---Bölüm 2: Bir Adım Daha Yalnız
Felix, okuldan eve dönerken, gün boyunca içinde biriken öfkeyi, yalnızlığı ve çaresizliği yavaşça hissetmeye başlamıştı. Bugün, diğerlerinden daha farklıydı. Okul koridorunda, her zamanki gibi yalnızdı. Sınıf arkadaşlarıyla, öğretmenlerle, okulun diğer öğrencileriyle geçirdiği her an, ona daha fazla yabancı geliyordu. Tüm o gülüşler, sohbetler, ve bakışlar, Felix’in içinde büyüyen bir boşluk yaratıyordu. Bütün bunların anlamı yoktu. Okulun son deresi sona erdiğinde, sınıftan çıkarken derin bir nefes aldı, ama nefesi ona hiçbir rahatlama sağlamadı.
Eve gitmek, her zamankinden daha da zor geliyordu. Yolda yürürken, içinde giderek büyüyen bir boşluk vardı. O kadar büyük bir boşluk ki, sanki kimse o boşluğu asla dolduramayacak gibiydi. Kimse. Kendi aklındaki sesler, dışarıdaki dünyanın ne kadar uzağında olduğunu sürekli hatırlatıyordu. "Burada bir anlam yok," diye düşündü. "Neden bu kadar savaşıyorum ki?"
Okulda yaşadığı son zorbalık, onun içindeki karanlık düşünceleri daha da derinleştirmişti. Birkaç öğrenci, onunla dalga geçmiş, ona birkaç kötü söz söylemişti. O an Felix, bir şeyler yapmak istedi, ama yapmadı. Sadece onların bakışları arasında, kendini kaybolmuş hissetti. O kadar yalnız hissediyordu ki, birine bağlanmayı hayal bile edemiyordu.
Eve vardığında, kimse kapıyı açmamıştı. Her şey, her zamanki gibi sessizdi. Hemen içeri girdi, ama bir an, evin içindeki o soğuk sessizliği daha fazla hissedemedi. Bütün gün boyunca içinde biriken tüm bu acıyı, bir şekilde dışa vurması gerekiyordu. Yavaşça mutfağa yöneldi. Birkaç kutu ilaç vardı, ama bunların işe yarayacağını düşünmüyordu. Yine de, bu kadar yalnız, bu kadar değersiz hissettiği bir anda, onları almak ve içmek, belki de son bir çare gibi görünüyordu.
Felix, ilaçları hızlıca masanın üzerine döktü. İlaçların üzerindeki etiketlere bakmadan, hızla birkaçını aldı ve suyla yuttu. O an, her şeyin biteceğini, bu şekilde her şeyin sonlanacağını düşündü. Ama bir süre sonra, hiçbir şey olmadı. Bir süre daha bekledi. Hiçbir şey olmadı. İçindeki boşlukla, bir başına kaldı. İlaçlar hiçbir işe yaramamıştı. O an, kalbinin hızla çarptığını hissediyordu. Şimdi ne olacaktı? Her şey bitmeyecek miydi? Düşünceler arasında kaybolurken, zaman adeta durdu. Bir şeylerin değişmesini istemişti ama değişen bir şey yoktu.
Felix, yavaşça yatağının kenarına oturdu, gözlerini kapattı. Sadece birkaç dakika uyumayı hayal etti. Ama uykusu, adeta gözlerinin önünde uzaklaştı. Birkaç saat sonra, birden uykudan uyandı. Kafasında, sanki bir rüya gibi geçmişti her şey. Yavaşça gözlerini açtı. Tüm bedeni uyuşmuştu. İçinde bir karışıklık vardı. Yavaşça kalkıp, odasına döndü.
Ancak odasına adım attığında, evin içinde duyduğu bir ses onu hemen uyanıktı tuttu: Zil sesi. Felix, bir an için donakaldı. Kafası karışıktı, ama sonra hızla kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açtığında, karşısında babasını buldu.
“Felix! Kapıyı niye açmadın?” diye bağırdı babası, öfke içinde. Felix, hiç tepki vermedi. Gözleri boş ve donuk bir şekilde babasına bakıyordu. Babası, Felix’in tavırlarına tepki vererek daha da bağırmaya devam etti. "Eve geliyorsun, kapıyı açmıyorsun, ne yapmaya çalışıyorsun?"
Felix, babasının yüzüne bakarken, gözlerinden akan nefret ve öfke karışımı duygular içindeydi. "Sadece bir an, sadece bir dakika daha rahat olmak istedim!" diye mırıldandı. Ama babası onu hiç duymuyordu.
“Bir dakika mı? Burada böyle mi takılacağız? Her şeye karşı ilgisizsin, her zaman bir şeyler yapmaktan kaçıyorsun! Sadece odana kapanıp, kimseyi görmemek istiyorsun!”
Felix, her kelimeyle daha fazla öfkelendi, ama içindeki duygular dışa vurmak yerine onu daha da içine hapsedecek şekilde yoğunlaştı. Babası, yavaşça kapıyı çarparak çıkarken, Felix’in içinde bir boşluk daha büyüdü. “Herkes bir gün seni terk edecek, Felix. Hiç kimse seni anlamayacak,” diye düşündü.
Felix, babasının gidişini izlerken, içinde adeta bir fırtına kopuyordu. Onun sesini duymak, içinde daha fazla öfke ve çaresizlik bırakıyordu. Babası bir başka tartışma başlatmıştı, ama Felix’in onu dinleyecek gücü yoktu. Her şey yavaşça kabus gibi geçip gitmişti.
Gözlerini kapatıp yatağında uzanırken, bir şey fark etti. Artık yaşamak istemiyordu. O kadar kaybolmuştu ki, sanki bu dünyada hiç var olmamış gibiydi. Her şey anlamsızdı. “İlaçlar yine işe yaramadı,” diye düşündü. “Ama bu kadar boşluk, bir çıkışı hak ediyor olmalıydı. Bir şey yapmam gerek… belki gerçekten kaybolurum.”
---
Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırık kanatlar
Ngẫu nhiênFelix, içsel karanlıkla mücadele ederken, Hyunjin onun hayatına girer. İki kırık ruh, sevgi ve iyileşme arayışında birbirlerine yakınlaşırken, karanlık geçmişleri onları ne kadar zorlayacak?