DİKKAT!
YAPILAN TÜM KONTROL VE UYGULAMALAR KENDİ GÜVENLİĞİNİZ İÇİNDİR. LÜTFEN GÖREVLİ PERSONELE YARDIMCI OLUNUZ. CEP TELEFONUNUZU, VARSA SİLAHINIZI, KESİCİ ALETİNİZİ GÖREVLİ PERSONELE TESLİM EDİNİZ.
TEŞEKKÜRLER...Gece saat 4'e dayanmaktaydı. Açık pencereden süzülen bunaltıcı nemli hava, tül perdeyi usul usul hareket ettirmekteydi, korkunç sessizlikteki odanın karanlığını kıran tek şey ise sokakta yanan direğin çirkin sarı loş ışığı idi. Nemli havaya rağmen üzerine örttüğü pikenin altında terden sırılsıklam olmuş, öylece inleyerek acı acı sayıklıyor, başını bir sağına çevirip kesik kesik "Hayır" diyor, bir soluna çevirip feryattan beter fısıltısıyla "Bırakma beni tek başıma, lütfen, lütfen gitme" diye mırıldanıyordu.
Nöbetteydi ve nizamiyenin girişindeki yazıları okuyup okuyup tüm gafletini başka yöne vermemek için uğraş halindeydi lakin nafile çabasıydı... O canhıraş ses kulağını delip inim inim kanatıyor, susuyor, sonra acıdan avazı çıktığı kadar tekrardan çığırıyor, her bağrışında nöbet titreme dalgalarına kapılmasına sebep oluyor, gözlerini saniyelik kapatıp kapatıp açıyordu. Çok yoğun acı vardı o garip seste.
Kendisi ise titreyen dudaklarını sessiz sessiz birbirine değdirip önündeki yazıyı nefes almadan okumaya devam ediyordu. Hem de gözünden akan yaşlara engel olmasına mâni olmaya çaba göstererek.
Nöbetçi, nöbet yerinden ayrılmaz, nöbet süresince bir yere dayanmaz, bir yere yaslanmaz, uyumaz, sigara içemez, kompozit başlığını başından çıkarmaz ve silahını elinden bırakmaz.
Nemli gözleri önündeki yazılardan ayrılmazken, titreyen dudaklarının içini deşiyor, deştikçe daha çok deşesi geliyor, daha çok kanatmak istiyor, kan ağzına akınca da, dimağında pas tat bırakıyor ama yine de titreyen parmaklarıyla kavradığı silahını bırakmıyordu. Yasaktı çünkü. Komutanlarından ceza alır diye dönüp bakamıyordu da. Öyle de vefasız biriydi işte.
"Özür dilerim, gerçekten özür dilerim. Affet"
Sayıklamaları karanlık odada devam ettikçe, üzerine çöken kara gölge varlığını biraz daha hırçınca hissettirip nefesinin gram gram almasına sebebiyet veriyordu.
Nöbet dönüşü namluda, şarjörde, hücum yeleği ve üzerinde mühimmat bulunmayacak, sorumlularına teslim edecektir. Silah kurcalanmayacak, emniyet devamlı kapalı tutulacaktır. Silahla şakalaşma yapılamaz, silah bir başkasına çevrilemez...
Ambulans gelmişti. Nizamiyenin girişinde ağır yaralananlar oradan alınıp hızlıca hastaneye götürülürken bile önündeki yazılardan dikkatini alamamış, ta ki yüzünde şiddetli bir tokat yiyene kadar dı herşey!
Tam o esnada rüyasında yediği tokatla, nefesini zor alır bir şekilde uykusundan sıçrayarak gerçek dünyaya döndü ve ecel terler içerisinde oturur pozisyonuna gelip gece lambasını yaktı. Üzerinde kıyafet varmışçasına elini boğazına götürüp ağlayarak gırtlağına yumruklar atmaya başladı.
"Geçti, geçti, geçti kendi gel geçti" dedi sessizce ama nefessizce
Üzerine sinen o karagölge ışık hızında karanlık odanın bir köşesine sinip tetikle beklemişti. Genç delikanlının tekrardan uyumasını bekliyordu. Yine sızıp uyursa harekete geçecekti çünkü. Onu avucuna almıştı bir kere. Yok etmeden, eritmeden, zehir olup beynine akmadan durmayacaktı.
Dakikalar sonra gördüğü kabustan uzaklaşınca, nefesleri bir miktar düzene girmişti. Tutuk bir hareketle ellerini terden nemlenen saçlarına daldırıp geriye atarak yüzünü keskince sıvazladı. Sırtı ise boncuk boncuk irili ufaklı terlerle kaplı idi. Pencereden içeriye sızan rüzgar, nemli sırtına değince ufak çaplı bir ürpertiyle başbaşa kaldı. Son kez yorgun bir nefes verdikten sonra elini terinden ıslanmış yatağına yasladı.