Nefretsizlik

147 13 2
                                    

Aniden akın eden yeni düşünce seli kendime gelmemde saklı olan kapının kaybolmuş kilidi görevini görmüştü. Mantıklı düşünmem gerektiğini yeni fark etmem üzerine kendimi azarlamam pek de iç açıcı bir fikir değildi. Biliyorum acımı içime atmak bana daha da zararlı olacaktı. Kalbime vurulan hançerlerin çıkarılmaması acısını hafifletir miydi? Yoksa onları çeken ellerin merhametine sığınmak açılan yaranın daha fazla kanamasına imkan verir miydi?

Hançerleri orada tutacak olan da, çekip çıkaracak olan da bendim. Kimsenin onlara dokunmasına izin vermeyecektim.

Doyan karnım ve açılan ruhum kendini belli edercesine kanımı hızlandırdığını hissettiriyordu. Zarar vermeyeceğini söylemişti. O zaman sınırlarını zorlamak gerekiyordu değil mi? Bir çıkarı olmadığı sürece bana zarar vermeyecek bir insana dönüştüğünü sanmıyordum. Bana ihtiyacı vardı. Sınırların aşınan tahta kapılarını görmek için sabırsızlanıyordum. Aşınan kapıyı zorlayarak açmayacaktım. Anahtarları kendisi teslim edecekti son raddede.

Ayağa kalkıp elime boş kase ve bardağın bulunduğu tepsiyi aldım. Cesaret kırıntılarından bulduğum parçalarla tek elimde tepsiyi tutup diğer elimle var gücümle kapıyı yumruklamaya başladım.

"Açın şu lanet kapıyı! Kaan!"

Koşar adımları duymamla yüzümdeki sinsi sırıtış yerini buldu. Kalan birkaç saniyede silmem gerektiğini hissedip ruh değişikliğimi tasdikledim. Açılan kilit sesini duymamla ciddiyet kattığım bakışlarımı aşağı çekilen kapı koluna kaydırdım. Geri çekilmemle afallayan bir yüz görmeyi beklediğim için ifademi bozmadım. Sinirli bakışlar yaptığımın yanlış olduğunu ikna ettirmek istercesine ruhuma dokunmaya çalışıyordu. Ama kilitli kapıların ardına ulaşmasında gereken anahtar yalnızca bendeydi ve vermeye hiç niyetim yoktu.

"Yemeğim bitti ama doymadım. Bir kase çorbayla doyabileceğimi sana düşündüren ne? Tanımıyormuş gibi davranma. Doymam ben bununla. Biraz daha yemek istiyorum. Ayrıca duş almam gerek."

Tepkisizliğin altında yatan öfke patlamasını görebiliyordum. Ve saniyelerin izin verdiği ölçüde açığa çıkmasını beklemek sabır gerektiren bir vakit değildi. 1, 2, 3 ve geliyor.

"Amacın neyse vazgeç. Zarar vermeyecek olmam, sana yeterince iyi bakacağımı düşündürmesin. Bu yemek yeterli. Doymana gerek olduğunu 'sana düşündüren ne'? Duş için koridorun sonundaki banyoyu kullanman gerekiyor Hazal Hazretleri. Üzgünüm, odanıza bir adet banyo inşa etmeyi unutmuşuz.". Alaycı sırıtışı yüzündeki yerini aldığında sinirlerimin şahlandığını hissettim. Yine de bu zevki ona vermeyecektim. Susmayı tercih ettim ben de.

Aralık kapının imkan sağladığı üzere geçip koridorun sonundaki banyoya doğru ilerleyecekken kolum üzerinde güç kullanan eller canımın yanmasına neden olmuştu. Acının ani gelişinin hazırlıksızlığıyla ağzımdan küçük sesli bir inleme kaçtı. Kolumu çekiştirip kurtarma çabalarım oluşacak morlukların daha fazla yayılmasından başka bir işe yaramayacaktı ama çabalamanın verdiği pes etmemişlik duygusunun Kaan'da işe yarayacağını ummaktan başka bir seçenek bırakmıyordu bana.

Gözlerime yaklaşan ela gözler, koluma yaptığı baskı ve ruhuma dokunmaya çalışan öfkesiyle konuşmak üzere araladığı dudaklarına sinir taneciklerini arttırarak yayıyordu.

"Benden izinsiz soluk alamayacağını göz önünde bulursak haddinin ilerisine gitmeye çalışman senin açından olumlu sonuçlar doğurmayacak Hazal. Zararı bedenine vermeyeceğim. Ama ruhundaki kabuk bağlamamış yarayı derinleştirmem kolay olmaz mı sence de? Akıllı olup uyacağını biliyorum."

BAZENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin