Bölüm 6

46 8 4
                                    

Selaam. Bölüm baya geç geldi farkındayım ama nedenlerim var. bilgisayarım uzun zamandır yoktu ama uzun bir bölüm yazdım geçen zamanı telafi için birde voteler baya düşük bu benim moralimi bozuyor o yüzden pek konsantre olamadım .Bölümde ufak bir sürpriz var kitaba yeni bir karakter eklenecek. Bu karakter ikisininde tanıdığı biri olucak.

İyi okumalar. Yorumlarınızı bekliyorum (:

Hayatımda dershaneden ilk defa fake yedim bu gün. Hangi dershanenin her gün farklı ders saatleri olur ki ve bun sonradan söylenir. Zalım hocalar! Aşk acısıymış! Heh! Sen hiç dersane için saat sekizde yataktan kendini zorla koparmışken dershanenin saat ikide olduğunu öğrendin mi?! All we need is love felan değil,all we need is sleep arkadaşlar. Şimdi gel de uyu. Yastığım bana piç gülüşü atıyordu resmen.

Ruh halim kafasını sürekli cama vurup yere yapışan kuşlar gibiydi. Bu benzetmeyi çok mu aradım? Evet! Sabah sabah abim yüzünden psikolojim bozulmuşken şimdi de Müge Anlı izliyodum yokluktan.

Ne müthiş bir gün değilmi sayın okuyucular!

Hayır ben kaybolsam ailem bırakın televizyona çıkmayı dışarı çıkıp da aramazlar bile beni. Beni çok severlerde.

İçerden horlama sesleri gelirken iyice psikolojim bozulmaya başladı. homurdana homurdana horlamaması için burnuna iç çamaşırını sokmaya,abimin odasına yol aldım. Ben neden tek çocuk değildim ya! Abimi yapmasalardı bir de ufak sıçanı -kıçlarının üstüne oturmayan sürekli hareketli olan çocuk sıfatına giren erkek kardeşim olur kendisi. Şuanda annemlerle tatilde olan- yapmasalardı çok süper olurdu! Ben onlardan daha tatlıyım beni sevselerdi tek. Değerimi bilmiyorlar!

Kendi odamın önünden geçerken horlamaların abimin değil de benim odamdan geldiğini anladım.

Sen kedisin kendine gel! O nasıl bir horlamadır ya! Sanırsınız Abdulrezzak amca horlyo!

Hüsnü'nün yanına gidip dürtüklemeye başladım.'' Orangutan yavrusu kedi uyanırmısın!'' gözlerini mayhoşça açıp tip tip suratıma bakmaya başladı. Uzun süre öküzün trenle bakıştığı gibi bakıştıktan sonra sıkılıp içeriden telefonumu almak için salona yöneldim. Tabi abim arkamda olmasaydı. Bir Ozan Yüksel klasiği. Kesin bir şey isteyecekti.

'ne istiyon kanka' bakışı attıktan sonra konuşmasını bekledim. Suratıma bön bön bakıp aynı bakışı atıp kafasını salladı. Oflayıp ''ne istediğini söyliycekmisin yoksa önümden çekilecek misin?!'' omuz silkip önümden çekildi. Kesin odama gelene kadar 4 tır 18 kamyon ve 2 araba üstünden geçmişti ya da 50 tane saksı felan kafasına düşmüştü yoksa bir şey istemeden,bir piçlik yapmadan duramazdı. Şaşkınlıkla gözlerimi büyütüp tip tip bakmaya başladım. Piçimsi sırıtışını suratına yerleştirip ''şaka lan. Git bana kahvaltı hazırla'' ve beklenen hareket. "banane ya git kendin hazırla'' tam bir şey söyleyecekken ''çizerim'' diyip 3-4 cm uzunlukta olan, sivri tırnaklarımı gösterdim. Sırf onun için uzatıyorum. Neyse. Homurdanarak mutfağa ilerlemeye başladı. Arkasından cadı kahkahası atarken, kahkaha işini beceremediğimi anlayıp çıkan iğrenç sesime yüzümü buruşturdum

Salona geçip koltuğa yayılıp telefonumu alddım. Rehbere girip Tuana'nın numarasını bulmaya çalıştım. Rehber bakkalın veresiye defteri gibi. Benim Arkadaşlarım Abi'min arkadaşları. Adam üşenmese kendi numarasını verdikten sonra benim numaramı vericek. Hep kendi kontörleri bitmesin diye benden arıyordu beleşçi pislik. Galiba bendeki beleşçilik huyu abimden geliyordu. Neyse.

Alp'in ismini görünce hafifçe gülümsedim. Çocukluk aşkımdı. Aslında çocukluk aşkları aşırı saçma gelir bana ama bizimki aşk değildi. Belki sempati belkide sadece değer vermeydi.

İzmir'de tanışmıştık aynı mahallede oturuyorduk. İzmir'den taşınalı 5yıl oldu. Yani 5yıldır görüşmedik konuşmadık. Küçüken ona değer veriyordum. Fazlasıyla. Sevgiydi çok değer vermenin yan adı. Aptalcaydı ama seviyodum onu. Çocukluk saçmalığı işte. Sonradan çok çok yakın arkadaş olmuştuk.

Rehberde Tuana'nın numarasını bulup aradım. Açmıyordu öküzcan. Kesin uyuyo pislik. Ben burda uykusuzluktan öleyim o uyusun. 10. Çalışta felan açtı. Açar açmaz çemkirmeye başladım. "Lan bu telefon niye açılmıyo!" Karşı taraftan esneme sesi gelince uykusundan uyandırdığımı anlayıp piçimsi sırıtışımı suratıma yerleştirdim. "Niye uyandırıyon beni sabahın köründe göt!" " kalk dershane vakti geldi mal. Ayberk'i ara dershaneye gelsin sende çabuk gel bekliyorum!" "Lan dershane 14.30da değilmi gerizekalı." Yok bu kız olmamış "biliyorum zaten mal erken kalktım Yanlışlıkla hazır sende uyanmışken gidelim dershaneye" iki üç küfür mırıldanıp "tamam" "oyy öküzüm neyse kapatıyorum öpmedim baayy!" Telefonu suratına kapatıp sırıtarak odama geçip hazırlanmaya başladım.

****

Otobüs durağında gördüğüm manzarayla suratım düştü. Birsürü küçük ve şu 'yerlerinde durmayan bebeler' yada 'totosunda kurt olan bebeler' kategorisine giren veletler otobüs durağını istila etmişlerdi. Suratımı sanki mümkünmüş gibi daha fazla asıp oturakları istila etmiş bücürlerden bir kurban seçip kaldırmaya karar verdim.

En köşede oturan sarışın bücürü kurban olarak seçip yanına gidip "kalk başka yere otur." dedim hafif sinirli bir sesle. "Başka yer yokki. Hem banane sen git başka yere otur!" Bücür!

"Lan seni daha sensörlü lamba görmüyor,gelip bana artislik yapıyorsun. Kalk git" diyip lafla birlikte suratını düşürüp oturaktan kalkan bücürün arkasından zaferle sırıtıp,oturağa oturdum. Ama bu zaferim maalesef ki uzun sürmedi. Otobüsüm geldi çünkü. Otobüse binerken bana dil çıkaran bücürlere dil çıkartıp otobüse bindim.

Kulaklığımı takıp filmlerdeki gibi kafamı cama yasladım ve çalan şarkıyı mırıldanmaya başladım. Ama çok geçmedi ki kasisin üstünden hızla zıplayan  otobüs yüzünden kısa çaplı beyin sarsıntısı geçirip kucağımdaki çantayı yere düşürdüm. İçimden şoföre küfür edip beddua ederken aklıma onun otobüsünde olduğum ve Ettiğim bedduaların ucu bana  dokunacağı için sustum.

***

Ayağıma gelen ufak taşlara tekme atarak dershaneye doğru yürümeye başladım. Dershanede uyuklayanları görünce tek olmadığımı anlayıp sırıttım.

Uykumun dağılması için kahve almaya kantine doğru yönümü değiştirdim. Kantine ufak bir göz attım. Klasik Ata Dershanesi ergenleri vardı kantinde. Bir de sevgilileriyle takılanlar vardı. Terasa yakın olan köşede bana yumruk atan sarı bok vardı ve yanında bana tanıdık gelen arkadaşı. Evet çocuğun arkasından anladım.

Kahvemi alıp terasa yakın olan boş masaya yöneldim. Yaklaştıkça Aybars'ın masasında oturan çocuğun yüzü belirginleşiyordu. Ama yine de tanıyamamıştım. Garip ama aşırı tanıdık geliyordu. Kimdi o? Merak duygusu tüm bedenimi sarmıştı.

Merakıma yenik düşüp tam yanlarındaki masaya oturmaya karar verdim. Çantamı sandalyeye asıp oturdum. Bakışlarımı onlara çevirdiğimde bana baktıklarını gördüm. Kahverengi dağınık saçlı, ela gözlü çoçuk fazla...tanıdık geliyordu. "Aa! Oha! Nisa! Senin burada ne işin var!" Lan bu benim adımı nerden biliyor diye aklımdan geçirirken "tanımadın mı? Alp ben. Hemen unutmuşsun beni!" Diyip bozulan kişinin Alp olduğunu farkettim. Evet o söyleyince farkettim!. Ulan onun burda ne işi var?İneklerin arasına karışmış civcivler kadar şaşkındım. Alp neden buradaydı? Ben bu benzetmeyi nerden buldum?! Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?! Ama asıl soru Aybars'ın

****

Vee bölüm sonu! beğenmişsinizdir umarıım(: vote ve yorumlarınızı bekliyoruuuum ve kurban bayramınız mübarek olsun :)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 25, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TURUNCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin