Percy'nin Bakış Açısı
Kapıda beklerken endişeyle tırnaklarımı kemiriyordum. Nasıl endişeli olmayabilirdim ki? Annabeth içeride doğum yapıyordu, bense burada tırnaklarımı kemirmekten başka hiçbir şey yapamıyordum!
"Biraz sakin ol Percy, nasıl olsa ölümsüz olacak, değil mi? Doğum sırasında ölecek değil. Hem canavar olma ihtimali de çok düşük." diye beni sakinleştirmeye çalıştı Frank.
"Bence endişelenmekte tamamen haklı Frank, düşünsene bu onun ilk çocuğu olacak. Hem çoğu baba böyle hisseder, tanrı da olsa titan da olsa, ölümlü de olsa bir kez hissederler. Ya içeride doğum yapan Hazel olsaydı? Sen ne düşünürdün?" diye sordu Piper.
Frank bembeyaz kesilirken Silena güldü. "Düşüncesi bile korkutmaya yetiyor, değil mi? Yine de tırnaklarına berbat etmene hiç gerek yok Percy, endişelerin biraz boş. Ayrıca en kısa zamanda bir manikürcüye görün, o tırnaklarla kılıç tutarken acayip zorlanırsın."
Derin bir nefes alıp sekizinci kez kapıya vurdum. "Annabeth, Zoe, ve Will, orada durumlar nasıl?"
"HER BEŞ DAKİKADA BİR BUNU SORMASAN ÇOK DAHA İYİ OLACAK!" diye bağırarak seslendi Annabeth. Hemen geri çekildim.
"Çıktığında kendine gelir gelmez kafanı kıracak." diye fısıldadı Jason.
"İyi olsun da, isterse bütün kemiklerimi kırabilir." dedim aynı şekilde.
"Neredeyse işlerinin bitmiş olması gerek, normalde bu kadar uzun sürmezmiş gibime geliyor." dedi Hylla. Her zamanki ölümcül bakışlarının yerini endişeli bakışlar almıştı... Yine de en kısa zamanda öldürecekmiş gibi bakmaya devam edeceğinden emindim.
Sonunda kapı açıldı ve Zoe dışarı çıktı. Biraz bitkin görünüyordu. "En klasik cümlelerden birisi ama olsun... Tebrikler Percy, dünya tatlısı bir kızınız oldu. Oldukça da sağlıklı."
Mutluluktan kanatlarımı çıkarıp uçacaktım neredeyse, bir kızım olmuştu!
"Dostum sakin ol yoksa bir galaksiyi falan patlatacaksın ki bu sevincini yaşamana bir süreliğine engel olurmuş gibime geliyor." dedi Leo.
"İçeri girip onları görebilir miyim?" diye sordum Leo'yu umursamayıp.
"Gir bari," dedi Zoe hoşnutsuzlukla. "Ama Annabeth'i fazla yorma, dinlenmesi gerek. Will kızı muayene ediyor, Annabeth'le ilgilendik bile."
Hemen içer girdim. Annabeth epey solgun gözükse de oldukça mutluydu. "Onu görmelisin Percy, öyle tatlı ki."
Will yanımıza geldi, kucağında kat kat battaniyeye sarılı bir bebek vardı ama yüzü ona dönük olduğundan sadece simsiyah saçları gözüküyordu.
"Al bakalım Percy, kızını biraz da sen taşı." deyip onu bana uzattı Will.
Kızımı kucağıma alırken bebek tutma konusundaki beceriksizliğimi sonuna kadar ispat ettim, en azından düşürmediğimi düşünerek kendimi teskin ettikten sonra yatağın kenarına oturup ona baktım.
Cidden çok tatlıydı. Gece mavisi olsa da Annabeth'inkiler gibi keskin ve zeka fışkıran bakışlara ve benim burnumun küçük bir kopyasına sahipti. Hatları kusursuzdu. Doğduğunda fazla anormal bir şey yapmamış olsa da ağlamamış ve etraftaki herkes ve her şey doğalmış gibi davranmaya başlamıştı, yeni doğan çocuklar gibi çevresini keşfetmeye çalışıp ağlamaktansa zaten her şeyin farkındaymış gibi davranıp gülümseyerek öylece duruyordu. Çenesinin altını gıdıklayınca bebek sesiyle güldü. "Böyle bir şeyin olabileceğini... İkimizin çocuk sahibi olabileceğini hayal dahi edemiyordum ama şimdi kızımız kucağımda duruyor ve öyle tatlı ki..." dedim.
