Kalp atış hızımı düzenleyen üçüncü ilacımı alırken bunun ampul şeklinde bir ilaç olduğu aklımdan çıkmıştı. Ufak şırıngaya ilacı çekmeden önce, solgun ve güçsüz boğumlarımla iğne ampulün baş kısmının etrafına peçete sardım ve onu kırdım. Kahverengi cam parçalanmıştı. Şırıngayı aldım ve iğnenin ucunu ilaca daldırdım. Tüpün içi boşalıncaya kadar bekledim. Bu işlemi hayatım boyunca kaç kez tekrarladığımı hesaplasam yorgunluktan ölürdüm.
''Anne!'' İçinde yemek takımının bulunduğu kolinin üstünden dikkatlice geçerek annemin iğneyi koluma saplamasını bekledim.
Annem gelmedi.
Ne yaptığımı anladığım anda babam mutfaktan içeri çoktan girmişti. Şaşkınlıkla ve hayal kırıklığıyla öylece durdum.
''İmge, bir sorun mu var?''
''İ... İlacım...''
Bakışları elimdekini buldu ve suratı mümkünmüş gibi daha çok asıldı. Annemin yokluğuna henüz alışamamıştık. Babamla aramız bu aralar çok tuhaftı. Sanki annemi öldüren şey benmişim gibi bana o kadar uzaktı ki, bir an cidden kendimi suçlu hissetmiştim.
''Ben yapayım.'' Şırıngayı titreyen elleriyle aldı. Üstümdeki bluzun sol kol tarafını omzuma kadar sıvazladım. İğneyi yapmasını bekledim.
Bu seferki acımıştı ama babama belli etmemeye çalıştım. Sonuçta bu işlerle annem ilgilenirdi hep. Bittiğinde şırıngayı tezgahın üstüne bıraktı ve kalçasını tezgaha yaslayıp endişeyle bana baktı. Ben de koluma ufak bir pamuk parçasını bastırdım.
''İstersen yardım almak için bir hemşire çağıralım.''
Gözlerinin altı morarmıştı. Uykusuz olduğunu görebiliyordum.
''Gerek yok.'' Geride kalan çöpleri ayrı bir çöp poşetine doldurmaya başladım. Bugün evi temizlememiz gerekiyordu. Dün bu eve gelmiştik ve her yer toz içindeydi. Dün akşam babam aldığı yeni eşyaların nakliyesiyle ilgilenmişti. Bense salondaki yeni takımın üstünde uyuyakalmıştım. Moralim bozukken yapmayı en sevdiğim şey uyumaktı. Babamsa arabasını almak için evden çıkmıştı.
''Kendin halledebilecek misin?''
''Elbette.'' Güven veren bir şekilde durmaya çalıştım. Babamı seviyordum, aslında kimi kandırıyorum... Babama bayılırdım. Gerçekten başarılı birisiydi ve etkileyici bir adamdı.
Annem her zaman, babanın içinde kimsenin göremediği farklı bir adam vardı ve ben onu bulup çıkardım, derdi. Birisini sevmekle ilgili en önemli nokta buydu benim için.
İnsanlar içlerinde bütün notaları barındıran birer boş kutu gibidir. Hepsi başına buyruktur... Ta ki aşk denen enstrümanla kendi tonlarını buluncaya kadar. Bu yüzden, sevdiğime baktığımda dünya üzerinde şimdiye dek hiç bestelenmemiş ama bir o kadar güzel bir şakı çalınır kulaklarıma. Onu sadece ben duyarım. Aşkı özel kılan da budur zaten. Sevdiğim bile bana bahşettiği ezgilere karşı sağır kesilirken, nasıl tarif edebilirim ki onu gördüğümde heyecandan iki büklüm olan kalbimi? Nasıl anlatabilirim ki ona neden âşık olduğumu? İlahiye benzeyen ritmi taklit etmeye kalktığımda ise dudaklarımda sadece iki kelime kalır bana. Seni seviyorum. Oysa ne kadar yetersizdir bu hissettiklerimi anlatmaya... Seni duyuyorum sevgilim ve en çok korktuğumsa, bana baktığında bir şey duymadığını bilmek.
Bunlar annemin sözleriydi. Aslında kitaplarının birinden hatırladığım bir alıntıydı. Annemle daha çok vakit geçirirdim. Birlikte kitaplar okurduk. Şimdi ise bedeni yeryüzündeydi ama ruhu ortalarda yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yığın Bulut
Teen Fiction''Ancak ruhu kayıp olanlar benden hoşlanır.'' ''Öyleyse sana aşık olmam gerek.'' ☁