(Merhaba teşekkürlerimi sunduğum okuyucularım. Belki bu cümlelerimden sıkılmışsınızdır (umarım öyle değildir) ama ben her zaman yaptığım gibi bu alışkanlığımı bozmayıp, diyeceğim. ;) Seviliyorsunuz)
(Umarım hikayem hoşunuza gidiyordur, sizi sıkmıyordur.)
(Kadınlara yönelik hem fiziksel hem de sözlü şiddete karşıyım! Bu yüzden sesimi çıkarmadan yapamıyorum. Haksızlıklara, böyle şeylere gelemiyorum.
Kadınız biz susmalıyız, değil mi?
Bizi dövün ama biz susalım!
Hakaret edin, aşağılayın ama biz susalım!
Kendinizi bizden üstün görün ama biz susalım!
Sonra ne olacak peki?
Öz abisi tecavüz etsin ama kadın gene sussun!
Merak etmeyin sonsuza dek, büyük bir acıyla sustu! #AysunAltaySesinizi çıkarmaktan korkmayın. Konuşun ki karşınızdaki sizin gücünüzü görsün!)
Calanthe kahvaltıya indiğinde, masaya büyük bir sessizlik hakimdi. Calanthe huzursuzlukla yerinde kıpırdandı. Herkesin bu kadar suskun olması onu daha çok üzüyordu. Herkesin neden konuşmak istemediğini biliyordu. Onun evden ayrılması herkesi etkilemişti. Kimse konuşmak istemiyor, Calanthe'yi büyük bir dikkatle inceliyorlardı. Calanthe'de üzülüyordu ama belli etmemeye çabalamasının bir işe yaradığı söylenemezdi.
Annesi onun yanına birkaç hafta sonra gidecek, kızının yanında olacaktı. Breanna, hangi kızıyla ilgileneceğini şaşırmış durumdaydı. Calanthe'nin üzüldüğünü içten içe biliyordu ama Cordelia'nın ilk sezonuydu. Calanthe ilk sezonunu geçirmiş ama istediğini elde edememişti. Bu yüzden İngiltere'de şansını deneyecekti ve annesi inanıyordu ki kızı bir İngiliz lorduna aşık olacaktı. Cordelia'nın bir eş bulacağına inanıyordu. O Calanthe gibi aşık olacağı adamı bu kadar zaman bekleyecek gibi gözükmüyordu ama annesi her ne kadar böyle düşünse de içinde korku vardı. Kızının gitmesine üzülüyordu ama mutlu olmasını da her şeyden çok istiyordu. Onu mutlu görmek her şeyden önemliydi ve Breanna'yı çok mutlu edecek bir şeydi.
"Kızım, ne zaman istersen geri dönebilirsin? Bunu biliyorsun" diye söze başladı babası.
"Biliyorum babacım" diye gülümsedi babasına Calanthe.
"Seni çok seviyoruz. Çok özleyeceğiz ama senin mutlu olman için her şeyi yaparız. Bu yüzden İngiltere'ye gitme isteğini kabul ettim"
"Abla gitmesen olmaz mı?" diye sızlandı Candace.
"Çocuk gibi sızlanma Candace. Senide yanıma alacağım. Merak etme tatlım" diyerek yanağına öpücük kondurdu kardeşinin.
Herkese ne oluyordu. Bu ailenin sulu gözü yer mi değiştiriyordu? Camella aralarında ki en duygusal, en romantik ve en sulu göz insanıydı ama bugün gözleri dolu gözükmüyor aksine ablasına gülcükler dağıtıyordu. Belki de güçlü kalmaya çalışıyordu. Candace ağlayacak gibi duruyordu ve bu Calanthe'nin içini hüzün dalgasıyla sarsıyordu. Herkesi bu kadar üzgün görmek, kederli bir havaya bürünmeleri onun içini karamsarlıkla dolduruyor, boğuluyor gibi hissediyordu. Ailesi birbirlerine çok bağlıydı ve böyle bir durum yaşanmadığı için herkes ne yapacağını, ne diyeceğini ve hangi duyguyu yansıtıp yansıtmayacağını bilmiyor gibi bir havadaydı.
"Her şeyin hazır değil mi Calanthe?" diye sordu annesi.
"Evet anne. Hiçbir aksilik yok. Kontrol ettim"
"Ne giyeceksin Cal?"
"Cordelia bu konuya taktın. Rahat bir şeyler giyeceğim demiştim. Öyle hatırlıyorum" diye cevapladı kardeşini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ღDüşesim Olur Musun?ღ
Historical FictionDikkat çekici güzelliği olan, aradığını Amerika'da bulamadığı için İngiltere'ye gelen Amerikalı bir Leydi olan Calanthe Carter... Aşka inanmayan, adının hakkını veren yakışıklı ama diğer adının hakkını veremeyen tehlikeli bir dük olan Kevin Andrew...