Will, "Gözlerini kesinlikle Annabeth'den almış." dedi gülerek. "Burnunu da senden almış Percy, saçı ise sen kendi saçlarının siyah olmasını sağladığında nasıl oluyorduysalar o şekilde."
Kapıdan tartışma sesleri gelince kaşlarımı çattım. Piper, Bianca ve Reyna hararetli bir şekilde tartışıyorlardı. Sonunda kapı açıldı ve Pınar içeri daldı.
"Abimin kızını da mı göremeyeceğim artık? Pes ya! Çekilin şurdan, görmek istiyorum şu yumurcağı!" diye çıkıştı Pınar.
Pınar Annabeth'in hamile olduğunu öğrendiğimizden beri ondan yumurcak diye bahsettiğinden bu yorumuna bir şey demedik.
"Gel de bak Pınar, teyzesiyle de tanışsın." dedi Annabeth.
Pınar anında yüzünü buruşturdu ama bir şey demeden yanıma gelip kızımıza baktı. "Yerim ben bunuu... Çok tatlı!"
"Cidden yersen ölümsüzlük bile seni kurtaramaz, öldürürüm Pınar." dedi Annabeth.
Pınar gözlerini devirirken kız yine güldü. Gülmesi durduğunda Pınar hiç düşünmediğimiz bir konuyu dile getirdi. "Adını ne koyacaksınız?"
Annabet'le bakıştık. Bunu nasıl düşünememiştik?
Pınar bize inanamazmış gibi baktı. "Adının ne olacağını hiç düşünmediniz mi?!"
"Ne yazık ki hayır..." dedim.
Pınar, "Sizin bir ebeveyn rehberine ihtiyacınız var. Normalde anne babalar 8-9 aylık süreç boyunca doğacak çocuklarının adlarını da belirlerler, savaşlar yüzünden bunu belirleyemeyecek kadar da meşgul olmadık ki hiç!"
Annabeth, "Tamam, tamam. Ezmeyi bırak! Diğerleriyle de konuşup bir ad buluruz." dedi utançtan kızarmış bir halde.
Pınar inanamıyormuş gibi bir ses çıkardıktan sonra kızı Annabeth'in kucağına bırakıp, "Ben onlara söyleyeyim de şimdiden düşünmeye başlasınlar... Bu arada, boş bir zamanında beni de muayene edersen memnun olurum Will, belki bir yumurcak da benden çıkar." dedi ve bizi şaşkın bir halde bırakıp odadan çıktı.
🚹🚼🚺🚺🚼🚹🚺🚼🚹🚺🚼🚹🚺🚼🚹
YN : Evet... Gerçekten bu kitaba yazmayalı çok olmuştu. Kaç ay ben bile saymadım ama aklıma böyle bir şey esince yazayım dedim, arada bayağı da okunma ve vote de olmuş doğrusu, düşünen ve bakmaya zahmet eden herkese yeni bir teşekkür iletmem lazım demek oluyor bu. eEFEBAYe 'den ses çıkmasa da bu konuda bu düşünceyi bana ilk verem oydu nasıl olsa. Bir sonraki yb ne ara gelir hiçbir fikrim yok ama isim koyma bölümü olacak, o kesin. İsim konusunda yorumlarda yardımcı olabilirseniz sevinirim, fikirlerinizi yazarsınız ve ben de diğer arkadaşlarımla beraber aralarından birini seçmemizi sağlarım, ne dersiniz? Yorumlarınızı bekliyorum.
Nillays
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Percy Jackson - Kaos'un Oğlu
Fanfiction2 Büyük Kehanet'te, onca görevde, katıldığı onca savaşta , savaştığı onca canavarla hep babasının Poseidon olduğunu sanan Percy, asıl babasını, gücünü, kim olduğunu ancak beş yıl sonra keşfediyor. Tabi keşfettikten sonra bütün hayatı da değişiyor. B...