SS-6-

40 10 16
                                    

Mina'dan...

Çok susadığımı hissedip yatağımdan uyuşuk adımlarla kalktım. Birden içime kötü bir his düşmesi ve kendi sesimi duydum gibi olmak ne kadar da enteresan bir olay olsa da aynı uyuşukluğuma devam ettim. İzem'den de ses çıkmıyordu belki de uyumuştu. Aslında whatsapp da onları göndermelerimi sıcak karşılamayacağını biliyordum. Telefondan gruba tekrardan mesaj atıp koridorda yürümeye çalışırken birine çarptım ve yere kapaklandım. Arkama baktığım da İzem'in kanlar içinde yerde yattığını gördüğüm de bir çığlık çıktı feryatlarımın arasından...



Kapı hunharca çalınınca yerimden dahi kıpırdayacak gücümün olmamasını umursamadan donuk şekilde kapıyı açtım. Ağlayamıyordum, sadece donmuş şekilde olayın şokunu üzerimden atlatmaya çalışıyordum. Yankı endişeyle içeriye girdi ve o da bir küfür edip kucağına İzem'i alıp evden seri ve hızlı adımlarla çıktı. Arkasından hemen çıktım ama o gitmişti hemen. Şuansa... Ben şuan kendimde bile değildim. Yere çöktüm ve daha fazla tutamayacağım göz yaşlarım çoktan firar etti.

Hem çığlık atıyor, hem de ağlıyordum. Gözüme tekrar yerde kanlar içinde yatan cansız bedeni geldi. Aklıma geldikçe ağlayıp soğuk betona yumruk atıyordum. Arabaların üzerime gelmesi bile umurumda değildi.

Zaten İzem'e bir şey olsa çoktan ölmüştüm ki !? Bir arabanın hızla bana geldiğinde yerimden kalkmaya tenezzül etmeden gelip çarpmasını bekledim. Şuan ona bir şey olmamıştı ama o durumdan sonra olmaması mucize olurdu. Araba beni görmüş olmalı ki tam çarpacağı sırada ani bir frenle durdu ve direksiyonu kırdı. Bende bacaklarımı kendime çektim ve kafamı içine gömüp kollarımı doladım.

Normalde ağladıkça göz yaşlar durmaz mıydı? Ama ben ağlıyor, ağlıyor ve tekrardan ağlıyordum. Hiç durmuyordu. Ne kadar yeni tanışmış olsam bile o beni korumuş kollamıştı ve ben şuan hiç bir şey yapamıyordum. Öylece durmuştum. Arkasından hastaneye bile gidememiştim. Bir araba kapısı çarpılınca kafamı kaldırıp baktım. Bu bana çarpacak olan arabaydı.

Niye gidipte yoluna devam etmemişti. Veya beni ezse ve gitseydi bende fazla kan kaybından burada sokakta ölseydim. Ben benliğimle bunu kabul ederken onun bana çarpmaması saçmaydı.

"Mina."

Bana ilahi gibi gelen sese baktım. Tam zamanında gelmişti bu da. Gerçi görünce aklıma geldi de İzem'e bugün aşık oldum demiştim. O da bana mı? demişti. Kırık bir şekilde gülümsedim. O an ki gıcıklığıyla gülmeyi unutmuştum. Ama şuan gülüyordum kırık şekilde.

"Beni hastaneye götür. Bartu."

Kelimeler ağzımdan zorlukla çıkıyordu ama hemen bir yanıma geçip arabaya oturttu.

"Neyin var?"

endişeli ses tonu hoşuma gitse de şuan onunla uğraşamayacak kadar önemli sebeplerim vardı.

"İzem. İzem" tekrardan göz yaşlarım gözüme hücum etti. Onun anlamasını bekledim ama arabayı sürüp önüne döndü ve bir şey hatırlamış gibi konuştu.

"Hangi hastane?"

Cidden hangi hastaneydi? Telefonumu da yanıma almadığıma lanet edip ona sordum.

