Son bir cesaretle, tükenmiş son gücümü kullanarak balkona açılan kapıyı araladım. Başımı dışarıya uzattım hiç ışık yok. Taaa uzaktan bir müzik sesi geliyordu. Artık iyice geç vakit olduğu için nerdeyse araba sesleri bile seyrekleşmişti. Oda ne? Burnuma birden bire mis gibi bir kahve kokusu geldi. Şaşkınlığımı daha toparlayamadan yan binanın balkonunda hafif bir ışık yandı ve elinde bir fincan kahveyle bir nene dışarı çıkmaz mı? Evinden gelen hafif ışığın aydınlatmasıyla; üzerinde pazen bir sabahlık, ayağında patik ve terlik, onun da teyzem gibi biraz kamburca sırtı ama oldukça zayıf minicik tatlımı tatlı bir ihtiyarcık olduğunu gördüm.
Korkayım mı? Kendime mi güleyim... "Balkona çıksam mı yoksa hiç görünmeden içerimi kaçsam derken hatta bu saatte kahve içen bir ihtiyar olmaz herhalde hayal görüyorum..." diye düşünürken ninecik beni gördü. "Merhaba evladım" demek bu akşamki şen misafir senmişsin, seslerinizi duydum da nasıl imrendim size... Nasılsın çocuğum? Ben bu saatte kahve içmeden ve de kuşlarımı sevmeden hiç yatmam. İster misin sana onları göstereyim?" "Haaa birde çiçekleri çok severim.
Çok sardunyam var benim, her cinsi ve her rengi var. Taa uzaklardan, Selanik'ten getirmiştim ilk fidelerimi, hala birbirinden türetirim kimsede yoktur bendeki renadar eskimiş dökülmüştü ki neredeyse yok denilecek hal almıştı. Bende üzerime bir hırka alarak bu akşamki ikinci misafirliğime kırık duvarı atlayıp gidiverdim hemen. Adını henüz bilmediğim ninecik bana bir iskemle verdi kendide üzeri minderli taburesine oturdu. Bana kahve içip içmeyeceğimi sordu. Teyzeciğim siz bu saatte kahve içerek uykunuzun kaçacağından endişe etmiyor musunuz? dediğimde; "Hayır evladım ben zaten sabaha kadar pek uyumam benim gece işlerim vardır bak güvercinlerim benden ekmek kırıntıları bekliyorlar. Şurada gördüğün kediler yemek bekliyorlar. Onlarda benim gibi gece uyumazlar. Biz birbirimizin arkadaşlarıyızdır." Şunun adı Mestan, bak şu alacalı olan Mıstık, bak şu kulübenin içinde gözüken köpek yavrusu Fındık. Sakın kavga ettiklerini sanma o doğduğunda annesi öldü onu benim tekirim kendi sütüyle besledi...
İşte yine soluk soluğa anlatıyordu hiç ara vermeden. İnanmıyorsun dimi bir kedinin bir köpek yavrusunu besleyeceğine? Bu dünyada sadece insanlar kötüdür bencildir evladım, hayvanlar asla kötü değildir. İnsanlar savaşır hep. Ne için? Bir hiç uğruna! Sen hiç hayvanların toprak kavgası için dövüştüklerini gördün mü? Hayır! Değil mi? Ama ah bu insanlar... Ben artık insanlardan çok hayvanlarla dost oldum. Onlar bana ihanet etmiyor, arkamdan konuşmuyor, verdiğim sevgiyi fazlasıyla alıp bana da çok güzel iade ediyorlar... O bunları anlatırken hakikaten o terasta bulunan bütün kediler, kap kara minicik bir köpek yavrusu ve güvercinler onun eteklerine doluşmuşlardı bile.