Bugün günlerden Pazartesi... Nihayet içinde bulunduğum buhranı geçmişe gömüp, hayatın içinde kaybolma vakti. Her gün olduğu gibi sabah erkenden kalkıp kendimi atıyordum sokaklara. Buraya ilk geldiğim yıllarda bana nede yabancıydı bu eski yosun kokan apartmanın duvarları, bu arnavut kaldırımı ve yolun taa karşısından gelen tarçınlı kurabiye kokusu. Şimdi hepsi benim bir parçam, olmazsa olmazım. Floransa benim ikinci evim. Korunağım, yol arkadaşım.
Yola çıkmadan önce her zaman olduğu gibi iki tarçınlı kurabiyemi süt ve tatlı sabah şakalarıyla beni gülümseten Leo ile ayaküstü yedikten sonra atlıyordum küçük gök mavisi motoruma, okula doğru çıkıyordum yola.
Floransa'ya taşınma sebebim yalnızca acılardan kaçmak değildi, evet bu benim hayalimdi. Çok iyi bir öğretmen olacak ve İtalya'da yaşayacaktım. Ama tek bir farkla, sevdiğim adamla. Ama bakıyorum da kendi kalp atışlarım dışında hiç ses yok.
Fakülteye gidiş yolum Piazza Signoria meydanının arka sokakları bu şehirdeki vazgeçilmezlerimden. Bu yoldan her geçişimde içimde garip ama mutluluk verici kıpırdamalar oluyor ve hayat bana tüm sevgisiyle kollarını açmış bekliyor gibi umutla doluyorum. Yol kenarına ahenkle, rengarenk dizilmiş tahta masalı minik kafeleriyle, sıcacık ekmek kokan fırınıyla bu sokak bana tanıdık güzel duyguları hatırlatıyordu. Kalbimi kırıyor ama bir o kadarda mutlu ediyordu. Aşk gibi... Her gün bu sokakla İstanbul'a gidip geliyordum. Ne çok özlüyordum, her şeyini. Ah şimdi bir uçağa binsem, gün batımından hemen önce mavi denizinin köpük köpük suyuna bulanmış vapuruyla sonsuzluğuna açılsam mutluluğun. Denizde yosun kokusu, elimde simidim, yanımda sevdiğim, kalbimde derin bir huzur, kulağımda martıların şarkısı, denizin köpük köpük sevinci, gökyüzünün turuncuya boyanmış eşsiz resmi... Hepsi benim için sözleşmiş gibi, bayram gibi...
Nihayet fakülteye varıyorum. Fakültemizin duvarları rengarenk, güzel sanatlara yaraşır, gökkuşağını kıskandırır cinsten. İnsana yaşama sevinci veriyor adeta. Derin bir nefes alıp derse giriyorum. Bugün okuldaki son dersimiz, öğrencilerimle vedalaşıyoruz dersin sonunda. Bu yıl mezun oluyorlar. Her biri artık kendi kanatlarıyla uçamaya başlayacak, başka hayatlarda yeni dünyalar keşfedecekler. Kendi mezuniyetimi hatırlıyordum o an. Haziran 14, ilk evlilik teklifimi almıştım o gün. Diplomamı almak için kürsüye çıktığımda birden onun adını duydum. Diplomamı sevgilim mi verecekti. Heyecandan elim ayağıma dolanmış, kalbim yerinden fırlayacaktı. Kürsüde duran bu adam ne bir hoca nede bir görevli. Ali'nin ne işi vardı orada. Dün gibi kulaklarımda söyledikleri;
'Öncelikle ruhunda taze çiçek kokusuyla etrafını süsleyen bu küçük kızı tebrik ediyorum. Şimdi sizlerin önünde soruyorum, küçük kız kalbine talibim, ruhuna aşık. Ömrünü ömrümle paylaşır mısın?'dedi.
Derin bir sessizlik çökmüştü salona, bir tek kalbimin sesini duyuyordum o anlar. Çocuk gibiydim. Tutamadım gözyaşlarımı, bir yandan gülüyor bir yandan da ağlıyordum. Biran için nerede olduğumuzu unutmuştum. O an dünya durmuştu. Tatlı bir rüyada kaybolmuş hissettim kendimi. Az sonra uyanacaktım ve puf bitecekti her şey. Ama öyle olmadı. Ben tüm bunları düşünürken Ali yanıma gelmişti. Tam karşımda durmuş gözlerini gözlerime dikmiş bana bakıyordu. Sıcacık elleriyle ellerimi tuttu ve
' Benimle evlenir misin Deniz? dedi.
' Evet, evet, evet.' diye çığlıklar atarak boynuna sarıldım sımsıkı. O an biz bir bütün olmuş öylece dururken sahnede herkes bizi alkışlıyordu. Ardından Elvan hoca diplomamı vermek için sahneye koştu, bizi tebrik edip diplomamı verdi. Elvan hoca muzur bir kadındı, ellerimize bakarak sordu;
' Yüzükleriniz nerede?' dedi gülerek.
Ali bir telaşla ceketinin cebinden çıkardı yüzüklerimizi. Heyecandan unutmuş olmalıydı. Salondakiler gülmeye başlamıştı onun bu tatlı, telaşlı haline. Yine bir heyecanla elimi tutmuş yüzüğü takmıştı titreyen ellerime. Bende onun kadar heyecanlıydım. Ona yüzüğünü takarken kulağına onu çok sevdiğimi fısıldamayı ihmal etmemiştim.
O gün o sahneye tek çıkmış çift inmiştim. Mezuniyetimden çok Ali'nin bu sürprizi beni mutlu etmişti. Gözlerinde baharı taşıyan bu adamla evlenecektik. Öyle ya kul kurar kader gülermiş. Şimdi benim payıma düşeni yasıyorum.
Bugünde böyle geçti. Çocuklarla birlikte geçmişe gittim geldim. İlk yüzüklerimiz şahit şimdi o güzel güne. Göğsümde asılı, onun için atan kalbimi dinliyorlar. Anıları eşyalar yaşatırmış. Kıyamazdım onları atmaya, ona ait her şey benimle birlikte yalnızlığımı paylaşmaya mahkumdular.
)aT
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Kalp
RandomBir bedende 'Üç Kalp' yaşamanın ağırlığıyla Araf'ta kalmış, geçmişi ve geleceği arasında sıkışmış, hayata ve Aşk'a karşı tüm inancını yitirmiş genç bir kadının yeniden aşkı bulmasının öyküsü bu. ... Derin sularda bir ses aradım durdum yıllarca Sustu...