Sabah kalkar kalkmaz ilk yaptığım şey kendimi çimdiklemek oldu. Baktım rüyadan uyanmıyorum daha sert çimdikledim. Sonra küfür ede ede kolumu morartana kadar çimdikliyordum ki rüyada olmadığımı farkettim. Önceki gece olanlar o kadar gerçek dışıydı ki ne yapacağımı şaşırır oldum. Bütün gece oturup plan yapmıştık. O nedenle uykumu alamamıştım. Uyku mahmurluğuyla Baki'ye yanlışlıkla tekme attığımı hatırlıyorum. Ama o akıllı bir köpekti. O yüzden sadece kolumu kemirmekle yetindi.
Annem kahvaltı için birşeyler hazırlıyordu. Baki ile ben hemen yumulduk sofraya. Hadi bana neyse de Baki'ye n'oluyordu? Köpeksin lan sen çöm aşağı diyordum içimden. Ama sonuçta bu evrene artık o kadar sık gelmeyecektim. O yüzden Baki'yle çok uğraşmadım. Kahvaltının sonuna doğru Ismet de aramıza katıldı ve oradan arabalara atlayıp kamp alanına doğru gittik. Normalde okulla beraber gitmem gerekiyordu ama okul kafayı sıyırdığımı düşündüğü için kuralları esnek tutabiliyordu. Oraya varmıştık ve plan hazırdı. Bütün herkes oradaydı yani anneme eşlik edecek görgü tanıkları da orada olacaktı. Kamp alanına gidiş için öncelikle kısa ama kenarları dengesiz bir köprüden geçmek gerekiyordu. Tek yapmam gereken kenardan yürüyüp dengemi kaybediyor gibi yapmamdı. Hatta ona bile gerek yoktu aslında. Zaten intihara meyilli gözüküyordum. O an intihar etsem otoriteler aldığım tedaviyi de göz önünde bulundurarak sorun çıkartmayacaktı. Ama ben hava atmayı seven biriyim ne yalan söyleyeyim. O an kazara gözüken bir ölüm beni daha gizemli yapardı diye düşünüyordum. O kadar gizemli ki kitabı bile var tarzında yani (ki o kitap şu an yazılıyor. Aferin bana).
Çok geç olmadan planı harekete geçirmemiz gerekiyordu. Aileler yavaş yavaş ormana doğru geçecekti. O yüzden tam da zamanıydı. Annemle uzun uzun vedalaşmak istiyordum ama vakit yoktu. Sadece uzunca sarıldık şans diledik. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi söyleyip durduk.Ona tekrar döneceğime dair söz vermiştim. İsmet'e ise minnettarlığımı göstermek için kalan kafa yapan haplarımı ona verdim. Adamcağız biraz eğlensin istemiştim. Sonra İsmet'e sordum:
"Paralel evrende bu haplar var mıdır?"diye.
"Bilmem. Olmayabilir de."dedi.
"O zaman şunları ben alayım."deyip hapları geri aldım. En sonunda ise Baki'ye döndüm :
"Az yemedik birbirimizi."dedim. Cevap bekledim. Vermedi. 'Kaç ay besledik ayıp be.Böyle mi olduk şimdi?' Diyordum içimden ama sanırım o zamanlar bir köpekten fazla şey bekliyordum.Köprüye yanaştım. Kimse dikkatini vermemişken bir bacağımı köprünün diğer tarafına geçirdim. Hazır olduğumda bizimkilere işareti verdim. İşareti alınca bana doğru bağırdılar :
"Kerem! In oradan! Düşeceksin!"
Tam o sırada herkes bize döndü ve ben de kendimi iyice köprüden aşağı sarkıttım. Artık birkaç saniyem vardı. Eğer köprüye kadar gelip düşüşümü oradan görürlerse bedenimin nasıl yok olduğuna anlam veremeyeceklerdir. O yüzden bizimkiler bağırdıktan hemen sonra kendimi sarkıtıp aşağıya bıraktım. Annemin çığlıkları tam ben düşerken tavan yaptı. Herkesin panik olduğuna adım gibi emindim. Köprüden kocaman kayalarla dolu akıntılı nehire Düşerken havada bir portal açıp diğer evrene gittim.Ne şanstır ki diğer evrende de denize düştüm. Neyse ki kıyıya çok yakın bir yere düşmüşüm ki çabucak çıkabildim. Sahil kenarındaki insanlar ve hayvanlar beni görünce şoke oldular. Bense koşarak oradan uzaklaştım ve hemen bir taksiye atladım. Taksiyi bir kokarca kullanıyordu.(belki de tek boş taksinin o olmasının sebebi buydu.) 'Kokarca nasıl taksi kullanıyordu ki?'deyişinizi duyar gibiyim. Taksiyi onun ölçülerine göre ayarlamışlardı. Pedalları çok yukarıda ve direksiyonu çok küçük ama boyutu normal bir taksiydi. Ayrıca taksi çok kötü kokuyordu. O da bunu bildiği için ıslak oluşumu aldırmadı. Islak çantamdan Ismet'in verdiği adresin silinmediğini umarak kağıdı çıkardım. Evin adresi vardı ama ev sahibinin isminin olduğu kısım bulanıktı. Daha önceden bakmıştım ama ismi bir türlü hatırlamıyordum.
Taksideyken kokudan midem o kadar bulandı ki az kalsın kusuyordum. Bunu farkeden kokarca taksici bana bir torba uzattı. Anlaşılan bu ilk defa olmuyordu. Adrese vardığımda ıslak da olsa taksiciye parasını verip araçtan indim. Karşımda şehrin ortasında duran kocaman bir apartman vardı. Apartmana girdim. Asansörün başı çok kalabalıktı. Zaten gitmem gereken yer 4. kattaydı. O yüzden merdivenleri kullandım. Dairenin tam karşısına geçmiş zili çalmaya hazırlanıyordum ki birşeyi farkettim. Berbattım! Üstüm hem ıslaktı hem kokarca kokuyordu hem de takside imzasını atmış olduğum kusmuğun kokusu da sinmişti. Iyi bir başlangıç olmayabilirdi ama her şeyi açıklayabileceğim sürece sorun olmazdı. Derin bir nefes aldım (tabi kokudan o da zor oldu.) ve zile bastım.
"Ne var lan ? Her gün işiniz yok bu eve dadanıyorsunuz!"diye bağırarak geliyordu içeriden biri. Arada bir iki küfür olduğunu belirteyim tabi. Ve kapıyı açtı:
"Ne var , ne istiyorsun? Çabuk de!"dedi. Ama ben cevap veremedim çünkü şaşkınlıktan elim ayağım tutulmuştu. Bu o olabilir miydi cidden? Mümkün müydü yani? Kendimi toparlamaya çalışıp cevap verdim en sonunda:
"B-Ben Serhat Çınar'ın oğluyum." Babamın adı buydu.
" Heeee. E bebeydin sen. Baban öyle diyordu. Ne arıyorsun ki burada?"Daha fazla cevap veremedim. Aşırı şaşkındım çünkü. Hani uzun süre kullanmadığın bir pantolonun cebinde para bulursun ya , aynen öyle bir şaşkınlık. Karşımda duran bir insan değildi çünkü. Bir köpekti. Üstelik sıradan bir köpek de değildi. Bu Baki'ydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Itler Uçarken
FantasyBir paralel Evren düşünün. Açlığın olmadığı , her şeyin mümkün olduğu, itlerin uçtuğu ve Kerem'in kahraman olduğu bir Evren. Biz bunu göremiyoruz ama o iki evreni gezebilecek kadar Şanslı. Kerem bir Evrende sıradan hayatı olan bir yetişkindir. Tesad...