Atlanis'in Beş Kurucusu'nu yazmaya devam ederken ve onu bir sona ulaştırmaya çalışırken, Bir yandan da yeni bir başlangıç yapmak istedim. Beynimin içindeki bir kaç karaktere daha yaşayacakları bir yer vermek istedim. Umarım okursunuz ve beğenirsiniz.
"Let's just start and see what happens."
―Sarah Dessen
Kendine aynada bakarken uzun zamandır hissetmediği kadar mutlu hissediyordu. Elbisesi daha hazır değildi, bu sadece bir provaydı ama Alyssa yine de büyük günün yaklaştığını tüm vücudunda hissedebiliyordu. Sonunda mezun olacaktı, yıllardır bunun hayalini kurmuştu. Tam olarak böyle kurmamıştı ama yine de buruk bir heyecan omurgasından aşağı iniyor, onu ürpertiyordu. Bir hafta kaldı diye kendine hatırlattı. Projesini bitirmesi için de bir haftası kaldığı anlamına geliyordu bu. Proje için bir hafta, mezuniyet için bir hafta, mezuniyet balosu için bir hafta. Gerçi son ikisi aynı şey sayılabilirdi.
Sadece on dört yaşındayım.
Kapı açıldığında kimin geldiğini anlamak için o tarafa bakmaya ihtiyaç duymadı. Gelen Rebecca'ydı, ablasının kendine özgü bir yürüyüşü vardı. Alyssa, genç kızın neden yanına geldiğini anlamaya çalışıyordu. Ablasının buraya gelmesi ya da Alyssa ile ilgilenmesi pek sık yaşanan bir şey değildi.
" Elbisen bu mu? " diye sordu Rebecca aşağılamak istercesine. Alyssa utanarak başıyla onayladı. " Bununla ancak huzurevindeki bir partiye gidebilirsin. " dedi elbiseyi incelerken. Terzi kadını hafifçe geri iterek, Alyssa'nın etrafında dönmeye başladı." Oradaki diğer kızların nasıl giyineceklerini biliyor musun? "" Biliyorum. " dedi Alyssa, kız kardeşiyle göz teması kurmamaya özen göstererek.
" Cidden, yarım kol mu? " diye sordu Rebecca elini kumaşın bittiği yerde Alyssa'nın dirseğinin üstünde gezdirirken. Alyssa elbisenin kollarının böyle olmasını özellikle istemişti ve ablası nedenini biliyordu. " Bu şekilde ancak kiliseye gidebilirsin. " dedi, bir anda terzinin elinden makası kapıp elbisenin kolunu kesti. Bir kez daha bu şekilde derse Alyssa kusacaktı. Alyssa şaşkınlıktan kendinin de ne olduğunu tam olarak anlamadığı bir ses çıkardı. Alyssa hemen kolunu kapattı.
" Neden buradasın? " dedi Alyssa, göz yaşlarını tutmaya çalışırken. Kendi odasından koşarak çıkması gereken o değildi Rebecca'ydı ama Alyssa ablasının kendi istemeden hiçbir şey yapmayacağını bildiğinden kendisi çıktı.
"Bayan Alyssa, öğle yemeği hazır." dedi hizmetçilerden biri. Adı Marie'ydi ve bütün gün evde yüzünden neredeyse hiçbir zaman eksik etmediği gülümsemesiyle dolaşırdı. Gülümsemesi Alyssa'nın ağladığını görünce soldu. Alyssa hemen göz yaşlarını sildi, insanların onu ağlarken görmesinden hoşlanmıyordu. Bu annesinin hep dediği bir şeydi, ağlamak istiyorsan bile kimsenin seni göremediği yerde ağla.
"Geliyorum, Marie. Sen aşağı inebilirsin." dedi Alyssa, derin bir nefes aldıktan sonra. Yüzünden hızla şaşkınlığını belirten bir ifade gelip geçmişti. Alyssa'nın ismini biliyor olmasına şaşırmıştı. Şaşırmakta da haklı olabilirdi çünkü ondan başka kimse hizmetçilere adıyla hitap etmiyordu.
Aşağı böyle inemem. Ama Rebecca olduğu için odama da geri dönemem.
Alyssa, birkaç saniye sonra ne yapacağını bulmuştu. Bir dakika sonra kardeşinin odasına girmişti. Kardeşinin dolabından bir tişört ve şort alıp üstüne geçirdi elbiseyi yatağın üstüne fırlatıp attı. O elbiseyi artık istemiyordu. Mezuniyete katılmayı bile istemiyordu şu anda. Alyssa heyecanla aşağı indi, heyecanlandığı şey yemek değildi. Büyük bir heyecanla girdiği salonda yemek masanın üstünü boş görünce heyecanının yerini hayal kırıklığı almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reflection
Science FictionTeknolojinin son harikası mı tanrının bir mucizesi mi? İkisi de değildi. O bilimin en yeni oyuncağı tabiatın en son ucubesiydi.