* Fotoğraftakiler: Ağabey - Kardeş * Bu bölümün bazı kısımlarını gittiğim yazarlık okulundan hocam Sevgili Güner Dinçaslan'ın desteği ile düzenlendi. (İlerideki bölümlerde çıkacak Güner karakteri ile alaksı yoktur. Tesadüfün böylesi)
Aynı yerde iki ceset... Birisi asılarak öldürülmüş diğeri ise işkence edildikten sonra ölüme terk edilmiş. Cesetleri arkamda bırakıp çıkmak için hızlı adımlarla ilerledim ancak önüme üç bekçi çıktığında bunun zor olacağını anladım. Fark edilmeden kaçmak için adımlarımı azaltıp nefesimi tuttum ancak bunun için artık çok geçti. Birisi elini uzatarak düdüğünü çaldı.
" Olduğunuz yerde kalın Beyefendi! Biz bir ihbar aldık. Burada çifte cinayet hadisesi varmış diye. "
Onlara masum olduğumu ikna etmem çok zordu lakin şansımı denemek zorundaydım. Onlara bir şey etmemiştim. Elimi havaya kaldırarak arkama döndüm.
" Ben bir şey etmedim bekçi bey!"
Başka bir bekçi aniden üstümü yokladı. "Masumiyetin birazdan anlaşılır."
Üstümde para dışında bir şey bulamamıştı. Bekçi üstümden çıkan paraya baktı. Diğer bekçi, arkadaşlarına gelmesi için işaret çaktı. Bekçilerden ikisi beni tutarak diğerinin çağırdığı yere geldiklerinde önce cesetlere sonra da yüzüme suçlayıcı ifade ile baktılar.
" Bu para neyin parası söyle bize! Adamı mı soydun lan? "
" Merhum Kinyas Usta içindi paralar. Benden alacaklıydı. Bu paralar onun için gerekirse veresiye defterinden adımı teyit edin. "
Beni tutmayan bekçi, hızlıca dükkanı kolaçan etti. Defteri bulmadığı belliydi ve bana döndü. " Defter yok. "
" Defteri almış olsaydı üstünden çıkardı. Biz onu kulübeye alalım, sonra deftere bakarız. " sağımdaki bekçi bunları söylerken bana suçlayıcı bakıyordu.
" Dükkanı kapatıp da götürelim şunu. " solumdaki bekçi bunu söyledi ve ikisi birlikte beni zorla kulübeye götürdü.
Her ne kadar " Lütfen yapmayınız! Ben bir şey etmedim. " desem de, aslında direnmek boşaydı.
Başka bir bekçi " Zaten masumiyeti teyit etmeden salmıyoruz, boşa tepinme. " diyerek düşüncemi doğruladı.
Bekçi kulübesinde bir nezarethanede bekliyordum. Önümden sürekli birileri geçiyor ama hiçbirisi benim için durmuyordu. Bulunduğum yer çok kasvetli ve küçük bir boş oda. Nemden dolayı boyası çözülmeye başlamış simsiyah duvarları insanı her an boğmaya hazır. Karşımda çelik ve paslı üst kısmında küçük bir boşluğu olan hapishane kapısı vardı. Vaktin geçmesi için ivedilikle geçen bekçileri tanıyıp kaç tane bekçinin bulunduğunu öğrenmeye çalışıyordum. O paslı kapı tekrar açıldı ve bekçi elindeki adamı aniden üstüme attı. Ben hızla kendimi köşeye atarak ikimize bir şey gelmesine engel oldum.
" Ya ne yapıyorsunuz Beyfendi? Ben neden bu suçu işleyeyim? " diye düşerken bağırdı. Aynı sırada bekçi girdiği gibi çıkarak kapıyı yüzümüze çarptı. Adam, koşarak kapıya kadar koştu ve boyu yetmediği için zıplayarak boşluktan dışarıya baktı.
" Yanlış şeyler yapıyorsunuz! Benim ağabeyim burada Bekçi başı! Hey! Kime diyorum? "
Adam kıvırcık dipleri beyaz uçları siyah saçlı, saçlarıyla aynı renkte olan gür bıyıkları, üstünde çuval gibi kıyafetler vardı... Aslında giydiği şey gerçekten çuval. İki çuvalı dikerek kendisine giyecek yapmış. Aynı zamanda kendisi Kinyas abi'nin dükkanına giderken gördüğüm adama da benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sihirli Daktilo
Ficción históricaİkinci dünya savaşının kasıp kavurduğu günlerdi. Cesareti kadar içine kapanık olan Onat Kozlu ve hayalleri kadar güçlü olan kardeşi Özüm ile savaşın uzağında kalmış ama her an savaşın girebileceği Erendiz adlı çöl şehirde yaşıyordu. Bölgenin olumsuz...