"Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini..."
-Ahmed Arif111124
¶
Duştan çıktıktan sonra dolabımın karşısına geçip giyecek bir şeyler seçtim, siyah bir tişört ve deri ceket altınada mavi kot pantolon yeterliydi. Gidip saçımı kuruttum ve taradım. Parfüm sıktım birkaç aksesuar seçtim ve ortalığı toparladım, çoraplarımı giydim ve bir ayakkabı seçip dışarı çıktım. Kulaklığımı takıp müzik dinlerken etrafı izleyerek yürümeye başladığımda içim tiksintiyle doldu.Etrafta bir yerlere yetişmek için koşan insanlara, kırmızı ışıkta durmayıp hızına hız katan arabalara inat ağır ağır yürüdüm, acelem yoktu. Bir yere yetişmeyi önemsemeyecek kadar çok yarış ve insan kalabalığı görmüştüm.¹
Bazen insanlar öylesine aceleci davranıyordu ki kendisine yol soran kişileri saygı çerçevesinin dışında reddediyor arkasına bile bakmadan koşuyorlardı. Gözleri daima saatlerinde, saniyelerin hesabını yapıyorlar ve kendilerini oyalayan şeyleri öfkeyle ortadan kaldırmaya çabalıyorlardı. Gülümsemeye bile vakitleri yoktu. Daima somurtup bir şeylerden şikayetçi oluyorlardı ve her şeye itirazları vardı. Kimse uyum sağlamaya çalışmıyor etrafındakilerin kendisine uyum sağlamasını bekliyor ve bu gerçekleşmeyince o kişi hakkında asılsızca konuşup hayatından çıkarıyorlardı.
Sonra kalkıp "yalnız olduklarını" haykırıyorlar ve sevilmediklerini öne sürüyorlardı, oysaki kendisini seven insanları vakit kaybı olarak görüp hayatından çıkaran bizzat onlardı. Üstüne üstlük sevgiye dahi vakitleri yoktu.
Ben böyle bir hayat istemiyordum, gözümün daima saatimde olmasını geçtim koluma takılı bir saat bile olsun istemiyordum. Hiçbir şey beni acele ettirmemeliydi. Sevdiğim her şeye gün içinde vakit ayırabilmeli ve rahat bir uykuyu misafir edebilmeliydim. Kitap okumalı, müzik dinleyip dans etmeli, bol bol düşünmeli, arkadaşlarıma, sevgilime ve kendime vakit ayırabilmeliydim. Kendimle randevuya çıkıp sorunlarımı çözebilmeli ve bunu yaparken hızlanmamalıydım. Kendime daima vaktim olmalıydı. Her gün yeni bir şey öğrenmeli, yolda gördüğüm insana gülümseyerek yolunu gösterebilmeliydim. Ben kahkaha atabilmeli mutluluğumu sevdiklerimle paylaşabilmeliydim. Bunlara vaktim yoksa hayata 'hayat' demenin bir anlamı yoktu.
Çünkü bence bir yere vaktinde varmanın yolu koşarak ulaşmak değil, evden erken çıkıp yavaşça yürümekti.
Saatiniz olmadan vakti ayarlayabiliyorsanız o zaman başarmışsınız demektir. Nasıl yolumuzu doğadan aldığımız ipuçlarıyla bulabiliyorsak zamanımızıda Güneşe bakarak anlayabilmeliydik. Herkes kendini ülke için çok önemli bir zat zannediyordu ve hiç kimse özgürleşme çabasına girmiyordu. Robatlaşmıştık işte. Okula yeni başlamış bir çocuktan tutun artık emekli maaşına bağlanmış yaşta bir ihtiyara kadar herkes robotlaşmıştı. Kimse etrafındakileri görmüyor duygularını önemsemiyor ve daima kendisi için bir şeyler yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Myosotis ≮
Fanfiction"Meğerse ben senin aşkına sevdalanmışım." "Mühürleyeceğim seni... Bir gün sen altımda adımı sayıklarken mühürleyeceğim seni." Aşk mağlubiyettir başlı başına, bu otobiyografisidir en büyük yenilgimizin. Omegaverse!