18

371 119 109
                                    


Haftalar sonra evine döndü Hyunjin.

Bir süredir kafasının dağıldığını düşünüyordu, o da Minho ile hemfikir olmuştu.

Ama eve girdiğinde göğsüne bir sızı saplandı. Yıllardır tek başına yaşadığı evin bu kadar soğuk hissettirdiğini düşünmemişti hiç. Ama şimdi üşüyordu resmen.

Yatak odasına girdi. Dolabının sağ tarafı biraz daha boştu. Felix'in kıyafetlerinin asılı olduğu birkaç askı yan yana sıralanmıştı.

Düşünmemeye çalıştı. Elini yüzünü yıkamaya, belki de soğuk bir duş almaya ihtiyacı vardı. Ama banyoya girmesiyle göğsündeki boşluk daha da büyüdü.

Felix'in mavi diş fırçası hemen kendi diş fırçasının yanındaydı. Lavaboda bir tel sarı saç vardı. Dolapta onun kullandığı havlu vardı.

Nefesi yavaş yavaş derinleşirken başını yana doğru attı. Dolaptaki havluya uzanıp burnuna götürdü.

O kokuyordu. Onun şampuanının taze kokusu hala saçlarını sildiği sarı havludaydı. Sadece koku da değil, kısacık zamanda evin her köşesine sinmişti Felix.

Öyle kolay silip atamıyordu işte. Haftalar geçmiş olmasına rağmen tüm acıları sanki ilk günmüş gibi tazeydi.

Ses tonunu unutuyordu yavaş yavaş...

Burnuna tuttuğu havluyla bir anda gözlerini kapattı. Çenesi titrerken zar zor konuştu. "Bir, iki, üç, dört, beş..."

"Altı yüz yirmi bir, altı yüz yirmi iki, altı yüz yirmi üç..."

"Dokuz yüz doksan dokuz, bin..."

Gözlerini açtı.

Dakikalardır ayakta duruyor, nefesini kesmek istercesine burnuna bastırdığı havluyla boğuk bir sesle sayıyordu.

Saymayı bitirdiğinde gözlerini açtı. "Çok özledim seni Felix, neden gelmiyorsun..." diye fısıldadı acıyla.

"Kaç kere daha saymam gerekiyor?" Diye devam etti. "Neden her yalnız kaldığımda aklımdasın ama bir türlü yanıma gelmiyorsun? Neredesin... neredesin Felix..."

Alt kata inip salondaki koltuklara oturdu. Boydan boya cam olan duvardan dışarıya bakıp derin bir nefes aldı. Karanlık çökmüştü. Genelde böyle havalarda karanlığın tadını çıkartırdı ama şimdi aldığı tek tat yalnızlıktı.

Hep yalnızdı, neden şimdi böylesine ölümcülmüş gibi hissediyordu yüreğindeki hasreti?

O gece, bir şekilde sabah oldu. Ondan sonraki birkaç gün gibi.

Haftalar sonra şehir dışına çıktı. Minho ona özel bir görev vermiş, bir emaneti almak için başka bir şehire göndermişti.

Şimdi elleri ceplerinde sokakta yürüyordu. Emaneti teslim almış, güvenle saklamıştı. Tek yapması gereken takas için yarın sabahı beklemekti. Ama yağmur yağdığını gördüğünde dışarı çıkmaya karar verdi.

Islanmak iyi hissettiriyordu. Hala hayatta olduğunu hissettiren nadir anlardandı onun için.

Üşümek, acıkmak ya da ıslanmak gibi normal insanların hissettiği şeyleri hissetmek biraz daha iyi hissettiriyordu.

Saymaya yüreği el vermemişti ama çoktan aylar olduğunu biliyordu. Belki iki, belki üç aydı. Aylardır Felix'in yüzünü görmemişti ve çok özlüyordu.

Etrafta gezinirken kendi kendine fısıldamaya başladı. "Bir, iki, üç, dört..."

Bir yandan etraftaki insanları izliyordu. Islanmamak için oradan oraya koşturan insanların hep acelesi vardı.

Money | Hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin