*Multimedya'da Ada'nın okuduğu yani aslında benim eski okulumun bir resmi var. Okulun üst yolundan yürümeye devam ederseniz Ermeni okuluna ulaşırsınız.*
Ömür bir şey demeyince mecburen bende susmak zorunda kalmıştım. Charlie ortamızda oturuyor, bir ona bir bana bakıp duruyordu. Onun başını biraz okşadıktan sonra manzaraya hayranlıkla bakmaya başladım. Ömür ise elindeki defterle uğraşıyordu. Ara ara göz ucuyla bakmaya çalışıyordum ama anında baktığımı fark edip kapatıyordu defterini.
En sonunda pes ederek ofladım ve banktan kalkıp mezarlığın oradaki merdivenlere ilerledim. Gözlerini üzerimde hissedebiliyordum ama dönüp arkama bakarsam bir daha bakmaya cesaret edemezdi ya da benimle hiç konuşmaya bilirdi ki zaten konuşmuyordu. Demir küçük kapıyı açıp merdivenlerden çıktım yavaşça. Gözleri üzerimde olduğu için her hareketimi özenle yapıyordum. Mezarların yanından geçerek iki binanın arasında olan boşluktaki çardağa geçtim.
Yere oturarak telefonumu cebimden çıkarttım ve eski en iyi arkadaşımı –yani Şeyma'yı- aradım. İkinci çalıştan sonra açınca konuşmak için boğazımı temizledim. Ne diyeceğimi bilmiyordum, sadece onunla konuşmak istemiştim.
"Şey... Nasılsın?"
"Sağol, sen?"
"İyiyim bende. Adadayım, istersen buluşalım diyecektim."
"Olur, bende her zamanki yerdeyim. Bekliyorum."
"Tamam."
Belki tekrar eski halimize dönebilirdik, ama bu çok zor görünüyordu. O değişmişti, ben değişmiştim. O fazlasıyla sosyaldi, her zaman yanında gezebileceği bir arkadaşı vardı mesela. Ben hiçbir zaman onun kadar sosyal olamamıştım. Annem ölmeden önce 5 kişilik bir arkadaş grubum vardı ama onun ölümünden sonra hiçbiri yanımda olmamıştı. Zaman geçtikçe hiçbiri benimle konuşmamıştı ve gördüklerinde gözlerini kaçırarak tanımamazlıktan gelmeye başlamıştı. Bir tek Şeyma kalmıştı ama o da artık çevresindeki insanların çokluğu yüzünden bu asosyal kızı unutmuştu.
Derin nefes alarak ayağa kalktım ve üzerimi silkeleyerek telefonumu cebime sıkıştırdım. Koşar adımlarla mezarların yanından geçip merdivenlerden indim gözlerim Ömür'ü ararken. Kaşlarını çatmış beni izliyordu. Tam önünden geçecekken beni durdurup elime defterden bir kağıt yırtıp verdi. Merakla kağıdı açtığımda benim resmimin olduğunu görünce şaşkınca onun yüzüne baktım. Kusursuz bir çizimdi ve en ince ayrıntısına kadar çizilmişti ki yüzümdeki hatları ben dahi o kadar iyi bilmiyordum.
"Bu ço-çok güzel olmuş... Ne ara çizdin? Çok teşekkür ederim."
"O kadar önemi yok. Her neyse, görüşürüz." Deyip kalkarak gitti hızla. Bu çocuğu anlamak o kadar zordu ki... Bakışlarım elimdeki kağıda inince yüzümde ister istemez gülümseme oluşmuştu. Resmi çantama özenle koyduktan sonra çıkışa doğru ilerledim Charlie ile birlikte. Görevliye gülümseyerek tatlı köpeğime el salladım ve Ömür'e yetişerek yanında yürümeye başladım.
"Arkadaş olmak ister misin?"
"Neden isteyeyim?"
"Neden istemeyesin ki?"
"Yalnız kalmayı severim."
"Bende yalnızlığı severim... Aslında sanırım yalnız kalmaya mahkum olduğum için sevmek zorunda hissediyorum."
"Sevmek yerine mahkum hayattan kurtulmak daha mantıklı. Hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin."
"Vay canına! İlk defa bu kadar uzun konuştun."
"Söylediklerimden sadece bunu mu çıkartıyorsun yani?"
"Şey... tabi ki hayır."
"Boş ver gitsin."
Hızlı adımlarla ilerleyerek önüme geçmişti ve aramızdaki mesafe gittikçe açılıyordu. Kendimi aptal gibi hissetmiştim ama ben sadece onunla arkadaş olabileceğimizi düşünmüştüm. Suratım istemsizce düşerken aklıma Şeyma geldi, beni bekliyordu. Toplu saçlarımı açıp elimle düzelttikten sonra koşmaya başladım hızla okulun hemen aşağısında olan sokağa. Orası bizim sokağımızdı, başında kocaman bir ağaç vardı ve bu ağaç sayesinde o sokak harika bir koku ile sarmalanırdı.
Ömür'ün önünden hızla geçerek sokağa girdiğim an koşmayı bırakarak tekrar saçlarımı düzelttim ve bir erkekle konuşan Şeyma'ya doğru ilerledim. Çocuğu önceden hiç adada görmemiştim yada okulda.
"Şeyma!"
"Ah, Ada hızlı geldin."
"Evet." Tanımadığım insanların yanında hep böyle oluyordum, soğuk. Fazlasıyla soğuk.
"Şey... Tanıştırayım. Bu Ada, çocukluk arkadaşım. Eskiden adada oturuyordu ama şimdi İstanbul'a taşındı. Bu da Furkan. Adaya yeni taşındı okul için." Dedi önce beni, sonra da onu işaret ederek.
Gülümseyerek elini uzatan Furkan'a yapay bir gülümsemeyle karşılık verirken biricik sokağıma bakıyordum özlemle. Bir insan sokağını bu denli özler mi? Eskiden çok üzüleceğim ya da çok sevineceğim bir şey olduğunda, canım sıkıldığında, bunaldığımda –kısacası neredeyse her zaman- bu sokağa gelir, kaldırıma oturur ağaçların arasına sıkışmış manzarayı izlerdim.
"Özledin, değil mi?" Soruyu soran ses Şeyma'ya aitti. Anında dolan gözlerimi silerek her zamanki yerime oturdum ve hüzünlü bir gülümsemeyle başımı salladım.
"Çok."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜKED
CasualeHiç kimsenin hayatı mükemmel yada kusursuz değil. Herkesin kendine göre küçük veya büyük olan sorunları var. Ve herkes bunlarla baş etmek zorunda. Ada da sorunlarıyla baş etmeli. Sizce neler olacak?