Bar gecesi...

179 10 2
                                    

"Fatih yavaş sür!" Kendi ile yarışmaya çalışan siyah bir Maserati'yi geçmeye çalışıyordu. Arabanın içinde kim olduğunu bilmiyorduk. Ama Fatih'in bilmemesi daha iyi yoksa öğrenirse fena pataklar. "Fatih tamam yeter artık yavaş ol!" dedim yine sinirle. Önde ben oturuyordum ve Fatih'in gazı köklediğini görebiliyordum. Arkada kemerlerini 2-3 kere bağlamış ve korkudan koltuğuna sinmiş Ada ve Dolunay hiç birşey söyleyemiyorlardı. En somunda "FATİH YETER!" diye bağırmamla arabaların motor sesleri yerine fren sesleri bütün otoyolu sarstı.
Fatih arabadan indiği sırada bizimle yarışan araba gazı körükleyerek yoluna devam etti. Ada ve Dolunay kemerlerini açarak, yolun ortasından giden arabaya bakan Fatih'in yanına gittiler. Ada giymiş olduğu kırmızı pullu elbisesini çekiştirek Fatih'in yanına gidip sarıldı. Dolunay ise her zamanki gibi siyah şort, üzerine Harry potherlı tişört, altına bordo converslerini giymişti. Saçı nı açık bırakmıştı. Başına üzerinde "potherhead" sembolü olan beresini ve kolyesini takmıştı. Ben ise her zamanki şıklığımı koruyarak uzun belli ispanyol paça kotumu ve üzerine beyaz,yarım,üzerime yapışan büstiyerimi giydim. Altımdada beyaz ayakkabılarım var. Fatih'in yanına giderek "Fatih ne yaptığını sanıyorsun?? Kim olduğunu bilmediğimiz biri için burda canlarımızı riseke atıyorsun! Lütfen sakin ol! Senin gibi güvenilir bir adamın arabasına binerken iki kere düşünmek istemem!" dedim ve tekrar ön koltuktaki yerimi aldım.  Dolunay ve Ada ise Fatih'in omuzuna destek verircesine iki kere vurup arkaya geçtiler. İki dakika sonra Fatih'te arabaya binip arabayı çalıştırdı. Yola devam ederken kimseden ses çıkmıyordu. Ta ki Fatih özür dileyene kadar. Gözlerini yoldan ayırmadan "Kızlar, özür dilerim. Hırsıma yenik düştüm ve sizin can güvenliğinizle oynadım. Lütfen kusura bakmayın." dedi. Dolunay tekrar yüzüne o salak gülüşünü yerleştirerek (salak dediğime bakmayın o gülüşü görseniz yersiz. Uyyy!) önündeki koltuk engelini umursamadan Fatih'in boynuna doladı kollarını ve "Heh! İşte böyle ya! O ne öyle 2 km huzur evi gibi gittik. Özürünü  diledi çocuk, affedildi. Hadi şimdi müzik açında coşak" dedi. Ama o sırada Ada ve ben Dolunay'ın Fatih'in boynuna antapot gibi doladığı kollarını açmaya çalışıyorduk çünkü çocuk boğuluyordu!! Hem kahkaha atıp hemde Dolunay'ın ellerini çekmeye çalışırken ne olduğunu anlamayan Dolunay bir anda kollarını çekti. Biz hala kahkahadan yerlere yatarken kıpkırmızı olmuş suratı ile hala yola odaklanmaya çalışan  Fatih derin bir nefes aldı. Ve sonra müziğin sesini sonuna kadar açtı.

"Hangi bar'a gideceğimizi söylermisin bebeem?" diye sordu Dolunay.  Dolunay'a bakarak tekrar kıkırdadım ve "Siz beni izleyin yeter. Halikarnas kadar büyük olmasada çok tavsiye edilen bir yere gideceğiz." dedim. Tam 10 dakikadır yürüyorduk. Gideceğimiz Fight Night barın sokağına araba girmiyordu. Ve bar sokağın sonundaydı. İlk önce ne kadar direnseler de sonunda laf atmaya gücü kalmayan üçlü arkamdan dilleri dışarda gelirken ben yüzümdeki mutlulukla ellerimi cebime atmış yürüyordum. Oraya gitmek istememin nedeni aslında bu gün oraya Gülçin'i de çağırmış olmam. Evet Fatih'in durumunu unutmadık tabiki.

Bara girdiğimizde içeriye alkol ve sigara kokusu hakimdi. Solumdaki bar sandalyelerine yönelerek bardaki adama sesli bir şekilde "Gülçin Dağdelen nerede acaba?" diye sordum. Arkamda şaşkınlıktan ağzı açık kalmış üçlüye aldırmadan sırıtarak tekrar adama döndüm. Ve o mavi gözlerle ikinci kez karşılaştığımda tanıdım "Batuhan??" dedim bağırarak. O beni tanımazdan gelerek "Pardon ama burası restorant değil bak bakalım nerde? Ben mi takip edeyim onca insanı!!" dedi. Tekrar ona sinirle bakarak "Hatırlamadın mı? Halikarnas dada çalışıyordun. Orada görmüştüm seni?" dedim. Ama o tekrar umursamaz tavrı ile elindeki bardağı kurularken "Yahu içkilimisin psikopatmısın hatun? Nerden hatırlıyım lan ben seni? Kaç defa diyeceğiz? Her giren çıkanın listesini alsaydık ohooo!" dedi. Hışımla önümü dönerken bu gecenin iyi olacağını düşünüp  yüzüme gülüşümü yerleştirip,arkamdaki şaşkın ikiliyi de alıp bir masaya doğru yürümeye başladım. İki üç dakika sonra Gülçin'in aramasıyla bardan çıkıp telefonu açtım. "Efendim Gülçinciğim?"
"Ya üzgünüm ben cafeden çıkamadım gelemeyeceğim. Birdahaki sefere inşallah özür dilerim!"
"Tamam canım önemli değil."
"Tamam hadi bay bay."
"Bay bay"

Tekrar bara girip oturduğumuz masaya oturup olanları anlattım. Karşomda yüzü asılan üç arkadaş görünce gülmeden yerinde duramadım.

Bu sefer gözümün önünden ayırmadığım için çok içemeyen Fatih atıştırmalık almaya gitti. Ada Dolunay ve ben ise masada oturup sıkıntıdan parmaklarımızı masaya vurarak ritim tutuyorduk. O sırada masaya düşen gölge ile kafamızı kaldırmamızla 5 idiotu görmemiz bir oldu. İki sarı manyak (Akın ve Anıl), bir kıvırcık salata (Buğra) bir ego torbası (Emre) ve bir kas yığını (Doğukan). Ego torbası ve kıvırcık salata Dolunay'ın yanına, kas yığını ise duvar kenarındaki Ada ve onun yanında oturan benim yanıma oturdu (cümle müthiş).  "Görüyorum ki çok sıkıldınız kızlar?" dedi kas yığını.
"Lütfen gidermisiniz!?! Bu ülkede kadın hakları var ve biz sizin bizim yanımıza gelmenizi istemiyoruz bize burda kadın haklarını rica ederim saydırmayınız!" dedi Dolunay! Dolunay! Dedi! Evet evet merak etmeyin bende şok oldum. Normalde bu 'kural' velvelesinin şakasını bile yapmaz Dolunay! Artık kız ne kadar sıkıldıysa! Ego torbası piç smile yaparak "Oha! O kadar mı sıkıldın be güzelim!" deyince Dolunay kendine gelerek "Lütfen gider misiniz? Yanancılarla konuşamayız!" dedi. Ayakta duran ikiz dingilller bize bakıp "Tanışalım yenge!" dedi. Dolunay Akın'ın 'yenge' demesiyle "Ne diyorsun lan sen!?! Pis sapık!!" Diye çemkirdi.  Kıvırcık salata ortamdaki gerginliği bozmaya çalışarak "Bence tanıtmamıza gerek yok! Kızlar zaten havuzdayken bizim analizimizi yapıp Cv mizi çıkarmış! Değilmi kızlar??" dedi sırıtarak. Ada tekrar tekrar itiraf etmekten sıkılmış ve aynı zamanda Büşra'yı öğrendiği için mesafeli bir şekilde "Buğra üzgünüm, bunu kaçıncı kez söylüyorum ama özür dilerim! Ben söyledim! Sizi tanımaları için!  Size bulaşmamaları için! Özür Dİ-LE-RİM!!" diyerek tekrar önüne döndü. Ben etrafıma bakarken Fatih bana kaş göz yaparak 'Ben dışarda bekliyorum!" dedi. Fatih 5 linin yanına yaklaşamıyor çünkü bir keresinde bizim beşli bunu fena benzetmiş. Bidakka ne ara bizimki oldular?? Kas yığınının 'mükemmel' teklifi ile hayata döndüm, "Ee Serenay sen ne diyorsun?" dedi. "Ne? He? Kim? Pardon ben dinleyemedim?" dedim. İlk defa bu kadar saf ve korumasızdım bir erkeğe karşı. Bu saflığımı görmüş olacakki kas yığınıda sesini,bangır bangır müziğe karşın duyulacak bir seviyede kısarak "Diyoruz ki saf bir iddaya girelim, bizim kortun orada basket maçı bu gece gidelim eve üzerimizi değiştirip korta inelim. Yenilen takım bizim büfedeki karaoke yarışmasına katılır ve 'bu şarkı diğer takım için!' der. Nasıl fikir?" dedi. Can sıkıntısından akmış olan beynim bu cazip fikirle 'evet' yanıtını ağzıma gönderdi ve "Vayy! Güzel fikir! Aklıma yattı tamamdır varız!" dedim. Verdiğim cevapla yüzü gülümseyen kas yığını anidrn kalkarak "E hadi o zaman! Kalkın da eve gidip hazırlanalım!" dedi. Hepimiz kalkıp hesap ödemek için Batuhan'a doğru gittik. Dolunay tam ödeyecekken ego torbası "Sizin işiniz tamamdır kızlar siz arabanıza gidin." dedi. Dolunay'ın ağzı açıkken Ego torbasına teşekkür edip çıktık. Fatih arabada bizi bekliyordu. 5 li Fatih'i görünce kahkaha atıp arabaya bindi. Kas yığını tam ön koltuğa binecekken "Yenilmeye hazır ol!" diye bağırdım. Bu bağırmamın sebebi bir anlık ego patlamasıydı. Ama benim şaşırdığım onun cevabı olmuştu "Senin elinden olacaksa her zaman hazırım!" diyip arabaya bindi. Bidakka bu siyah Maserati?? Yok artık bizimle yarışan bunlar mıydı?!? Ohaa! Üzerimden şaşkınlığımı atıp arabaya bindim. Fatih'e bakarak "Eve gidip hazırlanıyoruz sonra korta gidiyoruz!" dedim. Kızlar okeylesede Fatih çok ısrar etti. Ama tabiki bize karşı yenik düşerek kabul etmek zorunda kaldı. Arabaı son hız sirerek siteye doğru yola koyulduk.

Bodrumda 5 taş!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin