Ankara, 2020O karşımda bir duvar gibi dümdüz duruyordu, benim için o kadar kolay değildi. göz yaşlarım sel misali akarken, öyle ifadesizdi ki, bana bir şey desin istiyordum. "Korkağın tekisin." Dediğinde gözlerimi sıksıkı yumdum. Birkaç defa hıçkırdım, "O boktan annene ve babandan bu kadar kurtulmak isteyip, asla çabalamıyorsun. Üstelik bizi de mahvediyorsun." Dediğinde bu defa gözlerimi açtım.
İfadesizliği sürüyordu ve bu göğsüme bıçaklar saplıyordu. "Yapamam... Annemi bırakamam, Barış." Dediğimde alayla güldü, hemen ardından sehpanın üzerinde duran bardağı duvara fırlattı.
"Seni çok sikliyor sanki!" Diye bağırdığında hıçkırdım, başımı eğdim. Omuzlarım tir tir titriyorken, o normalde asla böyle duramazdı. Nasıl böyle duruyordu ki? "Öldürür annemi... Yapamam Barış, hayatımı mahvettiler zaten," dediğimde, "Bu yüzden bırakman gerekiyor işte! Ulan içimi sikiyorsun ağlama şöyle!" Diye bağırdığında ağlamam mümkünmüş gibi daha çok arttı.
Bağırışının ardından derin bir nefes aldı, "Siktin, mahvediyorsun bizi." Dedi sessizce, "Barış, sus, n'olur." Diye fısıldadım, öyle üstüme geliyordu ki... Zaten onu kaybediyordum, rezalet hayatımda dinlenebildiğim tek limanda ellerimden kayıp gidiyordu.
Canım çok yanıyordu, ben hiç ruhsal hissettiğim acıdan göğsüme bıçaklar saplanıyor gibi hissetmemiştim. "Gerçekleri söylüyorum." Dedi gayet rahat bir sesle, yüzümü ovuşturdum.
"Özür dilerim! Bencil olamadığım için özür dilerim ama ne yapayım, Barış? Ablamın ölümünden önce saçlarımın tellerini tek tek sayan babam, artık benden nefret ederken, annem yüzüme bakmıyor! Kimsem yok ama yapamam! Yapamam!" Bağırışımla birlikte beni kaşları çatıl bir şekilde dinledi, "Ölmesine göz göre göre izin veremem." Dediğimde yutkunuşunu gördüm.
Düşüncesi bile beni mahvederken, ağlamamı durdurmadım. O benim çektiklerimin yarısını bile bilmezken, ben ona çoğu şeyi yansıtmamaya çalışmıştım. Mesela bir hafta görüşmediğimiz dönemde aslında hasta değildim, beni öldürmeye çalışmıştı.
Babam oldu olası, dev cüsseli bir adamdı. Küçükken omzuna çıkmayı çok severdim, beni koruyabilecek kadar büyük olmasına bayılırdım ama artık beni sadece korkutuyordu. Rezalet bir şeydi, rezalet biriydi.
Ablamın ölümü bütün aileyi öyle sarsmıştı ki, eskiden her gün bayram günü gibi neşeli olan aile evimiz, artık korku evinden farksızdı.
Bir akşam eve geldiğimde beni boğmuştu, nefesim kesilmişi. Son ana kadar ne yaptığının farkına varmamış, benim gözlerim kararmışken defalarca özür dileyen yalvarışlarını duymuştum.
Ablam, annem ile aynı arabada İstanbul'dan dönerken seyehat ediyordu. Bir kamyonun çarpması ile parçalanan camın, ablamın boğazını kesişi bir olmuştu. Annem sağ çıkmıştı ama ablam... Öleli, dört yıl olmuştu.
Babam aşık olduğu kadından nefret ediyordu, annemi suçluyordu. Daha önce çok kez ona zarar vereceği düşüncesi ile karşılaşmıştım, onu bugüne dek zor zapt etmiştim. Annemi uyarmıştım ama ölmek isteyen bir insanın en büyük dileğini öğrenmiştim.
"Öldürüyorsa o öldürsün beni." Demişti, yalvarmıştım. Beni düşünmesi için yalvarmıştım ama benim bir çocuk olmadığımı, onsuz da hayat sürebileceğimi söylemişti. Yapamazdım ama, nasıl izin verebilirdim ki? İkisinin de akli dengesi yerinde değildi ama onlar benim ailemdi.
Ailem; en büyük travmalarımın baş rollerilerdi, bende onların yok saydığı, büyük kızlarıyla toprağa gömdüğü kızlarıydım.
Ben tirryerek ağlarken, onun tam yanıma çöktüğünü hissettim. "Sana bunu, bize bunu yaşattıkları için onlardan nefret ediyorum." Dediğinde, "Keşke benim ailem de seninkiler kadar mükemmel olabilseydi, Barış... Belki o zaman," devam edemedim, çok mutlu olabilirdik.
O gün, bizim hikayemizin son bölümüydü. O İstanbul'a transfer olduktan sonra Ankara ayazı beni çarpmıştı. Öyle bir çarpmıştı ki, gittiğinin ilk haftası rastgele bir kızla sosyal medyada paylaştıkları fotoğrafları görmüştüm.
Nefes alamamış, lanet etmiştim. Onun bana aldığı, kurutarak sakladığım tek dal kırmızı gülü bir kutuya koyup, tesise yollamıştım.
Nota da: "Ben bizi, "siktim, mahvettim." Ama sen zaten mezarımızı çoktan hazırılamıştın. Bu gül, sonsuza dek senden bana olarak kalacaktı ama artık ben diye bir şey yok, Barış Alper Yılmaz. En büyük alkışlar sana, futbolundan dolayı değil. Bizi biribirimize iki yabancı eden sensin, bunu sakın unutma."
Onun gidişinin birinci ayı, annem on iki yerinden bıçaklanarak babam tarafından öldürülmüştü.
Ankara, çocukluğumun şehri benim için cehennemdi artık, her şeyimi burada kaybetmiştim. Kaybetmiştim, her şeyimi. Hep bir şeyimi...
By, durushitpost
21 nov, 2024.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pretty lies. | barış alper yılmaz.
FanficBizi birbirinize yabancı eden sensin, sevgilim.