- 4 -

28 8 2
                                    

Multimediada Gaye (Emre'nin sevgilisi) var.

Sabah uyandığımda sıcak bir duşa girdim. Birazda olsa rahatlamıştım. Duştan çıktıktan sonra okul formalarımı giyip mutfağa girdim. Kahvaltıyı hazırladıktan sonra Emre'yi çağırmak için odasına girdim
"Emr-"
Sustum. Çünkü Emre yoktu. Kardeşimi götürmüşlerdi. Bunu nasıl unutabilmiştim. Yavaş adımlarla yatağına oturdum ve komodinin üzerindeki 'aile' fotoğrafımızı elime aldım. Fotoğrafta ben babamın sırtındayım , Emre'de annemi sırtına almaya çalışmış. Bu fotoğrafı çekildikten sonra çok gülmüştük. Onları çok özlemiştim. Onlarla eğlenmeyi çok özlemiştim. Fotoğrafı elime alıp odadan çıktım. Çantamın içine koyduktan sonra kahvaltı yapmadan evden çıktım. Emre olmadan o lokmalar boğazımdan geçmezdi. Okula doğru yürümeye başladım. Acaba Emre'yi okula getirirlermiydi? Eğer getirirlerse asla geri göndermezdim. Zaten getirmeseler bile okul çıkışı yanına gideceğim. Okulun bahçe kapısından içeri girdiğimde Gaye sanki beni bekliyormuş gibi koşarak yanıma geldi. Kesin Emre'yi soracaktı. Acaba doğruları söylesem mi?

"Ecrin abla dün geceden beri Emre'yi arıyorum. Ama ulaşılamıyor. Nerde?."

"Gayecim Emre'yi yetiştirme yurduna götürdüler."
Bir çırpıda söylemiştim. Keşke biraz alıştıra alıştıra söylemeyi deneseydim. Gaye'nin yüzü haliyle düşmüştü
"N-nasıl yani. Ne yurdu? Neden?."
"Reşit olmadığı için ve anne babamız olmadığı için onu götürdüler. Ama sen üzülme. Ben halledicem."
"Sende üzülme Ecrin abla. Bende sana yardım edeceğim."
"Saol canım. Ama şimdi sınıfa çıkayım. Görüşürüz sonra."
Diyip sınıfa gittim. Sınıfa girdiğim anda Nisa'nın yanıma gelmesi bir oldu.
"Kızım seni dün tam 28 kez aradım. Nerdesin sen meraktan öldüm."
"Berk'i de bulalım anlatacağım."
Berk'le Nisa 13 yıldır tanışıyorlar. Araları çok iyi. Kardeş gibi büyümüşler. Bende onlarla 4 yıldır tanışıyorum. Yani bu okula gelmeden önce de tanışıyorduk. Ailemin ölümünden sonra bana çok destek çıktılar.
"Tamam o zaman. Berk basketbol takımıyla kantinde oturuyordu. Hadi gidip çağıralım."
"Olur."
Diyip çantamı sıraya koydum ve aşağıya indik. Berk okulun basketbol kaptanıydı. Genellikle takımdakilerle takılırdı. Fakat Nisa ve beni de hiç ihmal etmez. Kantine geldiğimizde Berk ve takımı her zaman ki köşelerinde oturuyorlardı. Yanlarına yaklaşıp
"Berk biraz gelir misin?."
"Oo Ecrin hanım bize merhaba yok mu?."
Bunu diyen okulun en gıcık çocuğu Taha. Benimle uğraşmaya bayılıyor. Ama Berk her seferinde ona ağzının payını veriyor.
"Kızla uğraşma Taha. Geliyorum Ecrin siz geçin Nisa'yla yan masaya."
Başımı tamam anlamında sallayıp yan masaya geçtim. Nisa'da yanıma oturdu.
"Ee ne oldu kızlar?."
Diyerek Berk'te aramıza katılınca tamamlanmıştık.
"Emre'yi götürdüler."
Nisa bir hışımla bana doğru dönüp
"Nasıl? Nereye?."
Diye sordu. Nisa'da Berk'te Emre'yi çok severler. Kendi kardeşleri gibi.
"Yetiştirme yurduna. Dün zorla götürdüler. Engel olamadım. Sonra mezarlığın kapısına oturup ağladım."
Cümlem biterken sesim ağlamaklı çıkmıştı. Berk hızlıca yanıma gelip sarıldı.
"Ben çok üzüldüm Ecrin. Elimizden ne geliyorsa yaparız. Emre bizimde kardeşimiz."
"Teşekkür ederim Berk. Şimdilik yapacağınız bir şey yok. Eğer bugün Emre'yi okula göndermezlerse çıkışta yurda gideceğim."
Nisa bana doğru dönüp
"Ecrin konumuzla alakasız ama çalıştığın cafeden nasıl izin alacaksın. Biliyorsun biraz değişik tipler. Izin verecek gibi durmuyorlar."
Tabi ya ben cafeyi tamamen unutmuştum. Oradan nasıl izin alacaktım.
"İzne filan gerek yok. Ecrin sen çıkışta işe gidiyorsun. Bizde Nisa'yla yurda. Halledeceğiz biz sen hiç merak etme."
Berk'e 'saçmalama' der gibi baktım.
Tam ağzımı açıp itiraz edecekken
"Bu konu itiraza kapalı. Ah hadi zil çaldı siz sınıfa çıkın bizim antrenmanımız var."
"Teşekkür ederim Berk. "
Diyip sıkıca sarıldım. O sirada Nisa kıskanmış olacak ki
"Zaten ben hep üvey evladım."
Diyip dudağını büzdü.
"Ya gel hadi kıyamam sana."
Diyip Nisa'yı da çektim. Ikisine de sarıldıktan sonra
"Ee hadi hoca girecek. Sınıfa çıkalım."
Diyip ayaklandım. Nisa'da ayağa kalkınca Berk'e el sallayıp sınıfa çıktık. Sınıfa girdiğimizde arkamızdan hemen hocada girdi. Çantamı elime alıp defterimi çıkaracakken 'aile fotoğrafımızın' çantada olmadığı dikkatimi çekti. Iyi de ben sabah buraya koydum.
"Nerde bu ya!."
Diye sınıfta bağırdığımda hoca da dahil tüm sınıf bana baktı. Nisa hafifce kolumu dürtüp
"Ne oldu kızım. Niye bağırıyosun?."
Dedi sessizce. Hoca yanıma yaklaşıp
"Ne oldu Ecrin. Neden bağırıyorsun?."
"H-hocam eşyam kaybolmuş."
"Hangi eşyan?."
"Benim için paha biçilemez fotoğraf."
"Çocuklar gören oldumu?."
Herkes çantasına bakıp 'hayır' dedi. Gerçekten kalbim sıkışıyordu. Benim için çok önemliydi. O fotoğrafı bulmam lazımdı.
"Ben çıkabilir miyim? Kayıp eşya dolabına bakacağım."
Hoca kafasını 'tamam' anlamında salladı. Bende koşarak sınıftan çıktım ve kayıp eşya dolabına bakmaya gittim. Dolabın önünde duran nöbetçi telaşımı anlamış olacak ki
"Ne oldu?."
Diye sordu.
"Bir fotoğraf kayboldu. Cok önemliydi. Gördün mü?."
"Bahçede çerçevesi kırılmış bir fotoğraf bulundu. Sanırım üst katlardan camdan atılmış. Şu dolapta."
Diyerek eliyle bir dolabı işaret etti. Derin bir 'oh' çekip dolabın kapağını açtım. İçinde bana bütün samimiyeti, bütün güzelliğiyle bakan fotoğrafı görünce içime su serpildi. Sanırım uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurlu bir an yaşamıştım. Ama tek sorun vardı. Bu fotoğrafı camdan kim attı??

Ruhumun AnahtarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin