Bölüm 1: Karşılaşma

1 0 0
                                    


Kafe sabahın erken saatlerine nazaran oldukça kalabalıktı. İçerideki taze kahve kokusu, Asya'nın zihnini sakinleştiriyordu. Ancak bir türlü odaklanamıyordu. Kitapları önünde dağınık bir şekilde açılmıştı, ama hiçbir kelime aklında yer etmiyordu. Saat ilerledikçe daha da kayboluyordu kendi dünyasında. Oysa ki bugün, hayatında bir dönüm noktasıydı. Hedefleri vardı, sınavlar vardı, arkadaşları vardı; ama içindeki huzursuzluk, her şeyin önündeydi. Bir şeyler eksikti ama ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu.

Elini kahve fincanına uzattı. Bir yudum aldı. O kadar sıcak ve keskin bir tadı vardı ki, damağında yayılan acımsı tat, gerçek dünyaya geri dönmesine neden oldu. "Hayatımda değişen bir şeyler olmalı," diye düşündü Asya. Fakat ne? Ne olabilirdi?

Asya, dikkatini tekrar kitaplarına vermeye çalıştı, ama kafede bir şey değişti. Kapıdan içeri giren adamın varlığı, tüm havayı değiştirmişti. Kafede konuşan, kahve içen, kitap okuyan herkes aniden sessizleşti. Gözler bir anda ona yöneldi. Asya, gözlerini kaldırmadan bir an için ortama bakmaya çalıştı. O kadar dikkat çekiciydi ki, yalnızca kendisi bile fark etti.

Adam, siyah bir takım elbise giymişti. Üzerindeki kıyafetler kusursuzdu, sanki dünyaya meydan okuyan bir karakterin parçaları gibiydi. Saçları kısa, koyu kahverengiydi. Yüzü, hiçbir duyguyu yansıtmıyordu ama yine de bir anlam vardı o ifadesinde. Gözleri, etrafındaki her şeyi, her ayrıntıyı okur gibi bakıyordu.

Asya, istemsizce onu izlemeye başladı. Ne yapmalıydı? O adamı tanımıyordu, ama her bir adımı, her hareketi etrafındaki herkesi etkileyecek güçteydi. Demir, başını kaldırıp kahvenin ortasında bir masada yer buldu ve Asya'nın gözleri bir an için onunla buluştu. Göz göze geldiklerinde, Asya'nın içi ürperdi. Nedenini anlayamıyordu. Ama bir şey vardı, bir çekim, bir ilgi. O anda kalbi hızla çarpmaya başladı. Birşeyler derinden hissettirdi.

Demir'in yüzü soğuk ve kayıtsız görünse de, gözlerinde başka bir anlam vardı. Asya, bir anlık bir boşluk içinde kaybolmuştu. Sanki, etrafındaki her şey silinmiş, yalnızca o anı yaşıyordu.

Bir süre sonra, Demir yerinden kalktı ve bara doğru yöneldi. Yavaş adımlarla ilerledi, ancak bir şey vardı; o kadar kolay bir şekilde ortama hâkim olmuştu ki, kafedeki herkes aniden kendini daha küçük ve daha az önemli hissetmişti. Asya'nın kafasındaki soru daha da derinleşmişti: "Kim bu adam?"

Demir bara yaklaşırken, gözleri yine Asya'yı taradı. Gözlerindeki derinlik, tüm mekânda yankı buluyordu. Asya, yine istemsizce ona bakmaya devam etti. Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı, çünkü o bakışlarda bir şey vardı—bir tehdit, bir davet. Ama ne?

Demir, kısa bir süre sonra Asya'nın masasına yöneldi. Aniden, doğrudan ona doğru yürüdü. Asya, istemsizce bir adım geri atmak istedi, ama o kadar rahat bir tavırla geliyordu ki, ona tepki vermek neredeyse imkansızdı.

"Yalnız mısınız?" Demir'in sesi, derin ve güçlüydü. Kafede neredeyse hiçbir ses duyulmuyordu. O kadar ani ve beklenmedik bir şekilde konuştu ki, Asya'nın tüm dünyası bir anda durdu.

Asya başını kaldırdı ve ona bakarak, şaşkın bir şekilde "Evet, yalnızım," dedi. "Ama siz, neden buradasınız?" Biraz alaycı bir tonda sordu ama içindeki gerginlik, sesinden belli oluyordu.

Demir gülümsedi, ama o gülüşte hiçbir samimiyet yoktu. "İlginç," dedi, "Herkes burada, ama siz hâlâ yalnızsınız. Bunu tuhaf buluyorum."

Asya biraz rahatsız olmuştu, çünkü kendisi bile yalnızlık hissini hissetmiyordu. Ama Demir, adeta bu duyguyu üstüne yapıştırmaya çalışıyordu. "Sadece derse odaklanmaya çalışıyordum," dedi Asya, hızla savunma yaparak.

Gölgelerin ArdındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin