BÖLÜM 7 "Yeni Başlangıçlar"

382 24 1
                                    

Bazen gözünüzü açtığınız alanlara, odalara veda etmeniz gerekir. Ruhunuz bu odaların içinde nem tutmadan kaçmanız gerekir. 
Breana kaçıyordu. Onu tutsak eden duvarlardan. Yaşanan acılardan. Pay ettiği yemeklerin yalanlarından kaçıyordu. 
Ne olduğunu, kim olduğunu bilemiyordu bu sarayda. Karşısına çıkan kurdu alıp dönmeliydi belki evine. Ama artık geçmişteki keşkelerin bir önemi yoktu. 
Kutlamadaki açıklamasından sonra şehri terk etti. Sabahın ilk ışıklarında sarayın kapılarına son bir kez baktı. Ve arkasını dönerek ormanlık alana doğru ilerlemeye başladı. Şehrin içerisinde tek tük açılan kapılarda beliren insanlar, başlarıyla selam verdiler. Breana selamlarını aldı, başıyla karşılık verdi. Ormanllık alana girdi. Küçücük su birikintisinden nehire doğru ilerleyecekti. En azından insanların bildiği buydu. Ancak o bile ne yapacağını bilmiyordu. 
Ormanın derinliklerinde durdu. Bir ağaca arkasını yaslayarak oturdu. Gözlerini kapadı. 
-UYANN
Sesle irkildi ve ayaklanırken ayağı takılarak düştü. Kafasını kaldırarak sesin geldiği yöne baktı. 
Hiç bir şey yoktu. Ayağa kalkmaya çalıştı.Olmuyordu.
Ayağı bir hendeğe takılmış gibiydi. Çekmeye çalışıyordu. Ancak kırabilme ihtimali vardı. Dikkatlice dönerek ayağını kurtarmaya çalışırken bir çıtırtı duydu. Sesin geldiği yöne döndü.
Ormanın güçlülerinden bir hayvan... 
Çalılıkların arasından onu seyrediyordu. Breana'nın soluması hızlandı.
Ormanda kurtların bile korktuğu bir kaç hayvan vardı. İri cüssesi ile onları da korkutup kaçıran bir hayvandı bu. 
Ayılar bile kaçardı. 
Kocaman boynuzu gri bedeni çalılıkların arasından sızan güneşle parıldıyordu. Bir gergedanın burada ne işi vardı bilmiyordu ama  işte bir yerlerden çıkmış olmalıydı. 
Greyskulllar hayvanlar üzerinde deneyler yapar onları agresifleştiri ve kurtlara karşı kullanırdı. 
Bu da öyle bir deney hayvanı olmalıydı. 
Gergedan o sırada ayağını sürtmeye başlamıştı bile. 
Breana yutkundu. Kaderini yaşıyordu. Koca hanedanlığı kandırmıştı. Oysa bir ruhani hayvanı bile yoktu. İşte bu hakettiği bir ölüm olacaktı. Gergedan hareketlenince olduğu yerde kaldı. Yakınlaştıkça gözleri kısıldı ve gözlerini yumdu. 

----------

Bir ışık.
Ölümün sonunda görünen o beyaz....
Bir dakika bu beyaz bir ışık değildi. Bu bu. 
Kan kırmızı bir ışıktı. Ve bir anda kesildi. 
Breana gözlerini tekrar açmaya korkuyordu. Kendini kanlar içinde göreceğini düşünüyordu ancak açtığında; kapattığında nasılsa öyle buldu kendini. Tek farkla
Önünde bir kül tabakası vardı. 
Ne olduğunu anlayamıyordu. Etrafına bakındı. Sonra onu gördü. 
Açıklıkta uçan kırmızı bir kuş. 
Arkasına baktı, ayağı taş arasından kurtulmuştu. Yavaşça ayağa kalkıp açıklığa, kuşun uçtuğu yere doğru ilerledi. 
Kanatları tel tel ayrılmış gibiydi. Başının üzerindeki tüyler rüzgarla dalgalanıyordu. Kuyruğu bir yelpaze gibi genişti. Bir kaç tanesi fazlaca uzundu. Kuş döndü döndü ve karşısındaki ağacın dalına kondu. 
"Uyandın ama geç oldu" 
Breana gözlerini kocaman açtı. Tekrar etrafına baktı. 
"Evet bu prosedürü söylemişlerdi. Ben konuşuyorum ben"
Tekrar arkasını döndü. 
-Bence öldüm ben
"Yooo. Baya yaşıyorsun hatta bak yanağın çizik kanıyor."
-Sen beni kurtardın
"Evet ölye oldu. Niyetim bu kadar çabuk kendimi belli etmek değildi. Ruhani hayvanım iri bir balık dedin. Bu bana bir hakarettir"
-Sen benim ruhani hayvanım mısın?
"Sence"
-Bence ben öldüm. Benim ruhani hayvanım kuş mu yani. ?
O anda kuş uçup tam arkasındaki dala kondu. Öyle hiddetle uçmuştu ki Breana geri düştü.
"KUŞ MU? Resmen bu bana hakarettir. Ben göklerin hakimiyim. Ve insani yansımam olarak seni seçtim ancak görüyorum ki sen pek de benim gibi değilsin"
-Özür dilerim. Tanrım. Bir kuştan özür diliyorum diye mırıldandı. 
-Özür dilerim dedi tekrar. Bak birden karşıma çıktın. Korkup şaşırmış olabilriim öyle değil mi? Saçmalamış bile olsam normal değil midir bu olanlar?
"Evet güzel gidiyorsun devam et"
-Senin ne olduğunu bilmiyorum. Aslına bakarsan bu ormana girdiğimden beri bir ruhani hayvanım olmadığına inandırdım kendimi. Daha önceki şovalyeye griffon gelmiş onun halkı içerisinde kartal olarak gezdiriyormuş. Benim ise bir bal porsuğum vardı. O da öldü. Ve sonra yalnız kaldım. Günlüklerden anladım ki ben şovalye ddeğilim. Beni idam edebilirlerdi. Aslına bakarsan ben idamdan kaçtım.
"SAçmalık. Öncelikle, gelecek hayvanlar hangi şovalyeye gideceğini kendileri seçerler. Öyle bir ay sıram geldi gideyim gibi bir şey yok. Sonra, bal porsuğu diyorsun. Bal porsukları ehlileştirmesi en zor yaratıklardır. Sen onunla beraber uyudun. Ejderhaların saygısını kazandın. O salak iri cüsseler bu gökleri kendi çöplükleri sanıyorlar ama geldikleri dünyada liderlerinin kim olduklarını bilseler o barbekü ağızları açık kalır"
-Vay be. Ne ilginç bir hayvansın sen. Peki sen nesin. Kuş dediğimde kızıyorsun ama kanatların var. Biraz evvel ejderhalara demediğini bırakmadığına göre şüphesiz ki ejderha da değilsin. Pençelerin ve bir aslan gövden yok Griffon da değilsin. Nesin peki. 
"Ben Phoenix im."
-NEY NEY??
"Anka kuşu. Küllerinden doğan. Adım İcarus"
-Biraz trajikomik bir isim olmuş. Onun kanatları erimemiş miydi. 
"Evet. Sen de trajikomik isimleri seviyorsun anladığım kadarıyla. Bence birbirimize benziyoruz."
-Peki İcarus. Memnun oldum. Peki şimdi bana yolumu sen mi göstereceksin. 
"Tabi ki hayır. Ben senin eğlenceli biri olmandan dolayı geldim. Boş boş takılmıyorsun. Sürekli bir savaş bir iş peşindesin. Geldiğim diyarda sıkıntıdan patlıyordum"
Breana güldü. 
-Peki sen gizlenmek için ne şekle giriyorsun. 
"Balık olmuyorum onu baştan söyliyeyim."
-Onu anladım. 
"Buraya uçarken çok güzel bir kuş gördüm. Renkleri gerçekten güzeldi. Ona benzemeye karar verdim. Buna" diyerek etrafında döndü.
Bu sefer karşısında rengarenk bir Ara Papağanı uçuyordu. 
"Seninle beraberken genelde bu formda olacağım" 
-Olur. Omzuma da konacak mısın?
"Ooo seyahat hizmetlerin de var"
Breana gülerken papağan omzuna kondu. 
"Evet nereye gidiyorsun"
-Nehire doğru.
"Güzel. Bir şey diyeyim mi buraya gelirken limanda bir kaç güzel gemi gördüm. Hazır korsan gibi olmuşken bir gemi alsan mı diyorum"
-Korsan mı?
"Evet maceralık için.Ayrıca güzel bir gizli kimlik."
-Seninle gerçekten çok eğleneceğiz dedi gülerek. 
Kahkahalarla nehre doğru yürümeye başladılar. Breana sonunda yalnızlığını biriyle paylaşıyordu. Üstelik ona çok benzeyen biriyle....
Limana indiklerinde bir geminin şans eseri satılık olduklarını gördü. Hemen satın alarak denize açıldı. Uzaklaşınca kuş eski formuna dönndü. 
Rüzgar Breanadan yanaydı. Hem gerçek hm de mecaz anlamda.

