1. Bölüm

70 5 0
                                    

Ben çok minnoş, tatlış bir kızım. 30 yaşımdayım ama taş çatlasa 21 gösteriyorum. Yani inşallah öyleyimdir. Kim olduğumdan biraz bahsedeyim. Uzun süredir işsiz güçsüz ve yalnız dolaşan, kendi kendine çiçekler hediyeler alan, kendine dondurma ısmarlayan, tek başına romantik komedili filmler izleyip salya sümük ağlayan bir kızım. Bir gecede 20 bölümlük bir Türk dizisi bitirmişliğim var. Aşırı dizi film komasında beynimin yandığını düşündüğüm zamanlar da oldu. Tek yaşayınca insan dur diyen kimsesi de olmayınca böyle oluyor. Annem olsa asla izin vermezdi bu kadar geç saatlere kadar oturmama...

Annem demişken ailem Ordu da yaşıyor. Beni yaklaşık 12 sene evvel Edebiyat Öğretmeni olayım, elim ekmek tutsun diye İstanbul'a gönderdiler. Aslında benim aklımda Edebiyat Öğretmenliği hiç bir zaman olmadı. Ama İstanbul'da yaşamak küçüklüğümden beri hayalimdi. Ders çalışmayı hiç bir zaman sevmedim. Babam Matematik Öğretmeni olduğu için benimde Matematik konusunda bir dahi olmam, tıp fakültesinde okumam, doktor çıkmam bekleniyordu ama maalesef öyle olmadı. Sayı doğrusu çizmeyi bile lisede babamın zoruyla öğrendim. Bu süper zeka halimle ve yine babamın ısrarıyla Matematik Fen sınıfında okumaya çalışıyordum. Neyse ki hocalarımdan biri benden bir yol olmayacağını babama kabullendirdi de bu işkenceden kurtuldum. Ezberim biraz daha iyi olduğundan dolayı Edebiyat Sosyal sınıfına geçtim. Lisedeyken bir sürü platonik aşkım oldu. Yani hiç yalnız kalmadım. Bugünlerdeyse çok yalnızım. Platonik bir aşkım bile yok anlıyor musun? Bu arada üniversiteyi nasıl kazandığımdan bahsetmedim. Aslında onu bende bilemiyorum. ÖSS ye hazırlık dönemimde neredeyse hiç bir özel çabam olmadı. Dedim ya tembel bir kızdım ben. Okumakta falan da gözüm yoktu. Annem Babam da umudunu kesmişti artık benden. Sınava girdim çıktım ve nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde çok iyi bir puan aldım. Yani çok iyi dediysem bana göre çok iyi. İstanbul da ki üniversitelerin Edebiyat bölümlerine yerleşebilecek kadar iyi bir puan. Durumu fark edince hemen bir Edebiyat sevgisi doldu içime :) Aslında Edebiyat bahane İstanbul şahaneydi :) Galiba İstanbul beni çağırıyordu :))

3 hafta sonra babamla beraber İstanbul'a kayda geldik. Babamın standartlarına ve bütçesine göre iyi sayılabilecek özel bir yurda yerleştim. Evin tek kız çocuğu olduğum için üzerime titrerlerdi hep. Bir dediğimi iki etmezlerdi. Ama ben istedikleri gibi bir çocuk olamamıştım hiç bir zaman. Neyse üniversitenin ilk zamanlarında bir gazla derslere katıldım. Güzel güzel notlar tuttum. İlk vizelerden iyi notlar aldım. Ama en fazla bir buçuk ay sonra ben yine eski halime dönüverdim. Dersler aksıyor, vizeler kaçıyor, ödevler unutuluyordu. Oda arkadaşım Feride ile beraber dersleri ekip İstanbul'un altını üstüne getirmeye başlamıştık. Feride'yle çok benzer yanımız vardı. O da benim gibi Edebiyat öğrencisiydi. Manisa'dan İstanbul'a okumaktan ziyade gezmeye ve babasının baskısından kurtulmaya gelmişti. İkimiz bir arada olunca her şeyi unutuyorduk. Bir süre sonra okula dair yaptığım tek şey tiyatro kulübüne katılmak olmuştu. Öğle saatindeki dersleri bile kaçıran ben, kulübün hafta sonu sabah provalarını bile hiç aksatmıyordum. Derken sınıfta kalmalar başladı tabi ki. Okul da uzadıkça uzadı. Babamlar mezuniyetime gelmeyi planlarken ben hala 2. sınıftaydım. Artık okulda tanındık bir sima olmuştum ama akademik başarımdan dolayı değildi tabi ki. Tiyatro kulübünde aktif rol almaya ve oyunculuğu sevmeye başlamıştım. Sonunda konservatuvar sınavlarına girmeye karar verdim ve ara dönemde yapılan sınavlara katıldım. Jürideki hocaların hepsi beni kulüpten tanıyor ve seviyordu. Dolayısıyla yetenek sınavından kolayca geçtim. Artık konservatuvar öğrencisi olmuştum. Babam durumu öğrendiğinde Ordu'dan buraya koşarak gelip beni Boğaz köprüsünden sallandırabilirdi. Yok ya abarttım biraz. Kıyamaz o bana. Ama çok kızacağı ve üzüleceği kesindi ve ne kadar uçarı, bildiğini okuyan biri olsam da üzülmelerini hiç istemezdim. Onlara bu durumu nasıl anlatacağımın provasını yapmaya başlamıştım her gün. Derken tören günü gelip çatmıştı ve ben onlara mezun olamayacağımı Edebiyatı bırakıp Konservatuvara geçtiğimi hala söyleyememiştim. Okulda bir bankta oturup kara kara ne yapacağımı düşünürken karşımda annemle babamı gördüm. Kısa süreli bir şok, önce bir ateş basması sonra soğuk bir ter atması... Annemin boynuma sarılmasıyla kendime geldim.

Bir Yolunu BuluruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin