Ne yapsam bu alemde yapayalnız hissediyorum kendimi. Ne kadar kalabalık bir ortama girersem gireyim hep karanlığım,siyah.Eğer Tanrı yoksa ve cennet ve cehennem birer efsaneden ibaretse Lydia'yı sonsuza dek kaybetmiştim.O benim ruhumdu.Bir ruh ancak benzerini bulduğu zaman bize,aklımızdakilere,hesaplarımıza danışmadan meydana çıkıyordu.Ancak o zaman sahiden yaşamaya başlıyorduk.O zaman bütün tereddütler ruhlar kucaklaşmak için birbirine koşuyordu.Ona söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki.Bütün bunları hayatımca tekrarlasam bitmeyecek biliyordum.Zaten oda hayatımda yoktu.
Gördüğüm karanlık rüyadan ter içinde uyandım.Etrafıma baktığımda kapının üzerinden sallanan boncuklar parıldıyordu.Aklıma yine karım geldi,boncukların parlaklığında ki kızıl turuncumsu parlak saçları.Pamuk gibiydi.O gülümsemesi bir defa olsun aklımdan çıksaydı eğer üzülürdüm kendime.Kimse onun gibi gülemeyecek,dokunamayacaktı bana. Varsın üzüleyim diye düşündüm.Bu seferde beynimi meşgul eden küçük oğlum geldi aklıma.Sevimli bir ağzı vardı.Tıpkı benim gibi kaç kız düşürürdü o diliyle bilemiyorum. Bütün bu aklımdakileri silmek adına mutfağa kalkıp soğuk bir su içtim.Cayır cayır ateş gibi olan vücudum bir anda ters tepki gösterip üşütmüştü beni.Onları düşünmek sıklıkla tercih ettiğim bir intihar yöntemiydi.İçten içe gidiyordum.Yatağıma geçip kafamı yastığa koyduğumda var olup olmadığından emin olamadığım tanrıya tüm isteklerimi ilettim. Bir an önce sabah olmalıydı.
Yatağımda oturan bir süliet hissetmiştim.Ellerini saçlarıma yaklaştırınca masum olduğunu anladım.Gözlerimi açmadan Allison olduğuna bahse girebilirdim.Küçük elini sıkıca tutup saçlarımdan bir nevi kendimden uzaklaştırdığım da gözlerimi açtım. Titreyen okkalı dudaklarıyla "Özür dilerim" lafını bir kez daha kulaklarımın işitmesine izin verdi. "Yüzlerce kez özür dilerim lafı duydum Allison,geçmiyor işte bu yanlışıkla çarptığında söyleyebileceğin bir şey.Kalbin incindiğinde hayatını değiştirdiğin bir insana bunu söyleyemezsin." diye çıkıştım. Yatakta doğrulduğumda oda belini dikleştirip gözlerime odaklandırmıştı."Sana kaç kez söylemeyelim Daniel? Her şey bir kazadan ibaret yapmam gereken herşeyi yaptım. Elimden gelen her şeyi" derken sesi gittikçe alçalıyordu ve devam etti "Böyle olsun istemezdim." "Kimse böyle olsun istemez Allison canımı yaktın en içimi en dibimi yaktın.Tanrı aşkına kaç defa bir daha yanıma gelme diyebilirim. Gitmen için her şeyi yapıyorum." dediğimde ansızın ayağa kalkıp komidinin üzerinde duran cam vazoyu yere indirmem bir oldu. Bu onu korkutmak için bir hamleydi ama eminim başarılı olamamıştım.Elimde bir sızı hissettiğimde büyük bir cam parçasının içime işlediğini görmüştüm. Aldırmadan kanların yere akmasına izin verdim. Korkuyla ayağa kalkıp bileğimden tuttu ve emin adımlarla evden çıkarttı. "Nereye,ne yapıyorsun?" "Hastaneye gidiyoruz" dedi net bir şekilde. "Bırak kolumu Allison ben iyiyim." demem yeterli olmamıştı. Bardan çıkıp arabasına atlamıştık bile. Şöför koltuğunun yanına oturduğumda kanın içeri akmaması için camı açıp elimi oradan dışarı uzattım. Allison sayesinde bir kaç dakika içerisinde klimayla buz gibi soğutulmuş hastaneye gelmiştik. Bir kaç beklemeden sonra boş bir odaya aldıklarında Allison dışarıda bekliyordu. Bu hastane , bir kaç kez yutkunduktan sonra etrafa bir göz attım. Karımı kaybettiğim hastaneydi burası ve oğlumu. Ailemi kaybettiğim daha sonra şerefimi kaybettiğim bir yaşama adım atmışlığım vardı. Dışarıda beni bekleyen kızı tanımadan önceki hayatım, pek masumdu.Düzenli bir hayat. Lydia ve Sydney'i kazada kaybetmeden önce. Allison onlara çarpmadan önce.Tüm bunları aklımdan geçirirken midem bulanıyordu. Aniden doktor içeri girip herşeyi toz bulutu haline getirene kadar.Yanan elimi bir an önce cam parçasından kurtarıp pansuman yaptığında artık elimin daha az acıdığına sevinmiştim.Artık küçük şeylerle de mutlu olabiliyordum.Dışarı çıktığımda meraklı gözlerle beni izleyen Allison "İyisin değil mi?" dedi. "Gelmeden öncede iyiydim." "Pekala" derken hastaneden çıkıp arabaya doğru yürümeye başlamıştı. Arabaya geldiğimizde koltuğa kurulup dışarı izlemeye başladım."Peki Allison madem her şey kaza neden sürekli gelip özür diliyor yada benden bir şeyler bekliyorsun?" dedim ansızın. Boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Kendimi suçlu hissediyorum sana yardım etmek hep yanında olmak zorundaymışım gibi" "Bu böyle değil ama" diye tersledim. Yutkuduktan sonra ona bu kadar bağırmanın saçma olduğunu anladım. Nede olsa o bunu bilerek yapmamıştı. Kazadan önce beni tanımıyordu bile. Sonrasında sürekli birlikte olma isteğinin sebebi de yardım etmek olmalıydı.Derin bir nefes aldım ve zihnimde ki her şeyi silmeye zorladım kendimi.
Eve geri döndüğümüzde yüzündeki ciddiyeti silmesi için bir şeyler karalamam gerektiğini farkına vardım. "Bir kahve içer misin?" Olur anlamında kafa salladığında küçük mutfağa doğru yöneldim. "Aklımda sorularım var Daniel" Fincanı tezgahın üzerine koyarken bir iç geçirdim. "Neyi merak ediyorsun Allison?" "Karını ne kadar çok sevdiğin bariz ortada ki beni ilk hafta perişan etmek için uğraşmıştın.. Daha sonra nasıl bu kadar vurdum duymaz olabiliyorsun yani bu kadar kadınla nasıl olabilirsin?" "Bu soruyu geç olur mu?" diye inledim. Sebebi oydu , onun yüzünden bu haldeydim. Bir kaç dakika sonra hazırladığım kahveyi ona doğru uzattım. Bir yudum aldıktan sonra üzerinde dumanı tüten fincanı masaya koydu.Pür dikkat onu izliyordum. Karım gibi ufak bir burnu ve okkalı dudakları vardı. Lydianın aksine iri mavi gözleri dikkat çekiyordu. Bu kızın benden bir beklentisi vardı. Ondan uzaklaşmak zor olsa da yapmaya çalışıyordum işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forget me not
JugendliteraturMükemmel bir ailenin yıkılış anı geliyor gözlerimin önüne, yutkunuyorum. Mükemmel ailemi kaybediyorum arkama dönüp baktığımda kül,toz,toprak ve büyük bir yıkıntı içerisindeler. Öldüler... Onları kaybetmenin hüznü ile kendimi kaybetmem mantıklı değil...