Tam kenarında yürürken tekrar baktım denize. Sonsuzluğuna. Alabildiğine mavisine. Hatta mavinin en güzel tonuna. Gökyüzüyle birleşmesine. Kıyıya vuran dalgalarına.
3 boyutlu bir huzur bu. Çarpan dalga sesleri, burnumdaki tuzlu kokusu ve eşsiz görüntüsü. Bir gören birdaha nasıl ayrılırdı bu manzaradan? Aslında eşitsizlik değil miydi bu ? Haksızlık? Deniz olmayan yerdeki insanlara haksızlık?Anında güldüm bu düşünceme. Etrafımdaki insanlardan utanmasam kahkaha bile atabilirdim. Keşke tüm haksızlıklar böyle olsaydı. Bir coğrafyada deniz olması, olmayana haksızlık olsaydı. Soğuk iklimde yaşayanlar isyan etseydi ekvatordakilere. Güneş görmeyen yerler mahkemeye verseydi çölleri, aynı şekilde çöllerde sulak yerlere sataşsaydı. Keşke tüm derdimiz bu olsaydı.
Çocuk istismarcıları, uyuşturucu bağımlıları, sırf eğlence olsun diye birbirini kesip doğrayan, yetmemiş gibi çöpe, uçurum kenarına yada dereye atanlar. Annesini babasını öldürenler, evladına kıyan sözde anne babalar. Yada şans dahi vermeyip çocuklarını terk eden zavallılar.
Kaşlarımı çattım istemeden. Yine binlerce düşünce hücum etmişti beynime. Kaldırabileceğimden daha fazlası. Oysaki rahatlamaya, huzur bulmaya gelmiştim buraya.
Zaten neyim olsa buraya koşardım. Her duygumu burda yaşardım. Sadece keyfine de gelirdim tabii. En güzeli bu bankta oturup geleni geçeni seyretmekti.Bazıları ruhsuz geçip giderlerdi önümden. Kulağında kulaklıkları, ceplerinde pahalı telefonları, kocaman yazılarıyla marka eşofmanları, kimi zaman gözlükleri yada mevsimine göre şapkaları.
Sırf sabah koşusunu yapmak için gelirlerdi buraya. Durmadan, dinlenmeden hızla geçerlerdi önümden.Bazıları çocuklarını getirirlerdi. Kimi zaman bebek arabasında, kimi zaman elinden tutarak. Çocuğa uydurulan yavaş adımlarla geçip gidenlerdi önümden bende onları izlerdim. Aile olmanın mutluluğu vardı hepsinin yüzünde.
Bazende sevgililer gelirdi. Yaşı daha küçük olanlar ortalıkta çok dolaşmazlardı. Çoğunlukla bir ağaç gölgesinde oturur, saatlerce sohbet ederlerdi.
Benim saatlerce süren yalnızlığımın aksine.
Böyleydi işte bu sahil. Benim kaçış yerim, huzuru bulduğum, kimsenin de beni bulamadığı, saatlerce oturduğum, bazen kitap okuduğum, bazen karnımı doyurduğum, bazen sadece etrafa baktığım, bazen hayallere daldığım, arada ağladığım yerdi bu bank.
Evim desem tuhaf kaçmazdı. Zaten bir kaç ay sonra İstanbul'un bütün sokakları benim evim sayılmaz mıydı?Arkadaşlar bu tanıtım niyetine bir bölümdür. Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin :)