3- ÖLÜ BULUNAN RUHLAR
"Çıplak elle kara dokunulamazmış, yoksa ellerin yanar ve yok olurmuşsun. Eldivenlerimi ver baba? Kırmızı eldivenlerimi ver, saklama onları.' Küçük kızın sesi kulaklarımda yankılanırken birkaç kez üst üste gözlerimi kapatıp açtım. Sakin olmalıydım, kimse yoktu. Kimse konuşmamıştı.
"Tunay İzgi."
Adını dışımdan söylediğimi bana dönene kadar fark etmemiştim. Düşüncelerim acıyı tanımlarken dışarıya yansıtmıştı. Kaşları çatık halde bana döndü. "Ne var?"
"Hiç. Fazla kabasın."
İşine döndü. "Kibar olmamı gerektirecek bir durum var mı?"
"Yok," diyebildim sadece.
Akşam mağazaya geldiğinde arkadaşı Buket'e akıl veren kız yok olmuştu sanki, başka şeylere şans vermek ister gibi yok ediyordu zorlukları ve yasakları. Zincirlerimi kırmak adına ona doğru adım attığımı söylüyordu her zerrem. Kısık sesle değil çığlıklarla haykırıyorlardı bunu bana. Seslerden, zihnimi tırmalayıp duran her şeyden kilometrelerce uzağa kaçmak isterken Tunay'a toslamıştım sanki. Ölüm yakın değildi. Ama uzakta değildi. İnsanların yargıyla baktığı korkak kız ölümün ayağına gelmişti ama ölmek için değil. Ölümün kendisi diye tanımlayabileceği bir adamdan yaşam istiyordu sadece. Başaracaktı. Hayatındaki her şeyi zamanına kadar kendisi getirecekti ve bitirecekti her şey. Değişecekti. Ölüm kapımı çalmaya yeltendikçe ben yaşama açılan pencereden atlayacaktım. Sıkılmaksızın yapacaktım bunu.
"Hasarın bedelini nasıl ödeyeceğim?" Yeniden konuşmuştum.
"Fazla sabırsız değil misin küçük psikopat."
Küçük Psikopat. Böyle bir izlenim mi edinmişti gerçekten. Gariptir ki sustum. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini merak etmeme rağmen şu anki durumumun içler acısı olduğunu hatırlattım kendime ve yaptığım şeyin mantığını aradım. Yoktu. Hiçbir mantık çerçevesine sığdıramıyordum. Tam bana döndüğü sırada sehpanın üzerindeki telefonun zil sesi böldü bana dönmeye hazırlanan bakışlarını. Bedel olarak mağazayı falan temizletecekti galiba.
Telefona baktıktan sonra kısık sesli bir küfür savurdu ve arkasını döndükten sonra yanıtladı.
Sesimi çıkarmadan onu dinliyordum.
"Nerede?"
İfadesiz duruyordu.
"Kız kim?"
Bir süre karşıdakini dinledi. "Kızın kim olduğunu bulun."
Hala onu inceliyordum. Tüm kaslarını sergiler gibi gerindi ve o an gerçekten titrediğini gördüm. Sinirdendi. "O zaman," dedi kelimelerine baskı yaparak. "O kızı alın ve buraya getirin!"
Kaşları çatık halde her kelimesini bastırarak söylemişti, ürkmemek elde değildi. Son cümlesinde resmen kükremişti. Telefonu başından savar gibi kapattığında ayaklandı ve camdan dışarıya baktı.
Hala bir şey demiyor, onu izliyordum. "Beni unuttun, İzgi," dedim birden.
Aniden bana döndü ve askılıklardan çıkardığı baskılı siyah bir ceketi üzerime attı. "Evine git."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köşedeki Adam (Kitap oldu)
Ficção AdolescenteDerler ki ruhun tek eşi bedendir. Ruh bedene üflendiğinde sonu ölüm olacak bir oyun başlar. Ruh bedenden ayrıldığında ise oyun son bulur. Bu oyunun kurallarını koyan bedeni yaratılırken ruhu es geçilen bir adam. Kuralları kendi kanını akıtarak bi...