Mutluluk; bir kış akşamı, bahardan kalma bir şarkıya rastlamaktır, en ılık gülüşmelerimize tanık olan, rastlantının böylesidir mutluluk... Mutluluk, akşam eve geç kalma korkusudur, kendini savunmaya hazırlıksız... Heyecanın böylesidir mutluluk, o minik ellerle tutunduğumuz telaşsız başımızda hayallerle o salıncaktan göklere fırlama düşüdür, her defasında uyanmayı geciktiren... Sevinmenin böylesidir mutluluk... Sütün dibinde kalan baldadır kimi zaman da... Kimi zaman mutsuz olmaktır.Doyasıya ağlarken kaybolan denizde çırpınan balıkları görebilmeye benzer hüznümüzün yeşeren yanı. Kendimizi nadasa çoktan bırakmışızdır... Kim bilir, belki de böylesine salmışken işin hasadındadır mutluluk... Yaslandığımız her neyse mutluluk odur. Yaşamın rengârenk cümbüşünde tek parça sessiz şarkı... Sözü yok, sesi yok, sanatçısı; ruhum...Yaslandığımız bedenden yaslandığımız bedene kaç hayal geçer, kaç gemi kalkar bu seferden... Mutluluk işte bunun sayısındadır. Ömür denen sessiz kaldırımları irdelerken, gürültüyle içimize bir akşam pencereden dolandır.Mutluluk, bazen gemilerde yol almak bazen o gemileri yakmaktır. Adam gibi adamdı mutluluk bir zamanlar şimdi elini tutmasan düşüverecek gibi... Öyle güçlü hissettirirse kendini eğer, limandan ayrılmalı, gidecek yerin olmasa fark eder mi? Dokunmak istediğin o mutluluk, gitmek istediğin yerden önce gelmez mi? Bir kalkış vaktidir mutluluk, şimdi başlasa kaç nazla ulaşır kim bilir içimizde duranlara... Mutluluk, mutlu olma saatlerinden çok önce, yaşam denen yerde, yaşayanlardan çok da önce... Gerçekler, aklımızı oyalarken elsiz, kolsuz hayallerimiz bir varmış bir yokmuş dediğinde...