Galiba alnımı Dark'ın çenesine çarpmıştım. Yere düşünce alnımı tuttum. O da çenesini tutuyordu.
Ben, "Ne sert çenen varmış," dedim.
Dark, "Kafatasın kadar olmadığına eminim," dedi.
Kalkıp, "Kalın kafalı mıyım yani?" diye sorunca "Hayır, hayır. Sadece çenem acıyor." dedi.
Ben, "Neyse, ne oldu? Evine gidemedin mi? Bir de, beni kurtardığın için teşekkür ederim. Niye gittin?" diye sordum.
Dark kalkıp, "Bir, iyi olup olmadığını merak edip geldim, yoksa evime ulaşmıştım. İki, kurtarmam önemli değildi. Ve üç, Omega'yla karşılaşmamam benim için daha hayırlı. Sebebini söyleyemem. Kolun nasıl oldu?" diye sordu.
Ben, "Gayet iyi... Dikkat et!" diye bağırıp onu ittim ve yayıma bir ok takıp ilerideki drakona attım.
Biz konuşurken bir drakon bizi izliyordu galiba, tam pençelerini Dark'a geçirecekken oku fırlatıp onu toza dönüştürmüştüm.
Dark yutkunup, "Teşekkürler." dedi.
Ben, "Önemli değil. Hem ödeşmiş olduk. Ee, seni yine karşıya bırakayım mı?" diye sordum.
Dark, "Hayır, belki biraz dolaşırız diye düşünmüştüm..." dedi.
Yoksa bu bir çıkma teklifi miydi?Neyse fazla umutlanmayayım. "Peki... Dolaşalım." dedim.
Dark, "Irmağın kıyısında bir JetSki var. Onla dolaşabiliriz." dedi.
JetSki'ye bindik. Düşmemek için onun beline sarılınca hiçbir şey demedi. Ben, "Şu kısımlarda epey büyük bir mağara var, girişi çok küçük ama JetSki'yle geçebiliriz. Bakmak ister misin?" diye sordum.
Dark, "Evet, gölde herkesin görebileceği bir yerde dolaşmaktan iyidir." dedi ve mağaraya gittik.
Burayı bir ay önce keşfetmiştim, güneş ışıkları duvarlardaki çatlaklardan suya yansıyor ve mağarayı aydınlatıyordu. Duvarlar ve yerler yosun doluydu. Kumlu, küçük bir yeri bile vardı. Kaos Ordusu geldiğinden beri hiç uğrayamamıştım ama en son geldiğimde bıraktığım şeylerim duruyordu.
Dark, "Burası saklı bir kumsal gibi. Burayı nasıl buldun?" diye sordu.
Ben, "Bir deniz canavarından kaçarken buralarda bir geçit olduğunu hissetmiştim, öyle buldum." dedim.
Dark kumlara oturup, "Ee, neler yapmaktan hoşlanırsın?" diye sordu.
Ben, "Disleksim olmadığı için şanslıyım çünkü kitap okumayı çok seviyorum. Bir de okçuluğu severim. Sen neler yapmayı seversin?" diye sordum.
Dark, "Melez güçlerimi denemeyi severim." dedi ve elini oynatıp bir kayayı sudan çıkarttı. Havada duruyordu. Sonra kaya ufak parçalara ayrılıp suya geri düştü.
Ben, "Vay canına, canavarlar saldırınca faydalı oluyordur. Bu arada, hangi tanrıdansın, biliyor musun?" diye sordum.
O, "Emin değilim. Bir işaret gelmedi, önemli sayılmaz zaten. Şu defterde ne var?" diye sorup son geldiğimde kumların üstüne bıraktığım defterimi almak için hareketlendi ama hemen kaptım.
"Çizim defteri. Resimler falan var." dedim. 'Biri görürse utançtan yerin dibine girerim,' demedim.
O da defteri almaya çalıştı. O defteri almaya çalışıyor, ben kaçıyordum. Birden defteri tutamaz oldum. Sanki kocaman bir mıknatıs defterimi çekiyordu. Tutamayıp bırakınca yere düşmedi, direk Dark'ın eline uçtu.
Ben daha alamadan açıp bakmaya başladı. Bakınca kampa gelmeden önceki halimi çizdiğim resmi gördüm. Sırtımda okul çantam, elimde en sevdiğim kitap vardı. Saçlarım daha uzundu ve örülmüştü. Eski okulumun önünde gülümseyerek duruyordum. Bunu bir fotoğrafımdan esinlenerek yapmıştım.
Dark, "Ressam falan olmalısın. Çok gerçekçi. Bir de renklendirseymişsin tam olurmuş. Çok güzel çiziyorsun." dedi.
Gözlerini resimden ayırmamıştı.
Diğer resimlere bakamadan defteri elinden kaptım. "Çok saçma resimler de var. Birileri görse..." dedim ama sözümü kesti.
"Beraber bakalım o zaman." dedi.
Bu olurdu. Bazılarına epey güldük. Karikatürler de çizmiştim, bir tanesi hariç hepsi güldürdü. O bir tanesinde ben bir ağaca yaslanmış baygın bir şekilde duruyordum. İki kiklop ise beni nasıl pişireceklerini konuşuyorlardı. Öyle bir şeylerdi işte.
Dark, "Hepsi güzel resimler ama benim en çok ilk gördüğümki hoşuma gitti." dedi.
Benim resmimi mi diyordu? Yoksa benden hoşlanmaya mı başlamıştı? Eğer öyleyse Zeus beni şimşekle çarpsa bile havalara uçardım.
Yine ellerini oynattı. Sudan başka bir kaya çıkıp ufak parçalara bölündü ve havada bir yazı oluştu. Benimle çıkar mısın?
Ona sarılıp, "Evet!" dedim. Sanki omuzlarından bir yük kalkmış gibi tuttuğu nefesini bıraktı.
Biraz daha konuşup bir buluşma yeri ayarladık. Irmağın kenarlarındaki ölü bir çınar ağacının altında karar kıldık.
Güneş batmaya başlıyordu, JetSki'yle beni ırmağın kenarına bıraktı, yanağından öpüp indim ve kampa doğru koştum. Göz ucuyla elini yanağına götürdüğünü fark etmiştim. Gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Percy Jackson - Kaos'un Oğlu
Fanfiction2 Büyük Kehanet'te, onca görevde, katıldığı onca savaşta , savaştığı onca canavarla hep babasının Poseidon olduğunu sanan Percy, asıl babasını, gücünü, kim olduğunu ancak beş yıl sonra keşfediyor. Tabi keşfettikten sonra bütün hayatı da değişiyor. B...