2. Bölüm

404 21 0
                                    

Onu içeri davet etmiştim ve odamdaki ikili koltuğa oturarak bütün gün sohbet etmiştik. Arada gülüyor arada somurtuyorduk. Bana eski sevgilisiyle tüm yaşadıklarını -ki çok sıkıcı bir bölümdü- ve bu hale nasıl geldiğini anlatmıştı. Sevgilisinin onu neden aldatmak istediğini ise anlamamıştım. Evet içince biraz saçma hareketler yapıyor olsa da -hem kim yapmıyor ki?- bence gayet iyi ve komik bir çocuktu. Daha iyi birisini nereden bulmuştu ki? Jeremy konuşmayı ve dinlemeyi bilen hatta gerektiği zaman özür dileyebilen -gerçi dün gerekmedikçe de pek çok özür dilemişti- biriydi. Hatta şakaları bile çok hoştu. Ve en başında o çok hassas ve iyi kalpli biriydi.

Bütün günü o koltukta onu tanımakla geçirdikten sonra birlikte yemeğe inmiş ve orada da sohbete devam etmiştik. Kendime yeni bir dost edinmiştim sanırım. Gecenin sonunda yarın buluşacağımıza dair birbirimize söz verdikten sonra da odalarımıza girmiştik. Odama girdiğimde kısa bir duş alıp hemen yatağıma girmiştim. Bütün gece yine uyuyamamıştım. Yatağın içinde dönüp durmuş ve onu düşünmüştüm. Sonunda uyuya kalmışım.

Sabah ise erkenden kalkmış ve hazırlanıp Jeremy'nin kapısını tıklatmıştım. Sersem hareketlerle kapıyı açıp bana "Günaydın." dedi. Bu haline güldüm ve giyinmesi için onu kapısının önünde bekledim. Hemen hazırlanıp yanıma gelmişti sonra da beraber Kaliforniya sokaklarına çıkmıştık. Akşama kadar Kalifornia'nın neredeyse her yerini gezmiştik.

Gezerken de Jeremy'nin polaroid şipşak fotoğraf makinesiyle bir sürü fotoğraf çekmiştik. Bir sürü komik, aptal fotoğraflar. Birisinde Jeremy üstüme kolasını döktükten sonraki halimin fotoğrafı vardı. Bir başkası da Jeremy dondurmayı burnuna bulaştırıyorken çekilmiş. Hepsi böyle birbirinden komik ve neşeli. Hayatımda ilk kez bu kadar güldüğümü düşünüyorum. Bugünün hiç bitmemesini dilerdim. Ama tabi ki hava karardı ve otele geri dönmek zorunda kaldık.

Sonunda otel odama girdiğimde üstümü değiştirip, tekrar uzun uzun fotoğraflara bakmış ve yine onu düşünmüştüm. Beni böyle güldürebilen tek insanı. Sonrasında ise yine Jeremy'le birlikte aldığımız defterin içerisine fotoğrafları yapıştırıp altlarına küçük notlar yazmıştım. Buradan ayrıldığımda bu hatıralarda yanımda gelebilecekti böylece. Defteri bavulumun içine koyup ışığı kapattım.

Başımı yastığıma koyduğumda uykuya dalamamıştım. Çok yorucu bir günün ardından yine de uyuyamıyordum. Sabah kalktığımda yine onu göreceğimi bildiğm içinyine ne yapacağımızı merak ediyordum. Onu düşünürken mutlu bir şekilde uykuya dalmışım. Bundan sonraki bütün günlerde de onunla beraber gezmiş ve sohbet etmiştik. Her ne kadar ilk buluştuğumuz gün ertesi gün dönmesi gerektiğini söylese de benimle birlikte burada 1 aya yakın kalmıştı. Sanırım yaz tatilinin sonuna kadar da gitmeyecekti, gitmeyecektim.

Bugün beni yine odamdan almıştı ve aşağıya inmiştik. Sahil kenarındaki küçük cafede güzel bir kahvaltı yapıp nereye gideceğimizi kararlaştırıyorduk. O haritaya bakıp önerilerini sunarken ben de onu izliyor ve yorum yapıyordum. Sonunda at binmeye karar vermiştik. Onun arabasına binip buraya yakın bir çiftliğe gittik. Atlar çimlerin üzerinde özgürce koşturuyordu. Çiftiliğin kahyasını bulup iki tane at istedik. Atlar hazırlanınca da yanlarına gidip bindik.

Jeremy atları oramanda sürebilmek için kahyadan izin almıştı. Böylece istediğimiz gibi dolaşabilecek ve rahatça konuşa bilecektik. Güneş tepemizde bizi ısıtırken atları koşturmaya başladığımızda sıcak rüzgarın tenimie değdini hissediyordum. Ormanın içine doğru ilerledikçe artan reçine kokusunu ciğerlerime çektim. Buranının nefis bir havası vardı. Temiz ve ferah. Kulağıma atların toynaklarından gelen sesler haricinde öten değişik kuşların sesleri de geliyordu. Burası herşeyiyle muhteşem bir yerdi.

"Ne kadar güzel değil mi?" dedi Jeremy bir anda sessizliği bozarak. "Evet, koşabildikleri kadar özgürler. Ben hiç özgür olmadım. Tabi seninle olduğum zaman dışında. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyorum." Gülümseyerek söylediğim bu sözlere karşılık hemen bir cevap verdi. "Biliyor musun ben de. Pekala o zaman sana sanırım bir şey sormak istiyorum. Bunu daha önce bir çok kez planlamıştım ve ee sanırım şu an en uygun zaman. Benimle özgür olur musun?" dedi. Hiç düşünmedim. Direkt olarak cevap verdim. "Elbette, ama önce bazı kurallar koymalıyız." Bu dediğime şaşırmış olduğu belliydi. Zaten ben de önceden planlamamıştım. Aklıma şimdi gelmişti.

"Kurallar? Kurallar koyarsak özgür olabilir miyiz?" Söyledikleri üzerine biraz duraksadım."Buna kendimiz karar vereceğiz." "Nasıl yani?" Aklıma akın eden düşünceleri onunla paylaşmaya başladım, ne olacağını ben de tam olarak bilmiyordum. "Şöyle, yaz bitinceye kadar özgür olacağız. Bir bakıma koşabildiğimiz kadar, yani kısmen özgür olacağız. Ve sonra yürüyaceğiz tek başımıza. Ama tekrar yaz başladığında eğer istersek tamamen özgür olacağız. Yani eğer gerçekten aşık olduğumuzu anlarsak ve tekrar buraya gelip Hotel California'da buluşursak başlayacak. Yaz tatili bitip ayrıldıktan sonra ise birbirimizi gerçekten sevip sevmediğimizi anlamak için yani sadece bir yaz aşkı olup olmadığını bilmek için yaz başlayıp buluşuncaya kadar hiç bir şekilde iletişim kurmayacağız. Kabul ediyor musun? Benimle misin?" "Evet bebeğim, seninleyim."

Atlarımızı koşturduk ve sonsuzluk gibi görünen ormanda akşama kadar hız kesmeden dolaştık. Sonsuzluk gibi görünen yaz da işte bu kadar hızlı geçmişti. İstediğimiz her anı yaşamıştık. Eğlenceli olan her şeyi yapmış, ilginç olan her şeyi denemiştik. Kısacası bu muhteşem tadilden sonra buruk bir mutlulukla ayrılma vakti gelmişti. Bir daha görüşmek üzere...

Hotel CaliforniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin