Kitabı burada bitirmek istiyorum. son konumuzda ÖLÜM le ilgili olacak..
Tarihî camilerimizin hemen bitişiğindeki küçük kabristanlıklar eminim dikkatinizi çekmiştir. Hazîre denilen bu küçük kabristan sadece büyük camilerin değil, külliye, tekke ve mahalle mescitlerinin yanı başında da bulunur. Daha doğru bir ifadeyle bulunur-du. Artık cenazelerimizi şehirlerimizin kasabalarımızın hayli uzağında mezarlık olarak ayrılmış, büyük bölümü duvarlarla dış dünyadan tecrit edilmiş alanlara defnediyoruz. Köylerimizin çoğunda vefat edenlerle hayatta olanlar büyük ölçüde komşuluğunu devam ettiriyor ama genel eğilim oralarda da uzaklaştırmak şeklinde.
Sadece bu değişim üzerinden, ölüm ve ahiretle münasebetimizde yaşadığımız dönüşümü okumak mümkün. Meseleyi yeni ihtiyaçların getirdiği bir zorunluluk olarak görmemek için hayli sebep var. Bunların tahlili başlı başına bir yazı konusudur, detaya girmeyelim ama dipteki asıl etkenin ölüm ve hayata dair eski ve yeni telakkimizle alakalı olduğunu anlamak zor olmasa gerek.
İliklerine kadar İslâm'ı özümsemiş, içselleştirmiş eski kültür dünyamızda hayat ve ölüm bir zıtlığı değil, ilahî kaderin belirlediği tabii bir bütünlüğü ifade ediyordu. İnsanın ezelde başlayan yolculuğunda ömür kısacık bir evre, bir misafirlik, ahiret ise asıl vatan olarak kabul ediliyordu. Tamam, bugün de farklı düşünmüyoruz, denilebilir. Elbette öyle düşünmek gerekir ama bunun sadece ferdî bir kabulleniş olması başka, bütün bir hayatın; şehirlerin, evlerin, işlerin yani medeniyetin buna göre inşa edilmesi başka... İşte kabirlerin artık uzak tutulmak istenmesi bunun bir tezahürü.
Bugünkü batılı-batıcı-dünyacı kültür, yok oluş olarak gördüğü ölümü sevmez. Unutmak, unutturmak ister. Tek gerçek ve dolayısıyla önemli olan tek şey dünyadır. Ona sahip olmak için başkaları kitlesel ölüme dahi mahkûm edilebilir. Bu anlayış sadece dünyayı vahşet arenasına çevirmekle kalmıyor, ölüm fikriyle barışık, hayatı ahiretle terbiye ve tanzim etmek isteyenleri de pençesine alıyor. Yani ölüm bize unutturuluyor, ölümü unutuyoruz.
"Ölümü Hatırla!" başlığı altında, İmam Gazalî rahmetullahi aleyh hazretlerinin meşhur eseri İhyau Ulûmi'd-Din'den kısaltarak ve biraz da değiştirerek aldığımız bölüm inşallah hatırlamaya, daima akılda tutarak yaşamaya vesile olur. Bu arada bu kıymetli eseri bilmeyenlerimiz için de bir keşif ve İhya okumaya davet olacağını düşünüyoruz.
Kaynak: SEMERKAND DERGİSİ
Haydi Allah'a emanet olun.
inşAllah başka bir kitapla karşınızda olurum :)
Ravza ÜRETKİN