"Sadece bu var alt bulamadım. Gerçi yarım kollularla yatılmaz bu havada."
"Neden yatılmasın ben evimde sadece boxer ile yatıyorum. Gel hadi yatalım yorulduk." Dedi. T-shirtü üstüne geçirip yattı. Bende yanına geçtim. Ben polar pijamalarımla kışı, o boxer ve yarım kollu t-shirtüyle yazı yaşıyordu. Ben belki konuluruz biraz diye baktım ama çoktan uyumuştu. Bende onu izlerken uyuyakalmıştım.
Sabah mutfaktan gelen tıkırtıların sesiyle uyandım. Yanıma baktığımda Güz yoktu. Sessizce mutfağa doğru gittim. Güz mutfakla savaşıyordu. Gerçekten savaşıyordu. Kahvaltı hazırlamaya çalışırken mutfağımın eski halinden eser kalmamıştı. Ama kahvaltıyı bana hazırlıyordu. Mutfak masasındaki tepsi öyle görünüyordu en azından. Sürprizini bozmak istemediğimden hiç ses çıkarmadan odaya geri döndüm ve uyku taklidi yapmaya başladım. 10-20 dakika sonra yanağıma gelen bir öpücükle sanki uyanmışım gibi yaptım. Halbuki yaptığı her şeyi biliyordum.
"Günaydın küçük aşkım." Dedi Güz.
"Günaydın büyük aşkım." Dedim gülümseyerek.
"Bugünü bize ayırıyorum. Sana da izin verdim. Ama sadece bugünlük ha. Hadi bakalım şimdi ben sana kahvaltı yaptıracağım." Deyip tepsiyi kucağıma bıraktı ve yatağın diğer tarafına geçip oturdu.
"Şimdi bu ekmeğe yağ süreceğiz ki daha da lezzetli olsun. Yakmadan kızartabilmeyi öğrenmek için bir tane ekmek yaktım ama değdi sanırım. Evi de çilek reçelleriyle doldurmuşsun. Sanırım onu daha çok seviyorsun. O yüzden üstüne de çilek reçeli sürelim. Şimdi aç bakalım ağzını." Dedi bende açıp elindeki ekmekten bir ısırık aldım. Sonra bir ısırıkta kendi aldı. Yüzüme baktı bir süre.
"Sanırım dudağının kenarına reçel bulaşmış biraz." Dedi ve öperek aldı reçeli oradan. Kahvaltıyı hiç bu kadar ağır yaptığımı hatırlamıyordum. Çünkü bana yedirmekten daha çok kendi yiyordu ve bolca da konuşuyordu. Kahvaltıyı bitirdikten sonra o tepsiyi mutfağa götürdü bana da bu sırada hazırlanmamı söyledi. Dışarı çıkacakmışız. Ben hazırlanırken mutfaktan yine gürültüler geliyordu. Siyah dar paça kot pantolonumun üstüne gri kazak giydim. Aslında kazak bana hiç yakışmaz ama hava soğuk donmaktan iyidir diye düşündüm. Mutfağa gittiğimde ortalık felaketti. Annem burada olsa ikimizi de sıra dayağından geçirirdi. Neyse bende işin içine el attım da halledebildik. O sabah önce kendi evine gidip kıyafetlerini değiştirmiş. Birlikte dışarı çıkıp arabaya bindik. Biraz yol gittikten sonra kendimi Esenboğa Havaalanında bulunca küçük çaplı bir şok geçirdim.
"Nereye gidiyoruz Güz?"
"İstanbul'a hayatım. Seninle birlikte küçük bir tatile çıkacağız. Kafanı dağıtmış olursun diye düşündüm. Eğer hoşlanmadıysan geri dönebiliriz."
"Yok madem bugünü sen yöneteceksin diye söz verdim, tamam." Deyince gülümsedi. Biletleri falan ayarlamış zaten. Uçağın saatini beklerken bir kahve içtik. Sonra uçağa gitmek için rutin kontroller falan derken uçağa geçtik. Bu zamana kadar ekonomide uçan ben business biletle binince biraz garip hissettim.
"Keşke ekonomiden alsaydın bileti. Gerek yoktu bu kadar masrafa girmene." Dedim.
"Güz Emiroğlu sevgilisini ekonomide uçurtturmaz Birkan bey. Ayrıca alışsan iyi olur. Bir daha duymak istemiyorum bu tarz cümleler." Dedi. Bende gülümsedim. Uçak kalktıktan sonra şarap istedik. Zaten yol kısa olduğu için kısa sürede indik İstanbul'a. Güz her şeyi planladığı için indiğimizde arabamız bizi bekliyordu. Önce Ayasofya'ya gittik. Tarihi yerleri hep sevmişimdir zaten. Ayasofya'dan sonraki durak Topkapı oldu. Ben hareme de girelim diye tutturunca hareme de girdik. Bundan yüzyıllar önce bizim bastığımız yerlere padişahlar da basıyordu. Hürrem Sultan'da yürümüştü belki buralarda diye düşünerek gezdik haremi. Topkapı'dan çıkıp Gülhane Parkına geçtik. Tabii ki her yerde selfie çekmeyi ihmal etmiyorduk. Huzur veren bir yerdi Gülhane Parkı. Oradan Mısır Çarşısına geçtik. Hayatımda adını duymadığım baharatlar da dahil yığınlarca baharat aldım. Anneme de güllü lokum aldım. Çok severdi o güllü lokumu. Nasıl ulaştıracağımı hiç düşünmemiştim ama yine de aldım. Mısır Çarşısından çıktığımda Yerebatan Sarnıcına girmediğim aklıma gelince biraz üzülmüştüm. Güz'e kalsa o kadar yolu geri dönüp giderdik ama tabii ki öyle bir zaman kaybına girmeyecektim. İş işten geçmişti artık. Galata Kulesine çıkmak için yola koyulduk. Hayatımın en güzel gününü yaşıyordum dahası yoktu. Baya uzun bir kuyrukta bekledik ama kuleye çıktığımızda gördüğümüz manzara için birkaç saat daha kuyrukta bekleyebilirdim. Kulenin balkonuna çıkıp dışarıyı izledik bir süre. Daha sonra selfie merakımdan telefonu çıkartıp fotoğraf çekmeye başladım. Her iyi şeyin ortasında kötü şeyler gelirdi zaten başıma. Manzarayı çekerken telefonum kulenin tepesinden aşağı düştü. Telefonun yere çarptığında gelen sesi içimi cız ettirmişti. Evet telefonum artık biraz eskimişti, değiştirmem gerekiyordu ama şu aralar hiç de telefon alabilecek güçte değildim. Güz beni elimden tutup aşağı indirdi. Galata yakınlarında bir AVM vardı. Birlikte oraya girdik. Elektronik mağazalarından birine girdik. Güz içerideki görevlilerden biriyle görüştükten sonra beni yanına çağırdı.
![](https://img.wattpad.com/cover/45771298-288-k863359.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonradan Aşk (Gay Hikaye)
RomanceAşk nedir? Aşk bazen bir bakıştaki derinliktir. O derinlikte kaybolup gitmektir. Aşk bazen masmavi bir deniz, bazen de yemyeşil bir bahçedir. Aşk bir kadının saçlarındaki nefes, bir erkeğin sesindeki huzurdur. Aşkı bazen bir denize bakınca görür...