Sokağın her tarafına dağılmış olan ağacın kokusunu içime çekerek ayaklarımı yola doğru uzattım. Furkan'ın varlığını unutmuştum ama o buna izin vermeyecek şekilde yanıma oturarak manzaraya baktı benim gibi.
"Sende mi burayı seviyorsun benim gibi?" diye sorduğunda başımı ona çevirmeden aşağı yukarı salladım ağırca aynı zamanda konuşurken. "Bu sokak benim sokağımdı, en azından benim için."
Başımı konuşmayan Şeyma'ya çevirdiğimde bana şaşkınlıkla baktığını gördüm. Nedenini az çok anlayabiliyordum ama bugün konuşkandım tuhaf bir şekilde. Göz ucuyla Furkan'a baktığımda ise yüzümü incelediğini gördüm. Bu beni rahatsız etmişti.
Ayağa kalkarak ikisine doğru döndüm ve onlara istekli bir şekilde gülümseyerek "Hadi Değirmen Burnu'na gidelim." dedim. İkisininde hareketlendiğini gördüğümde yüzümde memnun bir ifadeyle okulun aşağındaki sokağa doğru ilerlemeye başladım. Şeyma yanımda yürüyerek merakla sormaya başladı.
"İkna edebildin mi babanı?" Ah, evet. Bu soruya 'evet' cevabını verebilmeyi o kadar çok isterdim ki ama ne yazık ki babam bir türlü ikna olmuyordu okul konusunda.
Başımı hayır anlamında sallayarak "Çok inatçı, biliyorsun ama döneceğim." dedim kendimden emin bir şekilde. O sırada arkamızdan bize eşlik eden Furkan söze karışmıştı. "Neden inat ediyor peki?" Bu soru derin bir nefes almama neden olmuştu.
"Burasının bana bazı şeyleri hatırlatacağını düşünüyor ama yanılıyor. Sonuçta anılarım benimle beraber gittiğim her yerde yaşayacak, ben burada mutluyum."
"Ne gibi şeyler?"
"Annem." dedim sesimi olabildiğince kuru çıkartmaya çalışarak. Durumu anlamış olacak ki başını eğerek bir anda elimi tutup üzerini baş parmağıyla okşadı. Şaşırmıştım çünkü ilk defa babam dışında biri elimi tutuyordu ve de sebepsiz yere. Evet, bunu yapmasına gerek yoktu ve bu kadar yakın olması bana tuhaf gelmişti.
Ona gülümseyerek sorun yok dercesine baktığımda Değirmen Burnu'na girmiştik. Eli hala elimde olan Furkan'dan elimi saçlarımla uğraşma bahanesiyle kurtararak saçımı açtım ve elimle tarayarak belli bir şekile soktum. Bu kadar samimi olmak zorunda mıydı sanki?
Salıncakların yanına indiğimizde eşyalarımızı masanın üzerine bırakarak salıncaklara koştum direkt. Bunu yapmayı hep çok severdim ama Şeyma bunu çocukça bulur ve uzakta otururdu. Şeyma'ya tatlı tatlı baktım bu sefer beni sallaması için.
"Şeyma! Beni sallasana." Başını hayır anlamında sallayınca somurtarak önüme döndüm. Biraz sonrasında arkamdan itilmemle gülümseyerek arkama baktığımda onu görmemle ağzım ister istemez açılmıştı.
"Ömür?"
Kısa yazdığım için özür dilerim ama artık bölümler daha kısa süre içerisinde gelecek. Bu hafta beni affedin lütfen, doğum günüm yüzünden yazamıyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜKED
AcakHiç kimsenin hayatı mükemmel yada kusursuz değil. Herkesin kendine göre küçük veya büyük olan sorunları var. Ve herkes bunlarla baş etmek zorunda. Ada da sorunlarıyla baş etmeli. Sizce neler olacak?