Bölüm 8 " Belki de.."

58 1 3
                                    


Yeni bölüm ile karşınızdayım! Multimedia'da belirlediğim resimler var. Tabi siz hayal ettiğiniz yüz ile okuyabilirsiniz. Herneyse alttaki notu okuyun!

Derin bir deniz de boğuluyordum ve omuzlarımdaki ağırlıklar yüzeye çıkıp nefes almamı engelliyordu. Şuan ki içinde bulunduğum durum tam da bundan ibaretti.

Yolculuk faslı bitmiş, yerini şuan elimde ikinci kez yerini alan kahve kupasıyla bakışmam başlamıştı.

Öyle kahve bağımlısı değildim ancak kahveyi sevdiğim aşikârdı.

Uyandığımda herşeyden habersiz, hiç bilmediğim iki katlı bir villadaydım. Ve yalnızdım. Korktuğumdan yada yanlız kalmayı sevmediğimden değildi ancak şuan tahminlerime göre bir dağ başındaydım ve şu dakka ne yapabileceğim konusunda zerre bir fikir sahibi değildim.

Oturduğum koltukta iyice yayılmış ve içerideki sımsıcak havadan dolayı mayışmıştım. Evet, havalar yavaş yavaş sıcaklamaya başlamıştı ve bu da içerde son derecede yanan kaloriferin fazlasıyla anormal bir şekilde görünmesine sebep olmuştu ancak dağın tepesinde olduğumuzdan hava epeyce soğuktu. Bunu pencereyi açtığımda içeriye dolan, iliklerimi bile titretecek olan soğuktan kavrayabilmiştim.

Bir diğer konu ise Arslan Bey'in salaklığıydı. Gerçekten kendimi kahkaha atmamak için zor tutuyordum.Zira pencereyi açıp özgürlüğe kavuşmam an meselesiydi. Ev iki katlı olmasına rağmen ilk kata inip, pencereyi açtığınız an yere küçük bir mesafe bulunuyordu. Ki bu mesafeden 5 yaşındaki bir çocuk bile atlayabilirdi. Ve bu da benim bir diğer kaçış biletim oluyordu.

Aslında dış kapıyı da denemiştim ancak kapıyı kilitlenmiş bulunca, kaçışımın dış kapıdan geçmediğinin farkına varmıştım.

Aslında istesem şu dakika burdan kurtulabilir, belki de herhangi bir yöntemle annemin yanına gidebilirdim ancak şimdilik buranın neresi olduğunu ve iletişim, ulaşım gibi şeyleri avcumun içi gibi bilmem gerekiyordu ki bu da kaçışımın sorunsuz olacağı demekti.

Kanepenin üstünde uyanmıştım ve olduğum kat en üst kattaki herhangi bir odaydı.

Uyandığım an yataktan fırlamış, odanın içinde bulunan tuvalete kendimi atmıştım. Midem tamamen boşaldığında ise kendimi yerime atmış, ağrıyan şakaklarımı ovmuştum. Sonrasında ise tüm daireyi gezmiş,ardından da mutfağa uğrayıp tezgahın üstünde ki dizili kahve kupalarından birini seçip, kendime midemi rahatlatacak sıvıyı sunmuştum.

Ardından uyandığım kanepeye geri dönmüştüm. Ev fazlasıyla büyük olmasıyla birlikte, koridorlarda da büyük tablolara yer verilmişti.

Bir diğer konu ise neden kustuğumdu. Öyle midesi bulunan biri olmadığım gibi bünyem zayıf olmadığından hastalanma ihtimalim de düşüktü. Bir süre bu meseleye kafa patlattıktan sonra umursamamaya karar vererek, soğumuş kahvemi yudumladım.

Odayı turlayan gözlerim, yatağın tam karşısında duran dolabın önünde ki - muhtemelen düşürmüşlerdi - yerde duran kitaba kaydı. Aslında burdan baktığınızda ne kadar bir kitabı anımsatsa da, yaklaştığınız zaman büyük bir ajanda göze çarpıyordu.

Kahve kupasını, yatağın yanındaki komidine bıraktıktan sonra ayağa kalkıp büyük ajandaya yöneldim.

Dolabın önünde dizlerimi kırıp, oturdum. Ajandayı elime aldığımda, ağırlığı şaşkına uğramama sebep olmuştu . Çünkü gerçekten ağırdı.
Ajanda'nın kapağında gayet güzel kumral bir hanım, kucağında bir bebek vardı. Oturduğu sandalyenin yanında da ayakta duran , aynı sandalyede oturan hanıma benzeyen saçlara sahipti. Sanırım bu sandalyedeki hanım, bu iki çocuğun da annesiydi. Ayakta duran çocuk, kucakta duran bebeği annesinden kıskanmış olsa gerek, kameraya doğru sert ve öfkeli bir bakış atmıştı. Oysa ki annesi dudaklarını kıvırıp, bembeyaz dişleriyle bir gülümseme takınmıştı o güzel yüzüne. Kadın gerçekten güzeldi..

İyi Bir YalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin