oğlum koşma düşersin.” Felix heyecanlı oğluna gülümseyerek uyarıda bulundu.
Changbin felix'in elinden tutarak konuştu. “Bırak felix koşsun. Düşerse tutarım ben.”
Birbirlerine gülümsediler.
Koşmaktan yorulan çocuk babalarının önüne gelere kollarını kaldırdı. “Baba uykum geldi.”
Changbin oğlunu kucağına aldı hemen. “Gel bakalım bay seo uyutalım sizi.”
Üçü birlikte odalarına çıktılar. Felix biraz durakladı kapıda. Burası da hâlâ aynıydı. Gözünde canlandı anıları. Changbin elinden tutup içeri sokmasa ağlardı kapı eşiğinde.
Yatağa uzandılar. Ortalarında oğulları vardı. Changmin babalarının ellerini alıp karnının üstüne koydu. Üstüne de kendi ellerini koyup tamamladı tabloyu.
Felix ve changbin oğullarının yanaklarından öperek uyumasını beklediler. Birbirlerini izleyerek…
❤️🩹
Sonları biraz aceleye geldi gibi oldu ama neyse
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leave
FanfictionAcıyan gözler, giden yaşlar Geri gelmen için edilen dualar angst değildir