O.Ç.-12

114 7 5
                                    

Kimseye güveneceğimi düşünmezdim. Dedemden sonra artık kimse olmaz diye düşünmüştüm. Belki dedim bir kaç kişi çıkar ama onlar da zaten Uzay ve Nefes olurlar.
Biliyorum, onlar bırakmazlar. Biliyorum, biri en yakın arkadaşım ya da tek arkadaşım da denilebilir. Biri de abim.
Ama işte artık biri daha hiç umulmadık bir şekilde hayatıma girip, bu kadar inatçılığımı bilip de zorla ne olduğunu soruyor.
Ne ailemden, ne de kan bağım var. En garibi de o ya. Arkadaşım ya da degil bilmiyorum. Aramızdaki ilişkiyi bilmiyorum ama ona güveniyorum. Bana dedemin ölümünün de geçiceğini söyledi. Biliyorum ona artık güveniyorum ,geçecek eminim sanırım onu eskisindende çok hoşlanıyorum. Belki biraz daha çok ben onu .... Hayır daha söyleyemem. Ona ne kadar güvensemde babamdan öğrendiğim bir şey var; bir insana güvensemde hemen kanmamam gerketiği sağolsun babam eve gelmeyerek ,yanımda olmayarak bana asla kimseye (babama bile) güvenmemem gerektiğini kanıtladı. Dedem hastanedeyken bile gelmedi ama Elsever'e güveniyorum, güvenmek istiyorum. Konuşmayalı çok olmadı ama gene onu arayıp sesini duyup yaşamak için gene kendime bir sebep bulmak istiyorum.
Aslında ben onun bana ihanet etmemesini istiyorum. Benden uzaklaşmamasını, benimle olmasını. Babamdan neden nefret ettiğimi sorduğunuzu anar gibiyim. Sizi bu gün sabaha götürmek isterim.
---
Bu gün, sabah vakti
Uyandığımda yeterince memnun olmasam da, kendimi iyi hissediyordum. Dişlerimi fırçalamak için ayağa kalktığım sıralarda bir telefonun sesi kulaklarıma geldi.
Tanımadığım bir numara beni arıyordu. Bu pek sık rastlanmadığı için tedirgin olmamak imkansız gibiydi.
Yavaşça telefonuma doğru uzandım ve numaranın son dört hanesine bakıp açtım. Tanımadığım bas (kalın) bir ses ''alo'' dedi. Biraz bekledikten sonra konuşmam gerektiğine karar verdim ve "Buyrun, kimsiniz?" dedim. Cevabın gelmesi çok sürmedi.
"Beni tanımıyorsun, Asra ama sana bir mesaj vermek için ulaşmak zorunda kaldım"
"Peki, bana vermeniz gereken mesaj nedir beyefendi?" Bu cümleyi söylemem ile bir gülme sesi geldi. Ne olduğunu anlamak için zaman kalmadan konuşmaya başladı, tanımadığım adam.
"Deden gibi çok naziksin, Asra'cım. Beni iyi dinlemeni istiyorum"

"Teşekkür ederim, sizi dinliyorum" Sesini düzeltmek için yaptığı bir öksürmeyle devam etti.

"Bak Asra'cım; ben dedenin yakın bir arkadaşıyım. Onun sana vermesi gereken bir mektup vardı. Tam olarak varis olduğunda sana verecekti ama bu ne yazık ki mümkün olmadı. Bunun için üzgünüz. Deden, oldukça iyi bir adamdı ve insanlara saygı duyardı. Yeterince dinine saygılı ve cennetlik biriydi" Ben cevap vermeyince devam etti.

"Bunları zaten biliyosundur, umarım yüzüne vurma-"  

"Artık konumuza geçsek olmaz mı efendim?" Evet, artık sinirlenmiştim. Ne var yani? De artık söyle bir zahmet.

"Merakınızı anlıyorum ve ben konumuza geçiyorum"

"Memnun olurum"

"Sana önemli bir mektubumuz var. Deden, bu mektubu senin için yazmıştı. Şu an nerede olduğunu bana bildirebilir misin?"

"Şu an evdeyim, neden soruyorsunuz?"

Biraz tedirgin gibiydim ama sonuçta dedemin arkadaşıydı dimi? En azından o öyle söylüyordu.

"Ah, üzgünüm. Bizim gibilerin saatler ile pek kavramı yoktur da. Evden hemen çıkmanızı istesem sizin için sorun olur mu?"

"Tabii ki hayır. Nereye gitmemi istersiniz? "
---
İsmini bana bir türlü vermeyen onun deyişi ile dedemin arkadaşı olan adam, gitmem gereken yeri söyledikten sonra
"Lütfen seni aradığımı kimse bilmesin" demişti. Nedenini sormaya bile tenezzül edememişken kapatmıştı. Tabii arada kendince 'iyi günler' demişti ama gene de pek bir kaba gibiydi.
Adamın dediğine göre mektuba ulaşmam için eski bir malikâne bulmam gerekiyormuş. Hangisi olduğunu sorduğumda benim bulmam gerektiğini söylemişti. Bu adam bildiğimiz 'her şeyi sen bil' havasındaydı ama gene de tatlı bir sesi vardı. Kalın ve garip bir şekilde nazik çıkıyordu.
Malikâneyi bulmak için epey uğramıştım. Sonradan aklıma küçükken oyunda, abimden kaçarken dedemle bulduğumuz malikâne geldi. Tam olarak neresi olduğunu bulmak da zaman alsa da bu mektubun gerçekten önemli ve telefonda söylenmeyecek bir şey olması beni daha da çok uğraşmaya zorluyordu. Bu kadar önemli bir şey, neden mektupta? Neden bir e-posta değil? Bunları sorduğumda bana tek bir yanıtı oldu.

"Mektup tam olarak aradığın malikânede. Tam olarak sizin dedenle sağlandığınız yerde"

Nereden biliyordu ki bizim burada oyun oynadığımızı? Anlayamıyordum.
---
Merhaba arkadaşlar, bir kaç zaman boyunca, bu bölümün sabah olan kısmını okuyacağız. Lütfen beğediyseniz arkadaşlarınıza da önerin. Bu sıralar aklınız karışabilir. Yeni karakter gelicek. Belki karakterler, kim bilir. Artık daha çok romantik ya da romantik komedi gibi olmayacak. Bu hikayeye ablamla devam etmeye karar kıldık. Romantiklik yanında bazı diğer etiketler de olucak. Hiç ummadığınız şeyler sizleri bekliyor olucak. Iyi bayramlar okuyucularım ^^

Oyundaki Çocuk♣️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin