Kaos Şehri

1.2K 71 30
                                    

Percy geçen arkadaşlarını endişeyle izliyordu, kapı kırılmadan Annabeth'in geçtiğinden emin olmak istiyordu.

Annabeth'i görünce rahatladı.

Annabeth girdikten saniyeler sonra portalın olduğu kapı - daha çok çerçeve gibiydi, kenarları - da parçalandı ve -doğal olarak- portal da yok oldu.

Annabeth dağılan parçalara bakıp, "Son anda gelebilmişim..." dedi ama daha fazla konuşamadan zihninde bir ses duydu. 

Şehir Meydanı'na gelin.

Leo, "Sanırım bunu sadece ben duymadım," dedi.

Kalipso, "Nereden gideceğimizi bilen var mı?" diye sordu, Annabeth ve Percy'e bakıyordu.

Annabeth, "Daha önceden Percy'yle bakıp çıkmıştık, bilmiyoruz. Ama şehirde gezip bulabiliriz. Ayrıca gezmeyi çok isterim, buranın mimarisi harika!" dedi.

Böylece gezmeye başladılar, meydanı bulmaları biraz zaman aldı ama bazen etrafa bakarken ne aradıklarını bile unutuyorlardı.

Şehirle ilgili bir gariplik olduğunu ancak meydanı görünce fark ettiler.

Piper, "Neden hiç kimseyi görmedik? Sanki hayalet şehir gibiydi." dedi.

Annabeth, "Hiç insan sesi de gelmiyordu galiba, etrafa bakmaktan fazla dikkat edemedim ama hiç canlı belirtisi yoktu." dedi.

Percy, "Şimdi ne yapacağız? Geri dönmemiz mümkün değil." dedi.

Hazel, "Geri dönemiyorsak olayları akışına bırakalım, mutlaka bir şeyler buluruz. Şu Meydan'a gidelim de, Lord Kaos'un Meydan'a gelmemizi söylerken kıyısında durmamızı kastettiğini sanmıyorum." dedi. 

Nico, "Ama orada da hiç kimse yok, aslında şehirdeki hiçbir yerde canlı izi yok." dedi.

Reyna, "Böyle durmakla hiçbir şey elde etmiyoruz, gidelim." dedi ve Meydan'ın ortasına doğru yürüdü.

Reyna yürürken Meydan'ın ortasındaki taşlara çizilmiş motifler parlamaya başladı ve bir adam belirdi.

Adam tıpkı Percy'nin anlattığı gibiydi, üstelik çok güçlü bir halesi vardı. Hepsi diz çöktü.
Adam konuşmaya başladı ama bu defa sesini zihinlerinden değil kulaklarından duyuyorlardı, buna rağmen yankılanıyor gibiydi.

"Lütfen, diz çökmeyin. Bu tür resmi şeylerden hiç hoşlanmam. Bu arada Kaos Şehri'ne hoş geldiniz. Kusura bakmayın fazla yaratıcı isim bulamamıştım." dedi ve gülümsedi.

Hiçbiri bir şey diyemeyince (diyecek bir şey bulamamışlardı) Lord Kaos yine konuşmaya başladı, "Niye orada duruyorsunuz?" -Reyna dışında diğerlerine baktı- "Saray'a gitmek için Meydan'a gelmeniz gerekiyor." dedi.

İlk harekete geçen Percy olmuştu, ardından da Annabeth gelip onun elini tuttu ve öylece hepsi meydana girmiş oldular.

Gözleri -bir anlığına- karardı ve moleküllerine ayrılıyormuş gibi hissettiler. 

Tekrar görebildiklerinde Kaos Şehri'nden de erkileyici görünen bir avluda olduklarını fark ettiler, etrafta çeşit çeşit bitkiler, pastel renklerle rengarenk parıldayan küçük küreler ve avlunun tam ortasında duran büyük bir çardak vardı. Gökyüzü karanlıktı ve bir sürü yıldız görünüyordu ama ay veya bulutlar yoktu. Zemin ise tek parça taştandı ama küreler gibi pastel renklerle -daha yavaş renk değiştiriyor ve daha az parlıyordu- kaplıydı

Lord Kaos çardağı işaret edip, "Buyurun, oturun. Size buraların hikâyesini anlatayım. Ayrıca Dünya'da yaşadığınız olaylarını sizin ağzınızdan duymak istiyorum. Ayrıca yanımda bu kadar tedirgin olmanız gerekmiyor, sizi havaya uçuracak değilim." dedi ve çardağa geçtiler.

Lord Kaos anlatmaya başladı

"Bu şehir aslında sizin sandığınız gibi boş değil, sadece burada yaşayan kişiler şu sıralar biraz meşgul. Aslında onlar buradayken de fazla dolu sayılmaz ama buraya sadece dünya hayatında başarılı sayılabilecek kişileri davet ederim, hem düzgün karakterli olup hemde gerçekten başarılı sayılabilecek çok az kişi var. Her gelenin kişiliğine göre bir görevi oluyor, sizin de Ordu'da olmanızı istiyorum. Kişiliğinize uyacağından eminim."

Hepsi kabul etti, zaten hep yaptıkları bir şeydi savaşmak, resmi olmasının hiçbir sakıncası yoktu.
Sonraki birkaç saat ev ayarlamakla geçti, işleri bitince bazı insanların şehre geldiğini gördüler. Bunlar şehir halkı olmalıydı.

Yanların gidince gözlerine inanamadılar, bunlar savaşta öldüklerini sandıkları arkadaşlarıydı!
Charles Beckendorf, Silena Beaugerard, Ethan Nakamura, Michael Yew, Gecegölgesi Zoe, Bianca di Angelo, Castor (Dionisos'un ölen ikizlerinden birisi) hatta Luke Castellan, Gigant Damasen ve Titan Bob.

Hemen kaynaştılar, birbirlerini çok özlemişlerdi.

Annabeth ve Percy direk Damasen ve Bob'un yanlarına gittiler. Hala yanlarında küçücük kalıyorlardı.

Bob, "Dostlarım!" dedi ve sarılmak için bir adım attı.

Percy bir adım geri çekilip, "Afedersin Bob ama kemiklerim Tyson'un sarılmasına bile zor dayanıyor, bir Titan'ın sarılmasına dayanabileceklerini sanmıyorum." dedi.

Bob ve Damasen buna epey güldü, o sırada Küçük Bob da Bob'un sırtından atladı ve Frank'in kafasına çıkarak onu devirdi. Frank'in hayvanlara dönüşme yeteneğinden dolayı onu biraz yakın bulmuştu ama bu Frank'in kafasındaki tırmalama izlerinin acısını geçirmiyordu.

Konuşa konuşa evlere gittiler, herkesin evini dolaştılar. Sonra bu yetmezmiş gibi Ethan'ı çıldırtarak şehri gezdiler. Şehri dolaşmaları Ethan çıldırmıştı çünkü uyumak için evine çekilmişti ve pek sessiz olamamışlardı!

Percy Jackson - Kaos'un OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin