GEÇMİŞE SANRI

112 74 114
                                    

Hayat, önünüze birçok engel koyar. İyi mi kötü mü olduğunu bilemezsiniz. Dikenlerini gösterir, öfkenizi ortaya salarsınız. İnsan, alışkındır; öfkesini bir çocuktan, bir hayvandan ya da çevresindeki nesnelerden çıkarmaya.

Ama can yakmak, akıl karıştırmak, parçalayıp yıkmak size bir fayda sağlamaz.

Narin, ruhlardan çıkarmayın acınızı...

Belki de bu, fanî hayatınızdaki sınavınızdır, bilemezsiniz. Velhasıl, çare üretmek size daha mantıklı gelsin.
Kendinizi kimseye kanıtlamaya çalışmayın.

Çünkü düzeni bozanların, düzeni bozuldu. Akılları, bir parça deliliğin içine hapsoldu.

------------

1958 - 3. yaş

"Reyhan! Annecim, neredesin? Çık artık ortaya!"

Genç kadın, üç yaşındaki kızını yine evin içinde bulamıyordu. Yeni yeni yürümeye başlayan bebeği, annesini korkutmaya kararlıydı.

Her gün bir yerlere kayboluyor, tüm evi aramalarına rağmen bulunamıyordu.

Her annenin içinde var olan evladını kaybetme korkusu, kadını her gün yalnız bırakmıyordu.
Kadın mutfağa geri döndü.
Altını kapattığı ocağın tüpünü kontrol etmek için dolabı açtığında, kalbindeki ağrının bedenini terk ettiğini hissetti.
Tüpün yanında bacaklarını uzatmış, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle oturan küçük kızını gördü. Hemen kızını tuttuğu gibi dışarı çıkardı.
Sonrası rutin sağlık kontrolleriyle geçti...

Ama kimse fark etmedi. Küçük kızın her gün ortadan kaybolması ve etrafına korku salması normal değildi...

----------

Yaş - 4

Anne, kızının peşinden hızla koştu. Kanayan eline rağmen onu belinden yakalayarak durdurdu.

Uyanmadan hemen önce elinin üstünde, minik bir el hissetmişti. İlk başta normal gelmişti. Kızı acıkmış olmalı ve annesini uyandırmak istemişti.

Ancak daha sonra, eline sivri uçlu bir bıçak saplandı. Aynı saniye çığlık atarak gözlerini açtı. Reyhan, annesine kıkırdayarak bakıyordu. Kadın, dehşetle eline baktı.

Yaşadığı dehşet hafızasına damgalandı,unutulmaması için kazındı.

Aceleyle banyoya koştu, derin olmayan bıçağı çıkarıp titreyen elleriyle yarasına peçete bastırdı.

Gözyaşları, yanaklarına sel gibi akıyordu. Bu yaşlar korkudan mı yoksa endişeden mi? Kendisi bile emin değildi.

Günümüz-1980

Monitörden gelen sesleri duydum. Havada papatya kokusu vardı. Gözlerimi açtığımda terk edilmiş bir hastanede olduğumu sandım. Ancak odadaki eşyaları, televizyonu ve cihazları görünce yaşadığım yılın çok daha gerisinde olduğumu fark ettim.

Zihnimi zorlamaya çalıştım, duvarlarının arkasındaki boşluklardan sızmaya uğraştım, ama etrafımda sadece hiçlik vardı.

Daha doğrulmaya bile vakit bulamadan kapı açıldı. Orta yaşlı, saçlarına yeşil bir şal takmış, esmer bir kadın odaya girdi. Yaklaşık 1.65 boylarındaydı. Bana doğru yaklaştıkça, sürmeli gözlerinden akan yaşların yanaklarını ıslattığını fark ettim. Kadın, ben doğrulmuş otururken bir anda bedenime sarıldı.

"Oyyy Reyhan'ım! İyi misin, annem?" Kadın hem ağlıyor hem de burnundan akan sümükleri çekiyordu. Midemde bir acı hissettim, ağzıma doğru yayıldı. Ancak hayatımda ilk defa gördüğüm ve annem olduğunu söyleyen bu kadın beni bırakmıyordu!

O sırada beyaz önlüklü, doktor olduğunu düşündüğüm bir adam ve iki genç kız odaya girdi. Kadın benden ayrılır ayrılmaz, genç kızlar "Ablam!" diyerek bana sarıldılar.

Yaşadığım dehşet korkuyu yaydı bedenime. Kalbim kanı değil, korkuyu, endişeyi pompaladı.

Bu insanları tanımıyorum. Kimdi onlar? Ve ben... kimdim?

~Yazardan~

Genç kızın kaza haberini alan ailesi apar topar hastaneye gelmişti. Krem rengi duvarları olan koridorda dakikalardır bekliyorlardı,.En sonunda doktordan bilgi almışlardı.

Az önce içeri girdiklerinde ise bambaşka biriyle karşılaşmış gibiydiler.
Boş bakışlarla karşılanmışlardı. Ona sarıldıklarında kızları herhangi bir tepki vermemişti.
Sanki bedendeki ruhu, kişiliği her şeyden ve her kimseden habersiz gibiydi.
Her bir aile ferdinin yüreğine, acının tohumu ekildi. Bu tohumlar korkuyla sulandı.
Tanrı sessizce işledi kaderi...

Doktor, kızın annesine çarpan aracın 10 metre sürüklediğini, bu sırada başına herhangi bir darbe almış olabileceğini söyledi. Hafıza kaybının gerekçesini buna bağladılar.

Doktor'un tespiti ise "Başa alınan darbeler sonucu sinirler zarar görmüş. Bu durumda kalıcı hafıza kaybına sebep olmuş. "idi.

Doktorun kendinden eminliğine karşılık
yazdığı yazgıyla güldü tanrı.

Her bir netlik ve kesinlik tanrının tâbisi karşısında sıfırlanırdı. Küstah ruhlar, bencil kalpler cezaya maruz kaldı, azabın içinde yokluk ve varlık arasındaki boşluğa sıkıştılar.
Biri hariç...

Reyhan Alker.

O boşluktan kurtuldu ancak bilinmezliğin içinde kayboldu. Zihni kara delikte sonsuz bir boşluğa savruldu...

***

Zamanın aşımı tanrının bir süpriziydi. Kimse anlamadan;
Saatler yıllarca geriye sarıldı, koparılan takvimler el değmemiş oldu. Nice doğan canlar daha ana rahmine düşmedi.
Analar doğmadı,günahlar daha yazılmadı.
Köstekli saatin akrebi kovalayan yelkovanı geriye savruldu, kaçan o oldu.
Gelecek sıfırlandı, geçmişe ağır bir yük bırakıldı.

Gelecekten gelen misafir, Reyhan Alker gözlerini boş bir zihinle açmıştı yeni dünyaya.
O bilmedi, hissetmedi...Zihnini nasıl şekillendireceği, kalbini hangi varlığa adıyacağını ona bıraktı tanrı...

ZİHNİ ZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin