Bölüm 13

348 16 2
                                    

-23 YIL SONRA-

Norvin tepedeki su kaynağına girerken gülümsüyordu. Yıllarca bu günün gelmesini beklemişti. Greyskulların cadısını daha yakalanmadan öldürmüşlerdi. Üstelik çok daha gençken savaşlarda kazanır olmuştu. Çünkü tecrübesi o yaşlarına göre daha fazlaydı. Ona getirdiği ün daha fazla olmuş tüm klanların saygılarını kazanmışlardı.
Bu süre boyunca asla Breana'yı görmemişti. Su kaynağının içinde başını eğmiş düşüncelere dalmışken
"Norvin" diyen Perseusun sesiyle kendine geldi.
"Ne oldu" dedi. Perseus o zamanki gibi çok uzaklarda uçuyordu. Göremediği birine konuşuyordu Norvin.
"Kurt kokusu alıyorum" dedi
Ağzı kulaklarına varana kadar gerildi.
Norvin bekledi ama bir ok atışı hiç olmadı. Norvin'in kaşları çatılmaya başladı. Bir şeyler değişecekti, annesi öyle demişti. Ama ne olmuştu ki kız bir tepki vermemişti.
O sıra bir rüzgar burnuna o bilindik kokuyu getirdi. Breana'nın teninin kokusu. Bu bedendeyken duymamıştı belki ama ruhu bu kokuyu tanıyordu. Ama bu sefer daha aromatik geliyordu kokusu. Doğa gibi.
Norvin arkasında küçük bir çıtırtı duyunca hızla döndü
Ve Breana karşındaydı işte...
Ne bir ok vardı elinde ne de gözleri nefretle bakıyordu. Saçlarında renkli tüyler, kolundaki bantta küçük bir bıçak, botlar ve kısa şortunun etrafından sarkan parçalar. Belinde bağlı bir tüy ile yabana çıkmış gibi değil, yabanın kendisiymiş gibi duruyordu.
Ürkekçe
-Sen kimsin? Dedi. Sesi değişmemişti
- Asıl sen kimsin. Banyomun tam ortasında beni rahatsız ettiğine göre
- O senin banyo değil. Sen doğanın zararsız hayvanları için yarattığı bir alanı gasp eden bir işgalcisin.
- Sen de onları koruyan Kızılderili misin?
- Onlara saygı duyan biriyim. Kız biraz ilerledi. Endişeliydi. Kolunu kaldırıp ormanlık alanı gösterdi
- O kadar kibirlisin ki orada saklanan yamaç maymunlarını görmedin.
- Ne maymunu.
- Ne biliyim ne maymunu yamaçlarda yaşayan maymunlar işte. Onların alanlarına izinsiz giriş yaptın ve anlamadığım bir sebepten bir gram bile yaklaşamıyorlar sana. Doğru söyle onları öldürmedin değil mi. Eğer bir tanesine zarar verdiysen seni diyerek ilerliyordu ki Perseus bir anda gökte belirdi. Kızın gözleri büyüdü. Ama korkuyla değil, hayranlıkla.
Norvin şaşkındı.
Bu kıza ne olmuştu böyle.
Cadı karşısına çıkmamıştı hiç. Böylece kafasını karıştıracak hiçbir şey olmamıştı. Rüyalarındaki çelişkileri düşünmemek için hiç savaş sanatlarına bulaşmamıştı. Annesinin kurdunun suratını boyaya boyaya resim yapmaya başlamıştı. Her gün resim yapar ormanda gezerdi. Ailesinden hiç ayrılmadığı için hiçbir zaman kendini kötü hissetmemişti. Küçükken ki neşesi yerli yerinde duruyordu.
Hayvanlara olan ilgisi çok başka bir hal almıştı. Tüm hayvanları seviyor ormanda tek başına gezerek adeta açık alanda izini doğaya uyum sağlayarak kaybettiriyordu.
Breana
-Bu ne dedi Perseusa bakarak
- Ciddi misin? Onun ne olduğunu görtermediler mi tarih derslerinde
- Ben o derslerde uyurum dedi
Norvin gülümsedi. Bazı şeyler aynı kalmıştı.
- Benim ruhani hayvanım. Adı Perseus. Ve sanırım seninde bir hayvanın var Persus kurt kokusu almış
- Vay canına onu duyuyor musun? Dedi. Bu sefer hayranlıkla bakıyordu. Keşke bende benim hayvanımı duyabilsem.
- Kurdun nerede
- Ne biliyim. Sen söyle. Kokusunu alan sensin
- Yanında gezmiyor mu?
- O benim ruhani eşim. Kölem değil. Şehir içinde benle geziyor olabilir, ama onun çöplüğünde olduğumuza göre neyin izini süreceğine, neyin peşinden koşacağına karar verecek durumda değilim.
- Bir yerlerden benziyorsun tabi diye mırıldandı
- Neye benziyorum
-Hiç. Hiç kimseye.  
- Hala bana kim olduğunu söylemedin. Sen kimsin
- Firecry ırkındanım. Adım Norvin. Burada neden bulunduğumu bilmediğine göre pek soylu kimselerden değilsin. Turnuva için buradayım
- Kendini beğenmiş insanların güç gösterilerini izleyip, güçlüyü alkışlamak tarzım değil. O zırh ve kılıçla ben de galip gelirim. Önemli olan böyle galip gelmek diyerek ellerini yukarı kaldırıp silahsız oluşunu vurguladı.
Norvin koşarak onu kollarına almak istedi ancak halen su dolu yarıkta olduğunu farkedince
- İstersen arkanı dön. Çünkü buradan çıkacağım. Merak etme arkası dönükken birini vurmak tarzım değildir.
- Benim de tanımadığım savaş düşkünü adamlarla muhabbet etmek tarzım değil. Bir an evvel buradan evcilini de alıp uzaklaşsan iyi olur. Hayvanları korkutuyorsun. Dedi ve arkasını dönerek uzaklaştı.
- Heeyy en azından adını söyleseydin
- Yakında öğrenirsin dedi hınır bir sırıtışla.
Norvin gülümsedi.
- Bu sefer benden kurtulamayacaksın Breana Loren Fey dedi.
"Onu bunu bırak. Baban geliyor"
-Bazı şeyler değişmiyor değil mi Perseus
"Aynen. Hadi giyin de şu yemeğe katılalım"
Norvin hızla toparlandı ve babasına katılarak Moonguard topluluğuna doğru ilerlemeye başladılar. Ufukta görldüğünde Lion tek başına değil yanında annesi ve babası ile onları beklediğii gördü. Norvin
"Perseus bak. Karşılama komitesi kalabalık ama aradığımız burada değil"
"Aynen"
O sırada Norvinin babası
- Nicholai, dostum nasılsın diyerek ejderinden atlayarak hızla adama doğru ilerledi ve kocaman sarıldı
- Yaşına rağmen oldukça güçlü sayılırsın Darren.
- Lütfen Nicholai hanımların yanında. Leydim diyerek aralarında sakince oturan adama döndü.
- Sizi biliyorum Darren. Sorun değil. Darren hoş geldin, bu oğlum Lion
- Vay merhaba memnun oldum.
- Ben de efendim. Klanımızın topraklarına hoşgeldiniz.
- Hoşbulduk. Bu da oğlum Norvin.
- Şöhreti sizden önce geldi. İlk turnuvayı 20 yıl önce kazandığında en hala turnuvalara giriyordum. Hoş geldin delikanlı
- Hoşbuldum efendim diyerek Norvin elini sıktı. Ardından Breana'nın annesinin elini kibarca öptükten sonra Lion'a döndü. Sarılmamak için kendini tutarak elini sıktı.
- Eee dedi Darren. Bir tane de kızınız olduğunu sanıyordum.
- Evet. Yanlış anlamayın ama o yemekte bize katılacak. Dedi kadın
- Kızımın değişik hobileri var da. Dedi Nicholai.
- Nicholai diyerek uyaran kadına
- Salem tatlım Darren'lar yabancı değil.
- Nesi var dedi Norvin boş bulunup
- Kendini doğaya verdi diyelim. Neyse akşam göreceksiniz. Haydi içeri geçelim. Buyrun dedi Nicholai.
Norvin akşama kadar sıradan sohbetlere kalburüstü cevaplar vererek zamanı geçirmeye çalıştı. Yemek saati aşağı inerken oldukça gergindi. Yerine oturdu ve Moonguard lideri Nicholai ve ailesinin içeri girmesini bekledi. Etrafına bakındı.
Mankafa Dustin, kendi gibi salaktan bozma bir kızla oturuyor gülüşüyordu. Babası ise yanında gençten bir bayan ile oğlunun yanında duruyor, genç bayanın ilgisiyle şımardıkça şımarıyordu
"25 yıl bu denyoya da yaramış anlaşılan" dedi içinden.
O sırada kapılar açıldı. İçeri önce Nicholai ve Salem Fey geldi. Hemen yanlarında kurtları. Ardından Lion ve Breana salona girmişti.
Öyle göz kamaştırıcı bir elbisesi yoktu belki ama kendisi resmen ışıldıyordu Norvinin gözünde. Yanındaki kar beyazı kurt ise oldukça korkutucu ve aheste adımlar ile ruh eşini takip ediyordu. İlerleyerek yerlerine oturdular. Yanlarına da kurtları. Yemek boyunca yanında konuşanlar olmadıkça konuşmadı. Norvin etrafına bakındığında daha önceki yakın arkadaşlarını gördü. Uzak bir masada birbirleri ile şakalaşıyor gülüşüyorlardı. Arada bir gruptaki erkekler kıza uzun bakışlar atıyordu.
Kız yeniden zamanı geri sarıldığında, makarada arkadaşlarını kaybetmiş yalnız başına kalmıştı.
Gerçi onun da pek umrunda değil gibiydi. Yemek bitip insanlar dans ederken o bir köşede kurduyla sakince oturmuş, eski arkadaş grubundakiler dahil her dansa kaldırmak iseyeni kibarca reddetmişti. Sanki donmuş gibi, dudakları hafif tebessüm eder gibi bükülmüş dans edenleri izliyordu.
Norvin tüm gücünü topladı ve yanına gitti
- Demek ismini saklamaın sebebi buymuş.
Kız sesin geldiği yöne doğru bakınca hafifçe sırıttı.
- Pek gizli kalmayı başaramadım öyle değil mi?
- Aslına bakarsan başardın. Kimseyle dans etmeyen kız olarak tüm şövalyeler arasında ün saldın.
- İnan kılıç kalkan düşkünü adamların arasında ne konuştuklarını zerre duymuyorum
- Halkın savaşçı bir ırk. Er ya da geç duyacaksın
- İşte bu yüzden kimseyle muhabbet etmiyorum
- Benle ediyorsun
- Senin ejderhan var. Şu davete zırhı ile gelmeyen tek turnuva yarışmacısın. Demek ki sende benim düşündüğüm şeyleri bir kere düşünmüşsün. Yoksa bu sabah söylediklerimi bu kadar çabuk benimseyeceğini sanmıyorum
- Neden benimseyemem
- Kibirden diyelim. O kadar turnuva kazanan adamın, bu taraklarda bezi olmayan tüm gün resim yapıp, kurduyla avare avare ormanda gezen, sürekli papağanıyla konuşan bir kızın dediği bir cümleyi eyleme dökeceğini sanmam. Ben de o durumda olsam, yani senin konumunda ben de yapmam.
- Bir dakika bir dakika dedi Norvin. Senin papağanın mı var
- Evet. Birkaç yıl önce Dusty'i ormanda buldum
- Papağanına küllük diye mi sesleniyorsun
- Onu bulduğumda yanmış bir ağacın dibinde üstü başı kül içindeydi.
Norvin gülümsedi.
Hayat garip bir şeydi.

----------------------

-Norviin diye bağırdı Brena. Buraya girmen yasaktı derken üstündeki koyu pelerine iyicesardı
- Gelinimi görmeye geldim
- Düğünde görecektin ya.
- Yapma Breana. Zaten üstünde kapkara bir örtü var. Gördüğüm tek şey o. Sakinmisin diye bakmaya geldim.
- Evet evet. Sen
- Evet galiba. Yani aileler öyle telaşlılar ki bulaştı sanırım
- Hıı annem herkese sarılmayı bitirdi mi?- Sayılır dedi gülerek.
- Ya Norvin. Abim nerede.
- O en önde. Güzelim artık düşünme abin çok mutlu. O da annen ile herkesesarılma derdinde.
- Evet ama ne biliyim. Karısını hatırlayıp üzülecek diye diyorum.
- Onu her zaman hatırlayacak. Giderken ona çok güzel bir hatıra bıraktıyeğenini.
- Arada peşinden tek ayağı ile koşamadığında derin bir hüzün kaplıyor beni
- O zaman hızlı olur yeğenine yetişecek bir çocuk yaparız.
- Oldu!! Çok hızlıyız bakıyorum.
- öyleyiz. Hadi hadi nazlanma da in aşağı.
Norvin kapıyı kapatırken gülümsedi. Aileler çok iyi olduğunda düğün ile ilgili bir sıkıntı çıkmamıştı.Karşılaştıkları turnuvanın sonunda dans etmiş ve Breana'yı öperek ilişkilerininbaşlangıcını yapmıştı. İlerleyen zamanlarda Breana o tükettiği ruhunda tekrartekrar yaşadığı 25 yılı; gülüşüyle sarılışıyla silivermişti. Norvin aşağı indi ve Breanayı bekledi

Breana yıllar önce öldüğü yerde Norvinile evlendi. Bir zamanlar kendi kanıyla sulanan toprak o gün mutluluk gözyaşı ile sulandı.

Ejderlerin Leydisi(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin