Bir şeyler değişmişti sanki. Hissediyordum. Kaan'ın bakışlarındaki buz kalıbı erimiş yerine amacına ulaşmış göz bebekleri yerleştirilmişti. Bu halinden memnun muydum? Emin değildim. Neşeli hâli beni karanlığımdan çekip bir nebze de olsa aydınlığa ulaştırsa da ondaki bu değişim içten içe ürkmemi sağlıyordu. Aklımdaki saçma kuruntuları göz ardı ederek hızlı adımlarla eve yürümeye başladım. Aklıma gelen planla olduğum yerde duraksadım. Bugün anne ve babamın evlilik yıldönümleriydi ve ailece sahil kenarındaki küçük restoranta gidecektik. Baş başa gitmelerinin daha sağlıklı olacağını düşünsem de bu güzel günü onlarla geçirmek istiyordum. Birkaç gündür dalgın olan yüz ifadelerinin de değişmiş haline tanık olmak istiyordum açıkçası. Eve geldiğimde bahçede evraklara bakan babamı görmemle hafif bir tebessüm yüzümdeki yerini aldı ve "Babaların en tatlısı nasılmış bakalım?" diyerek sarılmak üzere yanına gittim ancak beni fark etmemiş olacak ki yanağına öpücük kondurunca "Ne ara geldin, göremedim seni." diye mırıldanmaya başladı. Evraklara dalmış olduğunu söylemek yerine elindeki evrağa uzandım ama almama izin vermedi. "Karışık bunlar anlamazsın, zaten hepsi can sıkıcı bir hâl almaya başladı." deyince üstelemeyip yorgun olduğumu bahane ederek eve girdim. Anneme de geldiğimi belirterek odama çıktım. Soğuk bir duş alıp elime ilk gelen siyah elbisemi giydim. Saçlarımla uğraşacak halim olmadığından siyah babetlerimi de ayaklarıma geçirip çıkmak için beni bekleyen ebeveynlerime "Hadi bakalım güzel bir akşam bizi bekliyor." deyip ikisini de çekiştirerek evden çıktım. Restoranta girip mekana hakim olan kırmızı siyah renklerde gözlerimi gezdirdim. Bize ayrılan masaya oturup yemekler gelene kadar hoş bir sohbet yakaladık. Bir ara gözüm mekana giren takım elbiseli adamlara takıldı. Yüzlerindeki anlamlandıramadığım sırıtışla ellerindekini bize doğrulttular. Ne olduğunu anlamama fırsat kalmadan silah seslerini duydum. Mekanın siyah renginin de gidip yerine sadece kırmızının kalmasını izledim. Babamın cansız bedeninin yanında anneminkini de görünce dudaklarımdan acı dolu bir çığlık kaçtı. Kırmızıya karışmak istedim o an ben de. Gözlerimi sımsıkı kapatıp bir el daha ateş edecek bir silahın sesini bekledim. "Hazal, seni öldürmelerine de göz yumamazdım. Bak yine şanslısın." Gözlerimi ani bir hızla açıp karşımda iğrenç bir şekilde sırıtan Kaan'la karşılaştım. Olayları algılamam birkaç saniye sürdü. Ne yani Kaan'ın ailesi mi? Acı gerçekle yüzleşirken kafama aldığım darbeyle sağa doğru savruldum. Duyduğum son sözler "Ailene giden yolda seni kullandığım için kızma Hazal. Daha fazla kullanılacaksın, güzelim." oldu.
Işık... Bembeyaz bir ışık huzmesi kapalı olan gözlerime vuruyor ve gözlerimi aralamam için beni zorluyordu. Gördüğüm kabusun etkisiyle olsa gerek başımda şiddetli bir ağrı vardı. Gözlerimi büyük bir çabayla araladıktan sonra ışığı engellemek adına elimi gözlerime siper ettim. Kendime ayılmak için birkaç saniye verdikten sonra burasının benim odam olmadığı kanaatine varıp kabus sandığım olayların gerçekliğiyle sarsıldım. Acı gerçeği teyit etmek istercesine elimi başımdaki şiddetli ağrının bulunduğu noktaya bastırdım. Parmak uçlarıma gelen kurumuş kanla birlikte biricik ailemin olmadığını, ihaneti en üst seviyede tattığımı ve bu hayatta yalnız kaldığımı anladım.
Dışarıdan gelen ayak sesleriyle tahta kapıya bakıp gözlerimi sıkı bir şekilde yumdum. Rahat bir pozisyonda durmam gerektiğini bilsem de omuzlarımın sarsılarak titremesi buna pek yardımcı olmuyordu. Gelen gözyaşlarımın farkına varıp sayılı saniyelerimin kaldığının bilincinde olarak derin bir nefes aldım. Kapının sertçe açılmasıyla düzenli nefes almaya çalıştım ama başarılı olamadığımdan olacak ki "Uyumadığını biliyorum. Buradan kaçamazsın ya da saklanamazsın. Iyisi mi gözlerini hemen aç ve yeni hayatına ya da cehennemine demeliyim, alış. Biz nasıl yandıysak sen de bu cehennemde kalacaksın. Şanslısın ki yanmana izin vermeyeceğim. Ama sorun şu ki yanmak için yalvaracaksın." Kaan'ın uyuma numarama kanmadığının farkında olan sert sözleriyle karşılaştım. Ben ne yapmıştım ki ona? Ne cehenneminden bahsediyordu da benim de yanmamı arzu eder olmuştu. Aileme olanlar ve ihanetiyle cehenneme girmediğimi mi sanıyordu? Başımdaki ağrı, kalbimdeki yaranın önüne geçiyor ve düşünmemi engelliyordu. Sağ gözümden süzülen bir damla yaş gardımı indirdiğimin habercisiydi. Gitmişlerdi. Veda bile edememiştim ki, doya doya sarılamamıştım. En çok da tutsak olduğum bu yerde onların kokusunu unutmaktan korkuyordum. Yüzlerinin belleğimde silikleşmesinden, güldüklerinde gözlerinin kenarlarında oluşan kırışıklıkların görüntüsünü unutmaktan korkuyordum. Biraz zaman sonra alışmaktan korkuyordum ben. Ve Kaan'ın bana bundan büyük bir cehennemden bahsetmesinden tiksiniyordum. Bundan kötüsü var mıydı? Mümkün müydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAZEN
Teen FictionAdımlarımı hızlandırırken düşündüğüm tek şey şu lanet yerden kurtulup kendimi nehrin serin sularına bırakmaktı. Ya da orada kaybolmak diyelim. Arkamdan gelen bağırtıları duymamak için ellerimi kulaklarıma kalkan yapmıştım. Ne kadar duymazsam o kadar...