Bölüm 2

70 4 1
                                    

"GELDİİİİİİK"

Sitenin kapısından girerken annem bağırabildiği kadar yüksek sesle bağırmış ve beni yerimden sıçratarak kafamı cama çarpmamı sağlamıştı. Ah ne güzel! Bir gecede iki çarpma. Acaba yatmadan önce nerede ve kim olduğumu hatırlayabilecek miyim?

Babam sürücü camını sonuna kadar indirdi. Sıcak lastiklerin kokusu bir anda arabanın içine dolup genzimi yaktı.

"Hoş geldiniz Serhat Bey! Gözümüz yollarda kaldı!"

"Hoş bulduk Beşir! Her şey yolunda mı bakalım" babam şakacı ses tonu ile sitenin bekçisiyle konuşuyordu.

Beşir Abi gururla yaptıklarından bahsetmeye başladı "Evet evet yolundadır. Gözüm gibi baktım buralara bütün kış. Bizim hanım da istediğiniz gibi evi açıp havalandırdı bugün. Temiz çarşaflarınızı serdi. Eviniz hazır bir şekilde sizi bekliyor" ve konuşmasını küçük bir tebessüm ile bitirdi.

"Teşekkürler Beşir, bizi hiçbir zaman yanıltmadın" dedi babam ve annemle Beşir Abi'ye iyi geceler deyip el sallarken arabayı sitenin içine doğru sürmeye başladı.

Bizim site güzel, biraz eski ama güzel, tek kötü yani dağ başında olması, ciddi anlamda bir dağ başı. Şöyle diyeyim, şehir merkezine gitmek için sitenin bir alt yoluna inmek, oradan da on beş dakikada bir geçen minibüslere binmek gerekiyordu. Özellikle plaja gitmek isterseniz minibüsten indikten sonra on dakika boyunca yürümeniz gerekiyordu. E tabi böyle olunca ne zaman denize girmek istesem sabah kahvaltıdan sonra yola çıkar ve akşam yemeğine eve dönerdim. Genelde annem ve babam bu kısa yolculukta bana katılmazlar ve orman yolunda yürüyüşe çıkarlardı. Böceklerin arasında arınma yürüyüşü. Aman ben almayayım, böyle şeyler fazla geliyor bana. Çünkü iki sene önce, nasıl olduğunu ben de bilmiyorum ama yürüyüş yapasım geldi ve annemlerin teklifini kabul ettim. Başta her şey çok güzeldi. Orman yolunu yarılamıştık. Nefeslenmek için bir ağacın altına annemle birlikte oturduk. Babam da soğumak istemediği için etrafımızda kangurular gibi zıplamayı sürdürdü. İki dakika geçmemişti ki olduğum yerde çığlık atmaya başladım. Bir şey inanılmaz derecede acı vererek sırtımdan ısırıyor ve ben olduğu yere ulaşamıyordum. Ne yapsam olmadı ben de üstümdeki t-shirtü bir hamlede çıkardım. Babamın karşısında sutyenimle böcek kovalama dansımı yaptığımı ancak böceği yaşam sınırlarımdan annemin yardımıyla çıkarınca anladım. Tabi biraz utandım çünkü bilirsiniz... yani göğüsler zıplarken... sallanırlar... ve pek hoş bir görüntü ortaya çıkmaz... Neyse ki babam ya da annem bu küçük ayrıntı hakkında konuşmaktansa, sırtımda oluşan büyük daire şeklindeki kırmızılıkla ilgilenmişlerdi. Hemen yanımızdaki sularla orayı yıkamıştık ama pek bir yararı olmamıştı. Akşama kadar uyuz gibi kaşındım ve yatmadan önce sürdüğümüz onca kreme rağmen, sırtımda iki kan oturmuş nokta, tırnak izleri ve böceğin ısırdığı yerin şişliği vardı. O gece üstüne yatamadım be! Sanırım hayvan bütün hıncını benden çıkararak ısırmıştı. Anlayacağınız ben sakince güneşlenirken kitap okuyan sıcakladığında ise kendini sulara atan kızlardanım, böceklerle yürüyüş... yok canım ya ben almayayım, teşekkürler.

Site kapısından uzaklaştıkça evlerin veranda ışıkları daha da parlak görünmeye başladı. Ana giriş kapısıyla evlerin arasında yaklaşık 20-25 metre vardı. Site on tane, küçük, pembe boyalı, iki katlı evden oluşuyordu. Evler, hepsinin deniz manzarasını görebileceği şekilde konumlandırılmıştı. Terasa çıktığınızda ev sitenin neresinde olursa olsun deniz ayaklarınızın altında gibi gözüküyordu. Özellikle gece sahildeki ışıklar yandığında müthiş, rahatlatıcı, huzur veren bir manzara oluyordu. Evlerin ortasında yaklaşık otuz kişinin aynı anda girdiğinde yüzecek yeri kalmayacağı boyutta bir havuz vardı. Bu yüzden ben pek sevmezdim. Özellikle bazı yıllar bütün herkes mailece gelir, site panayır alanına dönerdi. Böyle durumlarda tahmin edersiniz ki otuz kişiden fazlası havuza girmek isterdi ve dediğim gibi bir durum ortaya çıkardı. Ben de sadece güneşlenmeyi seçer, sıcak basınca da bahçe hortumuyla kendimi ıslatırdım. Bütün evlerin ön balkonu havuza bakar, genelde küçük çocuklu aileler her gün farklı birinin balkonunda toplaşıp oturur, oradan havuza giren çocuklarını seyrederdi. Zaten bizim sitede bir benim yaşıtım yok. Bana en yakın yaş 12 ve ben küçük çocuklarla hiç anlaşamam. Gerçi ben küçükken Emre adında bir çocuk vardı, Melek Teyze'nin torunuydu. Her yaz gelirlerdi. Sanırım en son beş yaşındayken görüşmüşüzdür çünkü o sene babasının işi dolayısıyla Almanya'ya gittiler ve ben de Emre'yi bir daha görmedim. Zaten birlikte çekildiğimiz birkaç parça fotoğraf da olmasa çocuğun suratını bile hatırlayamazdım.

Babam evin arkasına park etti. Arabadan inince hepimiz esneyerek gerindik. Babam çok yorgun olduğunu ve bavulları yarın sabah indirsek daha iyi olacağını söyleyerek doğruca evin yolunu tuttu. Uykulu bir halde evin anahtarını arayan annem hiç itiraz etmedi. Ben de arka koltuğa dağıttığım eşyalarımı sırt çantama tıkadıktan sonra onlarla birlikte eve girdim. Hepimiz odalarımıza çekildik ve yaz tatilinin ilk uykusuna derin bir şekilde başladık.


İkinci bölümü de yayımlıyorum fakat bu seferkini biraz daha kısa tutuyorum, umarım ilk bölüm sizi sıkmamıştır. Şu ana kadar genel olarak hep Leyla'nın anılarını okuduk, amacım onu daha yakından tanıyabilmenizi sağlamak :) Lütfen küçük yıldızın rengini değiştirin ya da fikrinizi belirten kısa bir yorum yazın ve takipte kalın! Hikaye yavaş yavaş canlanacak ;) 



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 29, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yaz İziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin