Ve en nefret ettiğim şeylerden biri gerçekleşiyordu ben onun karşısında tekrar çaresiz kalıyordum.
....
Gözlerimi o kadar sıkı kapamıştım ki ağrımaya başladığını hisseder olmuştum. Su dünyada ömrüm boyunca tanıdığım her insana yardım edebilmiştim. Bir kişi hariç. Kendim. Tek sığınağımı duvar olarak görüyor ve yapışabildiğim kadar duvara yapışıyordum. Kaan'ın sıcak nefesi yüzüme vuruyordu. Sıcak ve öfkeli aynı zamanda biraz pişmanlık kırıntılarıyla harmanlanmıştı. Ya da kendimi öyle kandırmaya çalışıyordum. Sonra hiç ummadığım bir şey oldu ve kulağıma yaklaşıp Teoman'ın Uçurtmalar şarkısını söylemeye başladı. Sesinin bendeki etkisini bilmiyordu belki ama biraz daha devam ederse ona sarılıp ağladığımda bunu öğrenebilirdi. Belki aptaldım belki salak belki saf ama aşk böyle bir şeydi. Kendinize ne derseniz deyin vazgeçemediğiniz tek şey belki de sevdiğiniz, aşık olduğunuz insanın varlığıydı. Sadece onun sesini hafızama iyice kazıyabilmek için nefesimi tuttum ve o an nefesimi hiç vermek istemedim. Ama kendimi kaybetmemek ve koruyabilmek adına sımsıkı kapattığım gözlerimi açıp ağrısına son vererek elimle ağzını kapatarak susturdum. Zaman sanki ilerlemiyordu. Hatta geriye akıyordu ve o akşamki sesi zihnimde yankılanıyordu. Belki bu okulda tanıdığım çoğu insan o akşam yaşadıklarımı normal karşılayabilir ve kaçtığım için benimle alay edebilirlerdi fakat ben ne onlardan biriydim ne de ailemin zihniyeti onların ailesinin rahatlığındaydı.Ben öyle bir gençlik yaşamamıştım, hayatım kısıtlanmış, düşüncelerim sınırlandırılmıştı ve Kaan'da bunu biliyordu. Belki yaptıklarının sorumlusu ailesiyle yaşadıklarından ve o geçe çok içmesinden kaynaklanıyordu ama bu onu haklı çıkarmıyordu. Elimi, demin kolumu sertçe tutuşunun aksine yumuşak hatta nazik denilecek bir biçimde tuttu ve ağzından çekti. Elimi hiç bırakmayacakmışçasına sımsıkı ama acıtmadan tuttu. "Affet beni güzelim. Bak onca zaman geçti aradan.O kadar pişmanım ki sana nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Binlerce kez özür dilemek istiyorum ama faydasız, biliyorum. Ne olursun bana bir şans daha ver. Değiştim ben." İçimden gelen en büyük güçle bağırdım. "Nasıl değiştin Kaan ya, nasıl?Anlamıyor musun psikolojin bozuk senin, korkuyorum senden. Değiştim diyorsun yine ortalığı birbirine katıyorsun!" "O piç sana aşık olduğunu söyledi! Neyapsaydım oturup sizin öpüşüp koklaşmanızı mı izleseydim Melisa?!" "Ağzını topla Kaan. Arkadaşım o benim!" "Hiç de öyle görünmüyordu, bıraksam neredeyse içine düşecekti orospu çocuğu." "Kendine hakim olamadığın sürece senin çevrende en ufak bir insan bile olamaz. İnsan korktuğu birinin yanında durmaz." Son cümledeki kısık sesime rağmen duygularım bas bas bağırıyordu. Elimi yavaşça çektim ve buna izin verdi. Ya kalbini kırmıştım ya da haklı olduğumu anlayıp gitmeme izin vermişti. İkisi de işime gelirdi. En iyisi benden uzak durmasıydı.Belki aynı odada kalacaktık ama en azından bu sözlerimden sonra duyguları bana yakın olmayacaktı. Gözlerinin içine baktım. Yere bakıyordu. Çenesi kaskatı,kaşları çatıktı, burun delikleri yavaşça küçülüyor nefes alışverişi yavaşlıyordu. Yüzünü dikkatlice incelerken merdivenlerden bir gürültü gelmeye başladı. Kafamı merdivenlere yönelttim ve aşağıya inen kişiyi beklemeye başladım. "Doruk?" Sanırım ne olduğunu hemen farkına varamamış indiğimiz yeri görememişti. Bizi aramak için de yurdun tüm katlarını dolaşmış olmalıydı, bu yüzden nefes nefese kalmıştı. Tabi bunda korkunun ve heyecanın da etkisi vardı."Gel buraya gidiyoruz, hadi." Doruk'un yüzüne baktım ve sonra da Kaan'ınkine.Bu çocuk yürek mi yemişti? Tamam belki Doruk'un da kasları vardı ama –af edersin Doruk- Kaan Doruk'u yerdi. Kaan'ın sivri yüz hatları gerilmeye sırtı da iyice dikleşmeye başlamıştı. Kaan'ı çocukluğumdan beri tanıyordum ve bunun iyiye işaret olmadığının farkındaydım. "Doruk, tamam sıkıntı yok sen çık yukarı ben geleceğim." Doruk yüzüme anlamsızca baktı ve ileri doğru bir adım atarak sertçe yutkundu. "Melis, sen ne dediğinin farkında mısın? Bu herif yemekhaneyi birbirine kattı ve seni resmen peşinden sürükledi. Saçmalama ve bırak şu piçi de yanıma gel." Kaan ileriye doğru tam bir adım atacaktı ki elini tuttum ve onu uyarır gibi elini sıktım. Elini tuttuğum anda yerinde dona kaldı ve ne ileriyene geriye kıpırdadı ama ortamın gerginliği elle tutulabilecek cinstendi. "Doruk,lütfen. Az sonra geleceğim tamam mı? Bir problem de yok, sen git daha fazla sıkıntı çıkmasın." Dediklerimin üzerine Doruk'un suratı birden asılıverdi,sanırım biraz bozulmuştu ama onun iyiliği için yapmıştım aslında bana teşekkür etmeliydi ama daha Kaan'ın kim olduğunu ve neler yapabileceğini bilmiyordu. Birşey demeden yavaş adımlarla arkasını dönüp merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Gittiğinden iyice emin olduğumda Kaan'ın elini sertçe bıraktım. "Arkadaşlarımdanve benden uzak dur. Benim hayatım seni zerre alakadar etmez. Gerçekten, seni çevremde görmek istemiyorum ve müdire hanımla konuşup seni derhal başka odaya almasını isteyeceğim ve sen de aksini isteyecek en ufak bir cümle kurmayacaksın. Umarım şanslıyızdır da erkeklerin yurdundan biri başka bir yere gider ve ikimiz de birbirimizden kurtuluruz." Sözlerimi bitirip herhangi birşey söylemesine izin vermeden yukarıya hızlı adımlarla çıktım. 'Allah'ım sen bana dayanma gücü ver, ben ne yapacağım böyle?' diye aklımdan geçirirken Doruk'ayapacağım açıklamanın ne olacağı konusunda fikir yürütüyordum. Belki de bugün okula gitmemeliydim, sahile giderdim ya da bir kafede oturur kitabımı okurdum.Ne yapacağımı kestiremiyordum. Gerçekten biraz daha düşünürsem kafayı yiyeceğimi fark ettim ve düşünmemeye kara verdim. En azından bir süreliğine.Yemekhane katına çıktığımda etraf toplanmış ve sessiz görünüyordu. Ben de bunu fırsat bilerek kimseye görünmeden yukarı çıkmaya çalıştım fakat çoktan birinin radarına yakalanmıştım. Yüksek sesle konuşmaya başladı "Vay vay vay... Kimleri görüyoruz. Bakın arkadaşlar İki erkeği birbirine düşüren en büyük kaşarımız!" "Ağzını topla Deniz!" "Aaa toplamazsam ne olur tatlım? Yoksa beni arkadaşına mı şikayetedersin de beni azarlar mı? Gerçi o çocuk beni azarlasa oturur hayran hayran izlerim. Aslında hazır konu açılmışken bizi tanıştırmak ister misin?" "Bana bak kızım benim sinirlerimi zıplatma, kendi işine bak, adam gibi konuş." Üzerime doğrubirkaç adım attı. Topuklu ayakkabılarının sesi herkesin nefesini tutup pür dikkat bizi izlediği yemekhanede yankılanmıştı. Allah aşkına sabahın onunda bu makyaj, bu kıyafet ve bu topluk ayakkabılar da neyin nesiydi? Bana kaşar diyordu ama kendi benliğinin farkında bile değildi. İnsan neden her çekemediğine dil uzatıyordu? "Adam gibi konuşmuyorum tatlım. Hadi sustursana." Dudaklarını büzerek ve normale göre biraz daha yüksek ve iddialı çıkan sesiyle söylenen son cümleden benden isteneni yerine getirmek üzere iki adım ileri gidip ona iyice yakınlaştım. Sakin görünüyor olmalıydım ama içimde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yoktu. Yüzüne iddialı bir gülümseme gönderdim ve benden topuklularla bile yaklaşık üç-dört santim kısa olan yüzüne odaklandım. "Bana bak yerden bitme, götünde biten eteğinin ve yüzünde olan onca makyajın bile hala senin tipini kurtaramadığını farkında mısın bilmiyorum ama bir şeyi farkına varmanı istiyorum ki o geri zekanla uğraşmaya ve senin için ekstra bir çaba harcamaya hiç niyetim yok. Ha olmaz, ben illa bende hasar bırakmanı istiyorum, canımın yanmasını istiyorum beni herkesin önünde ağlat diyorsan hallederiz, TATLIM.Çekil ayağımın altından yoksa ezileceksin." deyip omuz attım ve yukarı çıkmayabaşladım. Şu bir gün içinde yaşadığım bütün sinir ve stresi Deniz'dençıkarmıştım ama beni kimse bunun için suçlayamazdı. Onu nasıl susturduğumu da umarım farkına varmış ve artık bana bulaşmama kararı almıştır diye umut ediyordum. Odaya çıktığımda odanın hala boş olduğunu gördüm ve kapıyı kapatıp içeri girdim. Ne yapmam gerektiğini hala bilemiyordum. Gittim ve yatağıma oturdum, belki de bir şey yapmamak en iyisiydi. Ama nereye kadar böyle sürecekti? Sürekli görmezden gelip ondan kaçacak mıydım? Üç buçuk yıl daha böyle devam edebilir miydim? Daha birinci günden pes etmek üzereydim ama etmemeliydim. Buraya gelebilmek, burada okuyabilmek için ne zorluklar çektiğimi hatırlayıp gitme düşüncesinden vaz geçtim. Gidecek biri varsa o da Kaan olmalıydı. Onun ailesi zengindi başka bir yerde daha konforlu bir yaşam sağlayabilirlerdi ona. Ama bu benim tek ışığım, ilk ve son kurtuluşumdu.Kilidin çevrilme sesini duydum ama oturduğum yerden kıpırdayamadım, nasıl olsa sırtım kapıya dönüktü. Kapıdan içeri girdiğinde durdu sonra yavaşça kapıyı kapattı. "Kıza ağzının payını iyi verdin, müdahale edecektim fakat kendi başının çaresine bakacağını biliyordum. Daha önce hiç böyle bir kavgaya karışmamıştın, değişmişsin." Nefesimi sesli bir şekilde dışarı verip gülümsedim. Görmeyeceğini biliyordum ama yine de gülümsedim. Acı dolu, buruk bir gülümsemeydi. "Haklısın, çok şey değişti. Ben de değiştim." Önümde bağlı olan ellerimi bacaklarımın yanına yatağın üstüne destek alırcasına koydum.Vereceği cevabı bekliyordum ama bir şey demeden dolabı açıp içinden bir şeyler aldı ve banyoya girdi. O banyoya girer girmez kendimi geriye doğru yatağın üstüne attım. Boynumdan itibaren kafam ve kalçamdan itibaren bacaklarım yataktan aşağıya sarkıyordu. Derin bir nefes aldım ve banyodan gelen duş sesini vduyup rahatlayarak doğruldum. Dolaba doğru gittim ve içinden kıyafetlerimi alıp su sesi kesilmeden üstümü değiştirdim. Saçımı yukardan bir topuz yaptım ve gözüme bir rimel sürüp parlatıcımın da dudaklarımı renklendirmesine izin verdikten sonra dün sandalyenin üstüne bırakmış olduğum çantamı aldım ve bugünkü derslerime göre hazırlamaya başladım. Çantamı hazırlamaya başladığımda su sesi kesilmişti. Ben de hareketlerimi daha da hızlandırmaya başladım.Çantamı hazırlamayı bitirdiğimde çantamı elime aldım ve askılığa doğru ilerledim. Montumu askılıktan aldığım sırada banyo kapısı açıldı ve kafam refleks olarak istemsizce banyo kapısına doğru döndü. Tabi bu yüzden göz göze gelmek kaçınılmazdı. Ama anında kafamı geri çevirdim ve montuma askıdan almak için yukarıya doğru uzandım. "Güzel tişört" deyip kısık bir kahkaha attı. Üstüme baktığımda biraz düşündüm ve ne dediğini anlamaya çalıştım. "Ah, şey ben senin aldığın tişört olduğunu farkına bile varmamıştım." "Sadece güzelmiş dedim,benim aldığımı söylemedim. "Ardından ufak yandan bir sırıtış. Bu çocuktan gerçekten ama gerçekten nefret ediyordum. "Neyse, ben çıkıyorum." Neden böylebir şey söyleme gereği duymuştum peki? "İnsanlar değişebilir Melis ama alışkanlıklarından vaz geçemezler." "Belki bu cümlenin ardından başka bir cümledaha gelecekti ama dinlemeden montumu hızlıca aldım ve kapıyı çarparak çıktım.Şu çocuk beni gerçekten sinir ediyordu. Koşarak gözlerimin dolmasına izinvermeden çıkış kapısına ulaşmıştım bile. Adımlarımı normal hıza düşürerek okula metrobüs yerine yürüyerek gitmeyi tercih ettim. Kulağıma kulaklığı takarak şarkı açtım ve teoman ın uçurtmalar şarkısı çalmaya başladı. Tüm bedenim ve herbir hücrem titremeye başladı. Umarım soğuktandı bu titreme. Peki bugün ne olmuştu da yumuşamıştı? Gerçekten değişmiş miydi? Normalde olsa ona 'piç'denildiğinde söyleyen kişinin ağzını burnuna katmadan bırakmazdı ama ona bir söz bile söylemeden sadece elini tutmamla durmuştu. Kafam karışıktı. Hem deçok. Okulun kapısından girdiğimde kulaklığımı telefonumdan ve kulağımdan çıkardıktan sonra çantama tıkıştırıp montumu üstümden sıyırdım. Dersimin olduğu sınıfa gittim ve boş olan bir yere oturdum. Çantamdan not defterimi ve kalemlerimi çıkarırken aklım tişörte kaymıştı. Baş başa kutladığımız ilk doğum günümde vermişti. Her ne kadar sadece bir tişört olsa da anısı büyük, değeri yüksekti ve ben gerçekten bu tişörtü onun aldığını unutmuştum. Asıl saçma olanı bunu unuttuğum için kendime kızmamdı. Nalan Hoca içeriye girdiğinde bu düşüncelerime ara vermem gerekmişti. Derslerimi ne kadar iyi dinler ve not alırsam derslerden kalma şansım o kadar azalırdı. Sonuçta Kaan hazırlık okuyordu, bunu biliyordum çünkü onun İngilizcesi bilgisayar mühendisliğini İngilizce okuyabilecek kadar harika değildi. Notlarımı alıp dersin bitmesini bekledim. Hocanın çıkabilirsiniz komutundan sonra aheste aheste toparlandım ve montumu elime aldım. Kafeteryaya gitme kararı almıştım. En azından bir kahve içer biraz kitap okurdum. Kafeteryaya indiğimde Atakan'ı tek başına otururken gördüm. Bugünyaşananlardan haberi olabilir düşüncesiyle yanına gitmekte tereddüt ettim ama sonra beni görüp el sallayınca artık kaçışın olmadığını anladım. Yavaş sayılabilecek adımlarla yanına gittim ve sandalyeyi çekerek oturdum. Eşyalarımıda diğer sandalyeye koydum. "N'aber fıstık, öpmek yok mu?" "Şey ben üşütmüşüm de biraz, sana da bulaştırmayayım şimdi vize dönemine de yaklaşıyoruz." Diye birşey gevelemiş ve inanmasını dilemiştim. Sohbete devam edip bir şey irdelemeyince inandığını anladım. "Tek başına niye oturuyorsun burada?" "AslındaDoruk ve Doğukan vardı ama Doruk'un kafası biraz bozuktu Doğukanla birlikte hava almaya çıktılar benim de bu soğukta dışarı çıkasım gelmedi." "Hmm, neden bozukmuş morali, anlattı mı bir şeyler?" "Hayır anlatmadı, açıkçası ben de pek üstüne gitmedim" "Anladım" Onun öğrenmemesi için bir şeyler yapmalıyım yoksa nedeni öğrenene kadar bugün olan olayları irdeleyecekti. "Ben de bir şeyler yapmaya gidecektim, aç mısın?" "Hem de nasıl açım." "O zaman hadi benimle geliyorsun." "Doruklar?" "Bırak şimdi Doruk'u, hem morali bozuk diyorsun. Bizim yapabilecek bir şeyimiz yok gibi bizim de moralimiz bozulmasın boşuna." "Normalde hemen yanına koşardın ama görüyorum ki o kadar bunalmışsın, o zaman ben de en iyi arkadaşımı kırmıyorum ve yemek yemeye gidiyoruz, zaten saat dört olmuş,kahvaltıyı da derse yetişeceğim diye doğru düzgün yapamamıştım. Haydi bakalım!""Harikasın Ata!" böylece Atakan'ı olay mahallinden uzaklaştırma işini başarıyla tamamlamıştım. Akşam dokuz a kadar gezdik, yedik, içtik ve hayatımın güzel günlerinden birini yaşatıp bütün stresimi aldı canım arkadaşım. Artık yurda dönme vaktinin geldiğini anladık ve yurt bahçesinde vedalaşıp odalarımıza çıkmak üzere ayrıldık. Saati on yapmıştık bile ve gerçekten çok yorgundum, yarın hafta sonu olduğu için çok mutluydum. Kapıya geldiğimde çantamı açtım ve oda anahtarımı aramaya başladım, evire çevire aradım montumun cebine bile baktımama yine de hiçbir yerde bulamadım. Sabah Kaan'ın yanında daha fazla kalmamak için alel acele odadan çıktığımda unutmuş olmalıydım. Son çare olarak isteksizce kapıyı tıklattım ama ne cevap veren ne de kapıyı açan olmadı. En sonunda Kaan'ı aramayı düşündüm ama numarasını sildiğim sonradan aklıma geldi. Ve çarem kalmayınca kapının dibine çöküp amaçsızca oturmaya başladım. Kaan hala gelememişti, neredeydi ki?Acaba başına bir şey mi gelmişti? Ya başına bir şey geldiyse? Aman, bana ne canım? Diye geçirdim içimden. Ama beynimle kalbim yine tartışmaya girmiş açık bir kapı arıyorlardı. Saat 23.00 oldu, 23.30 oldu, 00.00 oldu, en son 01.00 olduğunda uykuya dalmak üzereyken koridorda şen şakrak bir kahkaha yankılandı ve bu ses benim ayağa kalkmam için yeterli bir sebep oldu. Işıkları kapamıştım biri beni görmesin diye bu yüzden elim düğmeyi aradı. Düğmeleri bulunca aşağıya doğru indirdim ve karşımda gömleğinin bir yakası bir yana diğer yakası bir yanadağılmış gömleğinin eteğinin yarısı kot pantolonun içinde yarısı dışarda olan biradet sarhoş Kaan gördüm ve yanında yeni edindiği arkadaşı, ona düşmemesi için destek olan kırmızı rujunu abartılı bir biçimde sürmüş, götünde biten elbisesi ve platform topuk ayakkabısıyla da bir adet Deniz.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Evet, şu anda saat gecenin dört buçuğu ve ben saat 12 den beri bu bölüm için uğraşıyorum gerçekten sırtım ağrıdı eğilmekten ve umarım beğenirsiniz oy ve yorumlar benim için çok önemli lütfen unutmayın :)) (multi-deniz)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Kırıntıları
Roman d'amourBir şiir belki bir şarkı sözü, Anlatır bize yaşamın özünü. Unutma hayata verdiğin yaşama sözünü. Yaşa mutluluğu ama unutma hüznü.