Mardin ' e geldiğimde gece bütün asilliğinini güneşin doğmasıyla kaybetmiş , dağların ardından kendini göstermeye çalışan güneş ise kavurucu sıcaklığını hala ortaya çıkarmamıştı.
Ve yine hiç bir yıldız güneşe kavuşamamıştı.
Oysaki yıldızlar güneşten bir parçaydı .
İnsanlarda böyle değil miydi ? Kendimizden bir parçaya hiç ulaşamıyorduk.Bir de üstüne onca aynı tip kişinin arasında bize özel olanı aramıyor muyduk ?
Midyat yoluna döndüğümde omuzlarımda ki yük daha da arttı . Sanki ruhum her adımda biraz daha sıkışıyor ve kalbim hiç olmadığı kadar hızlanıyordu . Bütün duygular birbiriyle savaşmaya başlamış kimisi kararımı sorgularken , kimisi doğru yaptığımı savunuyordu.
Aşk ise bir köşede olup biteni izliyordu.Geri dönüşü olmayan bir yola girmiştim .
Ya Miraç'la barışır yeni bir hayat başlatırdım kendime
Ya da Miraç ' ı tamamen kaybeder parça parça olan ruhumu biraz daha parçalardım . Sonrada kendi ellerimle idam sehpasına koyardım.Arabanın içini dolduran koku bütün düşüncelerin arasına yenisi ekledi.
Neyin nesiydi şimdi bu koku.Arabadan inip kaportayı açtığımda yüzüme çarpan duman ve bu konularda hiç bir fikrim olmaması birde üstüne saattin sabahın dördü olması yolda kaldığım tezini doğruladı .
Bir kaç alete boş gözlerle baktıktan sonra arabadan telefonumu aldım.
Birilerini arasam çok daha iyi olacaktı ama gördüğüm manzara bu fikri aklımın en ucra köşesine geri tıktı.' şebeke yok '
Bir kaç saattir yürüdüğüm yol bitmiyor ve hiç bir Allah ' ın kulu yoldan geçmiyordu . Güneş artık kendini esir tutan dağlardan kurtulmuş ve kavurucu sıcaklığla boy gösterisi yapıyordu.
Yorulmuştum . Yürümekten , düşünmekten çok yorulmuştum.
Cehennem gibi sıcağın üstüne telefonun çekmesi için harcadığım çabaya rağmen elimden hiç bir şey gelmeden valizle yürümem beni bitirmişti.
Saat on bire geliyordu ve benden geriye bitmiş bir beden kalmıştı. Artık ne yürüyecek gücüm ne de bir yol düşünecek halim kalmıştı.
Göz kapaklarım bile bedenime ağır gelirken sıcak Mardin toprağı bedenimle buluştu.Çöle muhtaç olan avareler gibi suya muhtaç kılınmıştı bedenimiz . Ve benim bedenim o suyu tadamadan avuç toprak istemişti.
Çok şey istemiştim bu hayattan ve hayat istediğim her şeyi verdi ama hiç birini tadamadan elimden geri aldı.
Ve benim şekerim elimden zorla alındığında sığınacak bir annem yoktu.
Ne büyük dram değil mi ?
Hayır ! Dram bu değildi . Asıl dram şuan ki durumumdu .
Asıl dram suçlu olmama rağmen toplum tarafından suçlu bulunup benimde buna inanmamdı .
Asıl dram muhtaç kılındığımız suyu değilde toprağı istememdi.
Oysa ki nede güzel normal bir insan olmaya zorlamışlardı beni !
Birden kulağıma bir araba sesi geldi sonra onu takiben fren sesi .
Bir kaç ses daha duydum tanımadığım insanlara ait . Ama göz kapaklarımı açamayacak kadar yorgundu bedenim.Bedenim önce serinliği hissetti sonra bedenime kurulan yorgunluk yavaş yavaş toparladı eşyalarını.
İlk beyazlarla dolu bir odaya açıldı gözlerim .
Başucumda duran bir serum şişesi , ayakucumda duran benim yemek yemem için konulmuş ama daha çok doktorun dosyalarını koymak için kullandığı bir masa . Beyazın içinde karışan pembe.
Kapının birden açılmasıyla odayı incelemeyi bıraktım.
Buraya nasıl gelmiştim .
En son hatırladığım şey tanımadığım bir ses tonuydu.'' Demek uyandınız ''
Doktorun sesi beynimin bir köşesinden diğerine hızla geçiyordu . Düşüncelerimi perde çeken doktora çevirdim bütün ilgimi .
Yaşı en fazla yirmi beşti. Önlüğün içine giydiği gömlek yapılı bir vücuda sahip olduğunu gözler önüne seriyordu.Derin bir nefes aldim sanki odadaki bütün havayı ciğerlerime almak istiyormuşum gibi.
"Nerdeyim" diyebildim güçlükle.
Boğazımda geçemeyen kuruluk her yutkunduğumda biraz daha artıyordu.
"Midyat Devlet Hastanesin 'desiniz " doktorun mekanik sesi odayı doldururken ilgisi tamamen ayakucumda masada duran kağıtlardaydı.
'' Buraya nasıl geldim " birden kendimi çok soru soran hasta yakını gibi his etsem de yapacak bir şey yoktu. Doktor gözlerini kağıtlardan alıp serum şişesinin yanına geldi.
'' Sizi bir beyefendi getirdi ... dışarıda isterseniz çağırabilirim '' doktor elime doğru eğilince serumun bittiğini anladım .
tam konuşacaktım ki elimin acısıyla ağzımdan kelimeler yerine ufak bir inleme döküldü.
Doktor odadan ayrıldığında bende toparlanmaya başladım. Aslında beni bulan kişinin Miraç olduğunu düşünüyordum ama gerçeklerle benim düşüncelerim arasında dağlar kadar fark vardı .
Kapıyı açtığımda beni karşılayan bir çift büyülü kahve rengi oldu. Tanımadığım birine böyle hissetmem doğal mıydı ?
Büyülenmiş gibi bakıyordum gözlerine ... ama kendimi de bir türlü alıkoyamıyordum.
'' ne yapıyorsun Mihra tanımadığın adama içine düşecekmiş gibi bakıyorsun '' ruhumun haykırışlarına hiç bir duygu kulak vermiyordu .
Başımı iki yana sallayıp içimdeki karmaşaya bir on verdim ve adamdan bir kaç adım uzaklaştım kapıdan.
'' Şey ... galiba beni siz getirmişsiniz hastaneye ... teşekkür ederim '' dedikten sonra gergin odadan çıkmak öne doğru adım atmamla ayağımın hafif çıkmış olan fayansa takılması bir oldu.
Ben yere düşmeyi beklerken sımsıkı kapattığım gözlerimi araladım . Bir çift kol yine yardımıma koşmuştu ama bu kadar yakın olmak bana yardım değil işkenceydi . Sıcak nefesi tenimi yalayıp geçiyordu adeta .
'' Bir yerinize bir şey olmadı inşallah '' adamın sesi beynimde yankılanırken bu yabancını gözleri bedenimde geziniyordu bir yerimde bir şey var mı diye .
Bedenim adamın ellerinde istemeye istemeye kurtuldu.
'' Yok ... bir şey olmadı '' derken odadan çıkmak için tekrar hareketlendim . Ve bu sefer sakarlık yapmadan alalacele hastaneyi terk etmeyi başarmıştım.
Temiz hava bedenimle buluşunca bütün yorgunluğum toz olup rüzgarla bulutlara karıştı.
O kavurucu sıcaktan eser kalmamıştı şimdi geriye . Güneş yeniden dağların ardında hapsolmaya başlamış ve yerini muazzam bir turunculuğa bırakmıştı . Yavaş yavaş esen rüzgar Mardin 'in kokusunu bedenime işliyordu.
Özlemiştim bu kokuyu , etrafıma baktığımda gözüme çarpan taştan binaları , kalpleri sıcacık olan bu insanları özlemiştim.
Hastanenin bahçesinden çıkıp taksiler doğru ilerlemeye başladığımda arkamda duyduğum ses diğer adımlara izin vermedi .
'' MİHRA ''