Breana sarayın kapılarına geldi. Kocaman görkemli bir şatoydu bu. Aynı zamanda karanlık hissiyatı veriyordu. Tüm mutlu duyguları alıyor gibiydi. Kapıyı tam çalacaktı ki, suratında dövmeler bulunan garip bir kadın açtı kapıyı.
-NEDİR?
Breana gözlerini kırpıştırdı. Nedir diye soru mu sorulur ilk gördüğü insana.
-Gördüğünüz bir denizcidir. Hanımınız benim getirdiğim mücevherler ile ilgileniyormuş. Sattığım dükkan beni buraya yönlendirdi.
-Bekliyeceksin. Hanımıma geldiğimi söyliyeceğim. Kapı önünde dur. diyerek kapıyı kapattı.
-Evet bende içerde bekliyecektim çünkü diye mırıldandı. Çünkü kapıdan geçebiliyorum süpriiizzz..
"Ne kadar kaba."
-Yüzündekiler sürekli canını sıkıyor bence. Bir an evvel çıkıp gitsek şuradan iyi olacak
"E gidelim o zaman"
-Yemek almamız gerek. Gemiyle hareket edip duruyoruz. Balık yemekten canıma tak etti. Ayrıca paraya da ihtiyacımız var.
Doğru paraya ihtiyaçları vardı. Büyük bir savaşın gelişini hissediyordu ikisi de. Breana klanı için mühimmat buluyordu. Ve bu mühimmatlar için paraya ihtiyaçları vardı
O sırada kapılar açıldı. Demin onlarla konuşan kız
-içeri gelin dedi. Bira ilerledikten sonra holde durdu ve
-hiç bir yere ayrılmayın hanımım sizi burada karşılayacak dedi ve gözden kayboldu
Breana dudak bükerek kıza baktıktan sonra etrafına göz gezdirdi
Sağdan soldan iki merdiven geniş bir açıklığa çıkıyordu. Merdivenlerin duvar tarafında parmaklıklı bölümler vardı. Merdivenlerin açıldığı geniş hol pek gözükmüyordu. Sadece bir kat daha yukarı çıkan merdivenler gözüküyordu.
Breana etrafa bakıyordu ama ilk gördüğü parmaklıkların ardında neler olduğunu da deli gibi merak ediyordu. sonunda merakına yenik düşerek merdivenleri tırmanmaya başladı.
Bir kaç zindan sonra o görüntüyü gördü. Aylar öncesinde bıraktığı, denizdeyken yıllarmış gibi gelen, oysa şimdi daha bir iki saat önce görmüşçesine netleşen o görüntü. Unutulduğunu sandığı bir anı tekrar canlandı.
-Norvin diye fısıldadı.
Zindanın köşesinde karışık saçları ile duruyordu. Başını kaldırıp Breana'ya baktı. O da şok geçiriyor gibiydi. Gördüğü rüya olduğunu sanmadın diye
-Norvin benim diye fısıldadı.
Norvin ayaklanarak parmaklılara yapıştı.
-Burada işin ne. Hemen buradan ayrıl.
-Sen buraya nasıl geldin. Perseus nerede.
-Bağımız. Bağımızı azalttı. Kan bağımız artık yok. Bunlar konuşulacak şeyler değil. Bu cadı en korkunç güçlere müktedir artık. Buradan git hemen.
O sırada merdivenlerde bir gürültü duyulunca hızla merdivenlerden zıplayarak bekle dedikleri yere hızlı bir iniş yaptı.
En önde tacı ve kanla dolu gözleriyle cadı iniyordu. Hemen ardından birbirinden garip tipler geliyordu.
-Evet yalnız bir denizci olduğunu duydum dedi merdivenlerden inerken. Üstelik gemiye kadın almak denizciler arasında uğursuzluk sayılırken.
-Batıl inançlardan korkmak çocukken yapılacak şeydir. O kadar çok şey gördüm ki artık böyle hurafelere inanacak masumiyetim kalmadı. Kendimi tanıtmama izin verin. Adım Loren
-Hoşgeldin Loren. Güzel takıları bulup getiren özel bir denizcisin. O kolundaki şey nedir öyle
-Hanımım. Denizlere yalnız açılırken insandan daha sadık bir yoldaş almak istedim yanıma. Omzumdaki en yakın dostum.
-Öyle mi adı neymiş?
Breana duraksadı. İkarus diyemezdi.
-Ashty diyiverdi.
"Ashty mi? Sen bana laf sokuyorsan bu işin sonu kötü biticek"
-Bu kadar renkli bir hayvana kül tablası demek ne kadar doğru
-Açık denizde gördüğüm iki şey var. Sigaramın külü ve bu papağan. Çok da yaratıcı olamadım.
Kadın sırıtınca korkunç dişleri göründü. Breana bir gram gibi korkmadı ancak tiksindirici bir görüntüsü vardı.
-Şaşırtıcı. Bana espri yapabiliyorsun. Güzel bir hareket. Her neyse nelerin var çıkar bakalım.
Breana çantasındaki herşeyi tek tek gösterdi. Cadı oldukça ilgili bir suratla onu izledi. Breananın konuşması bitince
-Eveet sanırım getirdiğin tüm mücevherleri alacağım. Karşılığında ne ödemesi istiyorsun altın elmas.
-Aldın ve biraz yiyecek olarak alıyorum ücretimi. Denizde yemek bulmak, yani balık dışında yiyecek bulmak, zor oluyor.
-Anlıyorum. O zaman istediklerin karşılanacak. Seni sevdim Loren. Gözlerim korkutmadı. Dişlerimden gerilmedin. Hayatında gerçekten korkunç şeyler görmüş olmalısın. Ama burada gördüklerini unutmanı isteyeceğim senden. Hatta sanırım asla konuşamayacaskın bir daha
Ve anlamadığı lisanda cümleler duymaya başlandı. Breana garip garip cadının suratına bakıyordu. cadı onun hafızasını komple silme büyüsü yapmıştı. Ardından bildiği dilde konuştu.
-Sadece ama sadece benim için çalışacaksın ve burada gördüklerini kapı dışına çıktığında unutacaksın. Şimdi arkanı dön ve gemine git. yni mücevherler getir bana.
Breana arkasını hızla dönerek merdivenlerden indi. İcarus huzursuzdu. Kadın büyü yapmıştı. Ve sahibinin aklının bulandığına emindi. Cadının büyüsünden etkilenmemesi gerekiyordu ancak yarım saattir Breana'ya sesleniyor o da onu duymadan kalenin çıkışına ilerliyordu.
Kalenin kapısına bağlanan geçitten geçip köy tarafına uzanan ikinci köprüyü de geçtikten sonra ormanlık alanca bir ağacın yanında durdu. Cadının almadığı mücevherleri altınları ve erzağı gömdü ve hızla ağaçlıkların arasından çıkarak kalenin bulunduğu yamaca doğru bir ok attı. O okla kalenin kurulduğu derin yamaçlı tepenin bir köşesine yapıştı.
"Ne oluyor. Bu kız iyice kafayı yedi"
-Yemedim. Saatlerdir susmadın sende. Kafam yandı
"Sen beni duyuyor muydun?"
-E evet duyuyorum.
"Neden cevap vermedin? Aptal"
-Onun büyülendiğime emin olması gerekti. Zihnimi çıkana kadar dikkatinden ayırmamıştı.
"Sen ondan etkilenmedin mi?"
-Off İcarus. Görüyorsun ki etkilenmedim. Bu tepede ne işimiz olabilir.
"Hakikaten. Neden geri dönüyoruz?"
-Birinin bana ihtiyacı var. Ama önce onun arkadaşını serbest bırakmamız lazım
"Norvin'i mi diyorsun. Breeana onun arkadaşı bir süs köpeği değil. O bir ejderha.Nasıl kurtaracaksın. Ona hükmedemezsin."
-Evet ama sen demiyor muydun patronları kim unuttular diye. Sen ona patronun kim olduğunu hatırlatırsın
"Arkamdan iş mi çevirdin"
-Gerçekten bazen papağan gibi kafa şişiriyorsun
"İŞTE BENİM KIZIM: MACERA BİZ GELİYORUZ"
Breana güldü
-Neyse ben içeri gireceğim. Sende şunun hayvanını bulursun diye düşünüyorum. Şehirden ayrılıp orman arasından geçerken gemiye gelin.
"Tamamdır" diyerek gözden kayboldu.
Breana kaleye tırmandı. Açık bölümün içerisine baktı.
Ortalık boş gözüküyordu. Yavaşça ilerlemeye başladı. Zindanların olduğu bölüme gelince
-Norvin. diye fısıldadı.
-Breana. Buraya neden geldin. Hemen gitmen gerek
-Seni bu parmaklıktan kurtarmadan hiç bir yere gitmiyorum ;
-Saçmalıyorsun.
-Asıl sen saçmalıyorsun diyeğer kılıcını kilide indirdi. Kilit parçalanarak yere düşerken hızla parmaklığı açtı. Breana
-Birazdan gelecekler yürü diyerek dışarıya çıkıyorlardı ki bir anda büyük kapılar üstlerine kapandı.
Zincir seslerinin merdivenlerden indiğini duyuyordu Breana. Bir kadın, yüzünde ve etrafına sarılı zincirler ve elinde tuttuğu kocaman dikenli gürz ile aşağı iniyordu.
-Vay vay vay . diye seslendi.
-Breana hayır. Kapıyı açmama yardım et. Onu alt edemezsin. O bir büyücü.
Breana sesi duyar duymaz okunu yayına yerleştirmişti. Onu dinlememezlikten gelerek okunu daha da gerip beklemeye başladı.
-Küçük satıcımız eğreti kralımızı kurtarıyor. Ne zavallıca ki kız benimle savaşmaya çalışırken, göya ejderin süvarisi kaçmakla uğraşıyor. Ne acıklı
-Biraz daha ileri giderken senin yaşayacakların daha acıklı olacak dedi Breana
-uuu tırnaklarını çıkardı birileri. Söylesene bu haldeyken o ok ile beni vurmayı nasıl düşünebilirsin
Kızın üzerindeki zincirlerin renkleri kırmızı olmaya başladı. Sonra bir anda alev aldı. Ardından tekrar eski haline döndü.
-Eee hamleni bekliyorum dedi merdivenlerin sonunda.
Breana nefesini tuttu oku daha da gererek atışını yaptı.
Ancak attığı ok nereye gitti hiç farkedilmiyordu. Kadının o kadar yukarısından geçmişti ki kadın bile arkasını dönüp nereye gittiğine baktı. Ardından dönüp
-Gerçekten mi. Vay canına ilk ok atışın mı?
-Breana ne yapıyorsun dedi Norvin. O da şaşkındı.
Breana suskundu. O an bir çıtırtı koptu.
Kaleye ilk alındığında dikkatini çeken yerdi avizeler. Birbirlerine bağlı tonlarca ağırlık bir makara ile sıralanıyordu. Breananın nişan aldığı yer bu makaralardı. Eğer hedef aldığı makarayı parçalarsa tüm avizeler; tonlarca ağırlık tek bir noktaya bir kaç saniyede düşecekti; cadının durduğu yere.
O noktaya gelene kadar beklemişti Breana.
Kadın ne olduğunu farketmeden tonlarca ağırlığın altında kalıvermişti.
Breana arkasını döndü ve tekmesini atarak kapıyı açtı. Dışarı çıktığında çok farklı bir ana giriş yapmış gibi hissetti.
Bir şeyler yaklaşıyordu.
Ve yaklaşan şey iyi birşey değildi.
-Ne oldu dedi Norvin. Yaralandın mı?
-Yok iyiyim.
-Emin misin.
-Evet. Hadi artık gemiye gidelim. Perseus ile buluşacaksın.
Beraber gemiye doğru ilerlerken, Breana kendini çok farklı bir hisle dolduğunu hissetti. Bir misyon gibi birşeydi. Yanında sevdiğini düşündüğü bir adam vardı ancak nedense şimdilik ona bir türlü sarılma hissi içine gelmemişti.
Başka bir akıntının onları sürüklediğini hissediyordu ancak bu akıntıyı tarifleyemiyordu.
Çaresizce kapılacağı anı beklemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderlerin Leydisi(DÜZENLENİYOR)
FantasyYazım yanlışları ve düşük cümlelerden temizliyorum. Kopuk gelen bölümleri de tekrardan ele alacağım. "+" işareti gördükleriniz yeniden düzenlenmiş olanlarıdır. YERLERİ YENİ SİLDİM BASMA ÇOCUĞUM diyerek buradan tüm annelere selam ederim=)) Breana Lo...