kırık yansıma

2 0 0
                                    

---

Bölüm 1: Kırık Yansıma

Felix, sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini araladığında, yataktan kalkmak için gereken gücü bulmakta zorlanıyordu. Yorgunluğu sadece fiziksel değildi; zihni de tükenmişti. Gözleri bulanık, kafası karışıktı ve bütün her şeyin ne kadar uzak olduğunu hissediyordu. Günlerin birbirini takip etmesi, ona adeta bir döngü gibi geliyordu. Dün geceki düşüncelerine dalarken, o kadar derin bir boşluğa sürüklenmişti ki, bir türlü uykusuz geçen saatlerin farkına varamıyordu. Sadece bir an için, her şeyin bittiğini hayal etti. Ama bu düşünceye dalmak, ona kısa süreli bir rahatlama sağlamıştı. Ne geçmiş, ne de gelecek vardı; sadece o an vardı ve o anda, yaşamın bir anlamı olmadığını düşünüyordu.

Felix, gözlerini ovuşturup yavaşça yataktan kalktı. Odayı terk ederken, bir yandan içindeki umutsuzluğu hissediyordu. Evdeki sessizlik, ona bazen rahatlatıcı gelirken, bazen de bir hapis cezası gibi ağır geliyordu. Anne ve babası, geçen yıllar içinde birbirlerine yabancılaşmışlardı. Onlar, her sabah bir araya gelirken, Felix onlardan uzaklaşıyor, daha da yalnızlaşıyordu. Evdeki atmosfer, soğuk ve sıkıcıydı. Her şey, adeta gri tonlardaydı.

Felix’in aklına gelen ilk düşünce, güne başlamadan önce birkaç dakika daha yatakta kalmaktı, ama bunun da bir anlamı yoktu. Zaten içindeki boşluk her zaman vardı. Uyanmak, her sabah biraz daha zorlaşıyordu. Yataktan çıkıp giyinmek, hazırlanmak, okula gitmek… Bütün bunlar birer zorunluluk halini almıştı.

Annesi ve babası, geçmişteki mutlu günlerinde birbirlerine bakarken, şimdi sadece birbirlerinin gölgeleri gibi olmuşlardı. Annesi, son zamanlarda sıkça evin içinde ona bağırıyor, sürekli onu daha iyi bir insan olmasını söyleyerek suçluyordu. Bir hafta önce, yine onunla kavga etmişti. “Hala ne yapıyorsun?” demişti annesi, sesi yükselerek. “Kendine gel, ne zaman bir şeyler yapacaksın? Okuldan geçemedin, evde oturuyorsun. Bir yere varamayacaksın!”

Felix, annesinin gözlerine bakarken, içindeki acıyı bir kez daha hissetmişti. O kadar yabancıydılar ki, birbirlerine bakıp birbirlerini görmüyorlardı. Felix, her geçen gün daha fazla terkedilmiş hissediyordu. “Ama ben de varım, anne,” demişti sessizce. Ama her kelime, adeta içindeki karanlığa karışıyor, ona ulaşamıyordu. Annesi, ona bakıyor ama onun içinde bulunduğu boşluğu anlamıyordu. O an Felix, içindeki derin sessizliği hissetmişti. Gözleri annesinin gözlerinde takılı kalmıştı, ama ikisi de birbirini tam olarak göremiyordu.

Okul da, Felix’in ruh hali için çok daha zorlayıcıydı. Diğer öğrenciler, ona sürekli alaycı bakışlarla yaklaşıyorlardı. Sınıftaki öğrenciler arasında bir köşeye sıkışmıştı. Kimse ona değer vermiyor gibiydi. Kendini daha fazla dışlanmış hissediyordu. O kadar yalnızdı ki, okulun büyük koridorlarında yürürken, adeta kayboluyordu. Öğretmenler bile ona ilgisizdi. Kimse onun içinde bulunduğu boşluğu anlamıyor gibiydi. Yalnızca bir kayıptı onlar için.

Bir gün okulda, kalabalığın içinde bir çocuk gelip ona sertçe itmişti. Diğer öğrenciler gülüyor, ona alaycı bakışlar atıyorlardı. Ama Felix, o an hiçbir şey yapmadı. Sadece bir adım attı ve o çocukların arasından geçerken, ruhu ağırlaşmıştı. İçinde kocaman bir boşluk vardı. Okuldan eve dönerken, aynı düşünceyle adımlarını atıyordu. “Her şey aynı olacak,” diye geçirdi içinden. “Hiçbir şey değişmeyecek. Kimse beni fark etmeyecek.”

Eve geldiğinde, annesiyle babası yine yüksek sesle konuşuyorlardı. Bu sefer tartışma daha şiddetliydi. Felix, odaya girmeden önce, onları birkaç dakika dinlemeyi tercih etti. Ama kelimeler, yavaşça ruhunu parçalıyordu. Annesi, babasına bağırırken, her kelime Felix’in içinde daha fazla kırık bırakıyordu. “Ne zaman bir şeyler yapacaksın?” diyen annesinin sesi, odanın içinde yankı yapıyordu. “Her şeyin bir yolu vardır, ama sen sadece kaybolmuşsun!”

Felix, annesinin sözlerini duyarken, derin bir nefes aldı. İçinde bir boşluk büyüyordu, sanki her şey ona karşı dönmüş gibiydi. Ne okulda, ne de evde, kimse ona yardım etmiyordu. Yalnızca herkesin beklentileri vardı. Herkes ona ne yapması gerektiğini söylüyordu. Ama Felix, yalnızca bir çıkış yolu arıyordu, bir ışık. Ancak o ışık, hiç bir zaman görünmüyordu.

O an telefonunu eline alıp, hastane hakkında düşündü. Bazen, sadece bir çıkış olarak oraya gitmeyi hayal ediyordu. Ama bir şey vardı, içindeki o karanlık düşünceler her zaman bir engel oluyordu. Hastaneye gitmeyi kabul etmek, aslında tüm her şeyi kabul etmek gibi geliyordu. “Kimse bana yardım edemez,” diye mırıldandı. Telefonu elinden bırakıp, odaya çekildi. Sessizliğin içinde kayboldu. Ailesiyle yaşadığı bu soğuk ilişki, ona her geçen gün daha fazla zarar veriyordu. Ne okul, ne de evde bir şey değişmeyecekti. Sadece bir kaybolmuş insan gibi hissediyordu. Bu düşünceler onu sararken, günün geri kalanında hiçbir şey değişmedi.

---

Bölüm Sonu
Felix, her sabah uyandığında bir adım daha kayboluyordu. Ailesinin ve okul çevresinin ona yüklediği baskılarla, yalnızca bir kaybolmuş insan gibi hissediyordu. Ama bir noktada, hiçbir şeyin aynı kalmayacağını fark edecekti. Kimse ona yardım etmeyecek, ama bir karar verilecekti. Peki o karar kim tarafından verilecekti? Felix’in tüm hayatı, bir figür tarafından şekillendirilecekti. Kimdi o figür? Felix’in hastaneye gitmesi, sadece bir zorunluluk olacak mıydı, yoksa kendi kaderini kendi mi çizecekti?

---

kırık kanatlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin