" ölmek de sana benzer,
bir bakmışsın ki kalbimin o sesi saçların gibi,
küt kesilmiş.. "
olur olmaz bahaneler dolaşıyor ağzımda, altını üstüne getiriyor,
hangi zaman diliminde, ne zaman anılsan,
bahanelerin tamamı bir jilet gibi keskin.
kana boğulmak ve yağmura tutulmak ve yağmura tutunmak arasında,
üç büyük tutulmanın, adın ağzıma gelince en uzunu benim..
güneş, ay ve dilim..
bahaneler! diyorum sonra hepsi birer birer efendim derken,
hadi evinize gidin,
nikotinden bir sis çöker birazdan, burası kararır,
göz kapaklarım biraz daha gün yüzü diye dizlerime kapanır...
iyilik mi bilmiyorum senin bana yaptığın,
nasıl bir büyüklük bu, nasıl ezilmek altında bu iyiliğin,
davetsiz geldin ve seni misafir yerine koymadan bir ömür kal diye,
kalbim sıkışıyor şimdi sana yer açmak için...
ölüyorum,
bu iyiliğini nasıl unuturum, bilmiyorum...
incelen şeyler kopacak diye korkmuyorum daha,
incele'miyorum,
mesela yüzün, o kadar ince gülüyorsun ki artık kırılıyorum.
sende kırılma fakat,
göz yaşını siliyorum diyerek gelen, yüzünü yontup gitmiş senin...
sen..
mum kadar ömrüm olduğunu anladığın an,
pencereleri kapatıp önce rüzgara önlem aldın,
ve korkmayayım diye karanlıktan, o incelen ipi yakıp giderken,
sana bağırıyorum,
ben karanlığa aşıktım..
şimdi
mum
söndü.
ey aşk,
kesilen parmağımı kaldırmadan konuşmam artık seninle..
konuşursam, kan dökülür bu ayetten, kan bozar,
yazdığım senin olsun..
elifbanın ilk üçünü alarak şimdi en başa,elif be te se ni se vi yo rum...