...
Bazı yerlerde işler o kadar yolunda değildi tabi ki!
Norvinin evlilik yaptığı cadı, Ejder mührü için baskı yapıyordu. Norvin uzunca bir süre reddetmişti ancak artık cadının sabrı tükenmişti. 
Özgürlüğünü elinden aldı. Perseus kaçmıştı. 
Norvin cadıların mekanında kapalı duruyordu. 
Evet diyene kadar mührü ona verene kadar; hapisteydi. Norvin aklını kaçırmak üzereydi. 
Ne yaptırsa açamadı kilidi. Babası kurtarmaya da gelmedi. Geldiyse de ne yapabilirdi ki? Cadı oldukça güçlüydü. 
Bu cadının bir başka ilgisi daha vardı. Müzelik eşyalar. 
Cadıların kaldığı yerde küçük bir dükkanın içindeki mücevherlere bakarak tutkunu haline gelmişti. Satıcı onun cadı olduğunu biliyordu. Korkarak da olsa tüm varlığını cadının gözleri önüne serdi. Cadı bunların hepsine tek tek bakarken. 
-Söylesene. demişti. Buralarda böyle şeylerin bulunduğu tek yersin. En azından dükkanlar arası böyle bir farklılık olmamalı öyle değil mi?
-Evet efendim. Ben bir denizci ile çalışıyorum.
-Öyle mii
-Evet yalnız yelkenlisi ile denize açılıyor. Batık gemilerden nasıl çıkarıyor hiç bilmiyorum ama bunları çıkarıyor ve bana getiriyor. Yelkenlisini derine demirleyerek buraya ufak bir kano ile geliyor. Belki mürettebatı vardır ama hiç görmedim. Bi garip papağanı var onu görüyorum. 
-Öyle miii! Ne hoş bir yardımcı bulmuşsun öyle. 
-Evet hanımım. İsterseniz direk size ulaşmasını sağlayabilirim. 
-Öyle yapacaksın zaten diyerek yabancı dilde birşeyler fısıldadı ve dükkandan çıktı. 
At arabasına bindi ve şehirden uzaklaşarak kaleye doğru yola çıktı. 
Bir kaç saat geçmemişti ki şapkası ve omzunda papağanı ile içeriye bir kız girdi.
-Ben geldimmm. Sana yeni şeyler getirdim.
-Bana değil. Dağın tepesindeki köşke götüreceksin bu seferkileri.
-Aaa niye
-Orada yaşayan hanım senin getirdiklerinle bizzat ilgilendi. İki katını verecekmiş. Benim yolladığımı söyle. Seni bekliyorlar. 
-E iyi mağdem. 
-Haa Loren.
Breana arkasını dönerek adama baktı. 
-Dİkkatlı ol. 
Gülümsedi ve kaleye doğru çıkmaya başladı. 
Ancak orada onu bekleyen şeyi bilse asla çıkmazdı. 
Breana hayatının dönüm noktası olacak kaleye doğru ilerliyordu.
Omzundaki anka ya bunu bilmiyordu, ya da biliyor ve çıkacak eğlence için sabırsızlanıyordu....
...

Ejderlerin Leydisi(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin