Aile, insanın ruhunda yankılanan derin bir melodi gibidir; bir bakış, sıcak bir güneş gibi içe doğarken, acımasız bir sözcük ise karanlık bir gölge gibi üzerini kaplar.
Sevgi dolu kollar, sükûnetin limanı iken, eleştirilerin kılıcı, öz saygıyı yaralar.
Geçmişin ağır anıları, bir gölge gibi peşinden ayrılmazken, içsel çatışmalar kalbin derinliklerinde kıyamet koparır. Aile, hem bir sığınak hem de bir esaret; her bireyin özünü şekillendiren bir yudum zehir ve bir damla nehir.
***
Avucumda tuttuğum saati,kapaklı dolaba bıraktım.Bir bardak su içmenin, dengesi bozulan kalbimi en azından rahatlatacağını düşündüğümden mutfağa ilerledim.Kapıdan geçip tezgaha yasladım bedenimi.
Ancak bir anda zihnimde bir dizi görüntü belirmeye başladı; tanıdık, fakat ürpertici anılar bir sisin içinden çıkarak kendilerini gösteriyorlardı.
İlk başta bulanıktılar; sadece sesler ve gölgeler. Fakat, saniyeler geçtikçe görüntüler netleşti ve içimde bir acı kıvılcımı yandı.
Çocukluk günlerime, zihnimin unutmayı en net tercih ettiği anılara doğru sürüklendim.
Babanın sert bakışlarını, annenin soğuk sessizliğini, ailemin beni hep bir yetersizlik hissiyle sarıp sarmaladığını hissettim.Ancak şuan öyle hissetmiyordum. Beni seviyorlardı, değer veriyorlardı. O halde onları bu derece değiştiren sebep neydi?
Yada değişen gerçekten onlar mıydı?Zihnimdeki her anı, ruhuma işlenen bir yara gibi acı vermeye başladı.
Annenin bir akşam üzeri bana sarf ettiği o sözleri yeniden duyuyordum sanki: "Sen bizim istediğimiz gibi olmadın." Bu cümle, içimde kapanmamış bir yara gibi hissettirdi.
Kalbime ağırlık çöktü, yine zihnime attım suçu.
Yanlış dedim bunlara. Değiştir, sil sil. Seviyorlar beni, kalbimde hissediyor hem. Neden böyle gösteriyorsun bana ?Sonra bir başka görüntüye sürüklendim; ergenlik yıllarımda bir odadaydım.
Ailemin beklentileriyle yaşadığım baskı ve içimde büyüyen yalnızlık, bir anı patlaması gibi zihnimi kaplamıştı.
Nefesim daraldı, göğsüm sıkıştı. Sanki geçmişin her bir detayı, şimdi yeniden hayat bulmuş ve üzerime karabasan gibi çökmüştü.
Kaçmak istedim, ama gözlerimi kapadıkça anılar daha da yoğunlaştı.Durdurmak istedim, kum saatinin ince kumları gibi zihnime akış eden bu görüntüleri ,durdurmak istedim.
Kendimi kaybediyordum; zihnim geçmişin derinliklerine gömülüyordu.
Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Ama artık geçmişten kaçamayacağımı da biliyordum.
Zihnimdeki sis aralanıp başka bir görüntü belirdi: kendimi tanımadığım bir odada, fakat garip bir biçimde huzurlu hissettiğim bir yerde buldum.
Etrafımdaki mobilyalar eski ama zarif bir şıklığa sahipti; koyu ahşap dolaplar, süslü halılar, büyük bir pencere ve dışarıdaki çiçek kokusunu içeriye taşıyan bir esinti... İçimde huzurla birlikte tanımsız bir yabancılık hissettim.
Sonra gözümün önünde bir kadın belirdi. İnce yüz hatları, yumuşak bakışlarıyla bana gülümsüyordu. Yanaklarımdan sevgiyle sıyırdığı saçlarımı düzeltti.
Annem değildi bu kadın, o olamayacak derecede sıcak ve ürkek bakışları vardı.
Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı; bu kadın kimdi? Neden bakışlarında bu kadar sevgi vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİHNİ ZEHİR
FantasyFantastik Kurgudur ~Zihni Zehir adıyla yazılan ilk ve tek kurgudur. ~ Tanrının cezasına maruz kalan Reyhan Alker, farklı bir zihin ve bedende 1980 lerde kendini bulur. Ancak hafıza kaybı içindedir ve ailesi olduğunu söyleyen insanlarla yaşamaya başl...