Vapur

76 10 7
                                    

Ne!?

Yok artık! Ben rüya falan mı görüyorum?  Betül elimden hızlıca çekip aldı ve o çekik gözlerini iyice kısarak okumaya başladı.  Bense hala şoklardan şok beğenmiş bir vaziyette öylece oturuyordum. Sevgili arkadaşımın önce o kahverengi kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı sonra da turkuaz renkteki çiçekli eteğini tutarak evin içinde koşmaya başladı.

"Hayrun evleniyoor!  Millet duydunuz mu!?" Kapıları tıktıklayıp herkese bana mektup geldiğini anlatmaya başladı. Tabiki de ben peşinden "yapma, etme, dur, sus" desem de kimin umurunda ki? Bütün kızlar odama toplandı. Sude yaşça ve olgunlukta en büyüğümüz olarak beni yatağa oturtturdu ve diğerlerine eliyle çıkmasını işaret etti. Ah, ne kadar da güzel bir yüzü var. Şunca hengamede bile insanı tüm bunların içinden çekip çıkaran öyle saf ve yeni bir yüzü var ki beni benden alıyordu. Buraya geldiğimden beri onun yüzünü izlemeye doyamıyordum. Insana o kadar farklı bir huzur veriyordu ki... Hani görünce Allah'ı hatırlatan insanlar vardır ya... İşte aynen öyle. Nurla parlayan bembeyaz yüzü, içi hareli ve ışıltılarla süslü ela gözleri, uzun, kumral ve sık kirpikleri. .. Hayır anlamıyorum böyle bir güzellik varken insan neden bana mektup gönderir?

"Hayrun, Betül'ün söylediği doğru mu?" İstemesem de başımı salladım. "Peki kim bu? Böyle bir şeye nasıl kapı aralarsın? Sen değil miydin ben evlenmem diyen? Öyleyse bu nedir Hayrun söyler misin bana? Bak sen ve Betül bize emanetsiniz. Ve daha liseden yeni mezunsun. Yani hala çocuksun Hayrun."

"Biliyorum Sude abla. Biliyorum ama ben aralamadım vallahi de billahi de. Beni ne zaman gördü tanıdı sevdi bilmiyorum. Daha geleli 2 ay oldu hem de. Daha ne kadar biliyor da böyle bir teklif getiriyor ben de anlamadım. Ama ben onu sadece 3 kez gördüm. Şu bizim fakültenin orada çiğköfte dürüm satan bir yer varya "Şark Köşesi adlı. Işte oraya gittiğimizde. Meğer oranın sahibiymiş. Bir keresinde  kantinde karşılaştık. En son işte bugün gördüm gene o kadar. Ben adını bile bilmiyorum ama o bana dair birçok şeyi biliyor. Ve ben bu durumdan çok rahatsızım. Betül'e en başında dedim ver suratına fırlatayım diye ama dinleyen kim? Ne yapacağımı bilmiyorum. Çıkmazda gibi hissediyorum kendimi. Kalbini kırmadan geri çevirmek istiyorum. "

"Anladım. Neyse şimdi bunlar dursun bir kenarda. Önce yemeğimizi bir yiyelim sonra bakarız tamam mı? Sen de kafana bu kadar takma." Gene başımı sallamakla yetindim ve o önde ben arkada odadan çıktık. Tabiki de evin tüm ahalisi gözü parlayarak beni bekliyordu. Hiçbir şey demeden krem renkli mutfağımıza geçtik. Biz böyle yapınca öbürleri de hevesleri sönmüş bir şekilde mutfağa geldi. Tabakları masaya dizdim. Bugün nöbetçi Rümeysa'ydı. Yarın da benim nöbet günüm. Hımm, akşam yemeğinde patates oturması ve pilav... Gayet güzel bence. Ama şuan onun bile keyfini çıkartamıyorum. Çiğköfte yiyeceğimiz aklıma gelince tabakları geri yerine koydum. Zaten ikindi de kim akşam yemeği yer ki?

Kızlar benden bir açıklama bekleyerek dürümlerini yiyordu. Hatta arasıra gözümün içine de bakmıyorlar değildi. Ama yapmadım, yapamadım. Onlara istedikleri şeyi anlatmak içimden gelmiyordu. Yemeğim bitince hızla masadan kalktım. Yarın son sınavım vardı. Ama çalışacak halim var mı? Tabiki de Hayır. Sınav öncesi moral bozan tüm insanlardan nefret ediyor, dürümcü arkadaşı ayakta alkışlıyorum. Hızla üstüme feracemi geçirip siyah eşarbımı da yaptıktan sonra sadece telefonumu alıp kendimi dışarı attım. Doğru sahile.


Eminönü  kafa dinlemek için pek mantıklı bir yer değildir normalde. Ama şuan kendimi kalabalıkların ve gürültünün içinde kendimi kaybetmek istediğim için meydanın biraz ilerisinde ki boş bulduğum tek banka oturdum. Dalgalar sahile vurdukça vuruyordu. Gemiler, tekneler, balıkçılar, martılar, deniz kokusu. Içim o kadar dolmuştu ki bu meseleden dolayı. Aslında insanın içleneceği bir mesele değil bu. Ama babam ve abime ihanet ediyormuş, onların güvenini boşa çıkarıyormuş gibi hissettiğimden dolayı gözlerim doldu.  Böyle olunca da sinirlendim iyice. Hem o suçlu hem de ben burada kendimi paralıyordum. Üstüne üstlük bir de burada ağlıyordum. Yok öyle yağma! Hem ben mi ağlıyordum? Yok öyle bir şey! Ayır kirpiklerini kocaman. Ayır ayır. Ha şöyle. Burnunu da sil bakayım. Zaten gripsin salya sümük. Bir de ona mı ağlayıp iyice beter edeceksin kendini?

Uçurtma Bakisli IstanbulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin