(Merhaba sevgili okuyucularım. Çok uzun aradan sonra yeni bölümle karşınızdayım. Bilgilendirme yazmıştım ama işler istediğim gibi gitmiyor olabilirmiş. İlham perilerim benden çok uzaktaydı. Bir türlü kafamı toparlayıp, doğru düzgün bir şeyler yazamamıştım.Umarım bu bölüm hoşunuza gider. Çok seviliyorsunuz.)
Yorumlarınızı bekliyorum her zaman. :)
(Okuduğum tarihi kurgu romanlarında öpüşme tarzı şeylerin ayrıntı ile yazıldığını gördüm. Böyle yazmamı mı istersiniz? Yoksa daha az ayrıntı mı istersiniz? Eğer ayrıntılı isterseniz, o bölüme belirtici bir şekil koyarım okumak istemeyen okumaz. Fikirleriniz benim için önemli.)
Beş çayındaki konu; yarınki baloydu ve baloda ne giyileceğiydi. Herkesin ağzından farklı şeyler çıksada, ortak nokta göz alıcı gözükmeydi.
Calanthe'de bu baloda göz alıcı gözükmek istiyordu. İçindeki istek her dakika artıyor, aklındaki kişinin ilgisini çekmek istiyordu. Göz alıcılığıyla kör etmek istiyordu onu. Artık kendine itiraf edebiliyordu ama içindekileri düke itiraf edemezdi. Şu an ondan hiçbir açıklama, itiraf gelmeden gidip de duygularını ona ifşa edemezdi. Bu kadar cesarete sahip değildi. Belki bir gün kahvaltıda yürek yerse, işte o zaman gidip itiraf edebilirdi.
İzin isteyip kısa bir yürüyüş için dışarı çıkacaktı. Hızlıca odasına çıkıp, şapkasını alarak aşağıda kendisini bekleyen Susan'ın yanına indi.
Birlikte dışarı çıktıklarında hafif esen rüzgâr saçlarını okşamış, tenine serinlik vermişti. Havanın güzelliği içini ferahlatıyor, hiç evin içine girmek istemiyordu. Hatta şu an çocukluğunda yaptığı gibi şen şakrak bir şekilde, çılgınca koşmak istiyordu. Fakat onun yerine şapkasını başına bağladıktan sonra bir Leydiye yakışır şekilde yürümeye başladı.
Parka geldiklerinde, bir banka oturup etrafı seyretmeye başladılar. Bugün konuşmak yoktu. Bugün sadece sessizlik vardı Calanthe için. Rüzgârın tatlı huzuru, yeşilliğin muhteşem göz alıcılığı ve insanların şen kahkahalarını izlemek vardı.
İçinde, içi içine sığmayan bir kız çocuğu vardı. Onu dışarı çıkarıp, çimlerin üstünde koşturmak istiyordu. Çıplak ayaklarına çimenlerin vermiş olduğu hissin huzurunu, sakinliğini hissetmek istiyordu. Sonra yorgunlukla çimlere uzanıp, gökyüzünü izlemek istiyordu. Bulutların hangi şekillere benzediğini düşünmek istiyordu. Bir kez daha sosyete kurallarına sinir oldu.
Bazen çekip gitmek istiyordu. Kimsenin onu tanımadığı bir taşra kentine gidip, sosyeteden uzak olmak istiyor, sosyete hayatını yaşamak istemiyordu. Kuralların olmasını istemiyordu. Kuralların vermiş olduğu baskının yükünden sıyrılmak istiyordu.
Bazen kuralların olmadığı, kuralsız bir kız gibi davranmak istiyordu. Sosyetedeki saygıdeğer hanımefendi yerine, delidolu bir kız olmak istiyordu. Fakat böyle bir şey olsa, kesinlikle o önde annesi arkada bütün şehri koştururlardı. Düşüncesi bile onu kıkırdatmaya bile yetmişti.
Bir başka düşünce kafasının içinde yer almıştı. Bunu düşünmesi için çok fazla erken olmasına rağmen düşünmek hoşuna gitmişti.
Dük ile bir çocukları olsa nasıl olurdu diye düşünmeden edememişti. Şimdi neden bunu düşünüyordu? Buna anlam veremiyor, neden aklına üşüştüğünü bilmiyordu. Dükten etkilendiğini kendine itiraf ettiğinden beri, onunla ilgili hayaller kafasında yer ediniyor, buna engel olamıyordu.
Bir kız çocukları olsa, düz sarı saçlı, dükün gözleri gibi masmavi gözleri olurdu. Paytak paytak yürüyen dolgun baldırlarıyla, tatlı bir şekilde çıkan göbeği olurdu. Belki de kıvırcık siyah saçları olurdu. Dükünde saçları gece kadar siyahtı. Masmavi gözleri inanılmaz bir şekilde saçlarıyla uyum içerisindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ღDüşesim Olur Musun?ღ
Ficción históricaDikkat çekici güzelliği olan, aradığını Amerika'da bulamadığı için İngiltere'ye gelen Amerikalı bir Leydi olan Calanthe Carter... Aşka inanmayan, adının hakkını veren yakışıklı ama diğer adının hakkını veremeyen tehlikeli bir dük olan Kevin Andrew...