Kalbim deli gibi atarken kapıyı çaldım ve mırıldandım;'Bir varmış, bir yokmuş...'
Kyungsoo kapıyı açtığında gözlerim ayaklarından başlayarak tüm vücudunu taradı. Yine baştan ayağa siyahtı kıyafetleri. Siyah, kadife, parmaklarını dışarıdan bırakan terliği, bel kısmı bariz bir şekilde bol gelen eşofmanı ve kolları sıvanmış, griye dönmeye yüz tutmuş kazağı ile karşımdaydı Kara Şövalye. Şaşırdınız mı? Çünkü ben zerre şaşırmamıştım.
Omzuyla çenesi arasına sıkıştırdığı telefonunu beni gördüğünde az kalsın düşürecekti. Şaşkınlığını yaşamasına müsaade etmeden yerdeki bavulu göstererek "Ev arkadaşına hoşgeldin de." diye fısıldadım.
Telefonla konuştuğu kişi kim olduğumu sormuş olacak ki içeriye girmem için kapının önünden çekilirken "Gereksiz birisi boş ver" dedi. Sensin gereksiz. Nasıl oluyordu da bu kadar sinir bozucu olabiliyordu bu velet?
Salona geçip gelmesini beklerken masadaki şekerlemelerden birkaç tane yedim. Tam dördüncü şekerlemeyi ağzıma doğru götürürken salona girdi ve sanırım sinirliydi. Tamam, sanırım kelimesini çıkaralım oradan.
"Ev arkadaşım olabileceğini söylediğimi hatırlamıyorum." Gözlerinden yayılan soğukluk ürpermeme sebep oldu.
"Bugün tanışmıştık hani? Kim Jongin, zengin ve yakışıklı hani?" Elimden geldiğince gözlerine bakmamaya çalışıyordum çünkü bakarsam konuşamayacak, saatlerce susmak isteyecektim.
"Şakanın sırası değil Jongin. Sen benim öğrenci olduğum okulun müdürüsün ve evlisin ve ben senin öğrencinim ve biz ev arkadaşı olamayız." Tanrım neden bu kadar dürüsttü ki?
"Biliyorum, ama sence bizim aramızda öğrenci-müdür ilişkisi var mı? Hangi öğrenci müdürüne göt herif der?"
"Çünkü tam bir göt herifsin. Lütfen insanlarla muhatap olmak zorunda bırakma beni ve git."
Şuan resmen reddedilmiştim. Hem de yavru köpek bakışlarıma rağmen. Olamazdı, böyle gidemezdim. Asıl göt herif oydu. Kurduğum hayallerden haberin var mı senin Do Bok Kyungsoo?
"Bak, şuan ben de mutlu değilim ama mecburum buna. Ayrıca evliyim kabul ama yakında boşanacağız. Ve madem insanlarla muhatap olmak istemiyorsun, okula aynı anda girmeyiz, birlikte görünmeyiz. Dışarıda tanımam seni. Otellerin ne kadar sinir bozucu olduğundan haberin var mı?"
Mutlu değilmişmişim. Kanatlarım ceketimden fırlayacak diye ödüm kopuyordu. Öyle bir ruh halindeydim ki bir yanım ardına bakmayarak kaçmak istiyor, diğer yanım ise sonsuza kadar kahvenin asi tonundaki bu gözlere bakarak nefes almak istiyordu.
Kaçmak istiyordum çünkü imkânsızdık. İkimiz bir cümleye özne olamayacak kadar imkânsızdık. Kalmak istiyordum çünkü aynı gökyüzünün, aynı yıldızın, aynı çatının altındaydık, mümkündük. Ve kaçmak mı daha çok mutlu edecekti beni kalmak mı bilmiyordum. Sanırım korkuyordum, mümkün iken imkânsız olmaktan korkuyordum.
"Jongin..." Sanırım pes etmişti. Tek mısralık bir şiir gibi söylemişti adımı.
"Tamam mı yani?"
"Okulda aynı katta bile görünmeyeceğiz. Kira ve diğer masraflara, temizlik, yemek ve bulaşığa ortak olacaksın ayrıca ses çıkarmak yasak."
Ellerimi havaya kaldırarak "Anlaşıldı." dedim. Şuan Do Kyungsoo resmen ev arkadaşımdı, gerçekten masaldı bu. Sadece onun ve benim masalımdı. Ama o, bu masalda başrol olduğunun farkında değildi.
Bavuluma küçümseyen bir bakış atarak "Bu kadar mı eşyaların?" dedi.
"Evet küçük adam beğenemediniz mi?" Küçük adam kelimesi hoşuna gitmemiş olacak ki yüzünü buruşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Pearl ●
FanfictionSiyah. Tüm renkleri içinde barındıran ama hiçbiri olmayan tek renk. Ben Kim Jongin, Siyah'ını arayan bir karanlıktım. Zifiri karanlık. Ve Siyah'ımı hiçbir gökkuşağına değişmezdim. Çünkü Siyah Kyungsoo'ydu. O siyahtı, ben zifiri. ● #blackpearl