"Burada en yakın hastane hangisiyse oraya gidelim" başını sallayıp arabayı sağa doğru kırdı. Kafamı cama yaslayıp sessizce ağladım. Ona bir şey olacak düşüncesi beni de öldürüyorken gerçekte olması demek benim de olmamam demekti.

Sessiz geçen yolculuk sonucunda araba durduğunda hemen inip seri bir hızla hastaneye ilerledim. Bana saatler gibi gelen süre zarfında hemen yerini sorup asansöre bastım gelmeyince beklemeden merdivenlerden ikişer, üçer çıktım. Sonunda geldiğim de burada sadece ameliyathane vardı. Peki ya durumu bu kadar mı ciddiydi?

Sadece ufak bir baygınlık ve kanama değil miydi? Neden olmuştu? Bir hastalığı falan varsa bile bana hiç anlatmamıştı. Eğer uyanırsa hatta uyanacak ilk soracağım soru neyi olduğu... Her şeyi anlattıracaktım.

Yerimden kalkıp bir sağa bir sola yürüdüm. Böyle habersiz beklemek çok canımı yakıyordu. Kafamı çevirip Yankı'ya baktığımda kafasını elleri arasına almıştı. İzem Yankı'dan hoşlandığını açıkça belli ediyordu ama Yankıya fark ettirmemeye çalışıyordu. Zaten Yankı'da anlamadığı için sorun yoktu. Ben İzem'in bakışlarından anlamıştım. Yankı ise hoşlanıyordu. Onun da anlamıştım hatta şuan harap olduğunu düşünürsek hoşlanmaktan da öteydi. Neler düşünüyordum böyle? Belki de aklıma kötü fikirler getirmek yerine başka şeyler düşünmeliydim. Doktor ameliyathaneden çıkınca ben ve Yankı hemen doktorun yanına gitmiştik bile...

"Maalesef çok kan kaybetmiş ve ameliyat baya zorlu geçti. Birde ailesi tarafından hiç dayak yedi mi? Vücudunda dayak izleri keşfettik. Hem de kolay şeyler değil. Kemer , kırbaç gibi şey-"

Kulağımı kapatıp daha fazla dinlemeye tahammül edememiştim. Bana hiç anlatmamıştı ki! Demek ki giyinirken de bilerek benim yanımda giyinmiyordu. Peki ona bunu kim yapabilirdi? Ellerimi kulaklarımdan çekip konuştum.

"Bunları sormadık biz sana! Durumu nasıl dedik?!" diye sinirle bağırdım ve saçlarımı çekiştirdim. Yankı yanıma gelip kollarıyla beni sarmaladı ve 'tamam sakin' diye beni yatıştırmaya çalışıyordu. Kollarımı ondan çekip doktora tekrardan bağırdım.

"Söylesene. Durumu nasıl?" doktor gözlerini açarak boğazını temizledi.

"Maalesef şuanlık bir şey diyemem ama kendi isteğine bağlı. Yoğun bakıma alacağız. Geçmiş olsun." dedi ve defolup gitti. Ben ona yapacağımı bilirdim de şuan ki konum daha önemliydi.

Ameliyathane kapısı açılınca başımı oraya çevirdim ve melekleri bile kıskandıracak yüzüne baktım. Normalde soğuk bir kızdı ve konuşmayı sevmez ama benim yanımda bu kurallarını hep çiğniyordu. Bana cidden değer veriyordu bende ona!! Yüzü bembeyaz olmuştu. Onu böyle görmeye içim parçalanıyordu. Gözünü açsın beni bu duruma getirdiği için ona soracaktım.

Yoğun bakıma alındığında saatler geçmek bilmiyordu. Sadece gözünü açacaktı. Başka bir şey yapmayacaktı ki. Eğer açarsa yaşardı ama açmazsa demek bile istemiyordum. Ayağa kalkıp camdan ona baktım. Uyuyor diye düşünmeye başladım. Ona bir şey olmayacaktı şuan da da uyuyordu zaten. Değil mi uyuyor? Yankı'nın yanına gittim ve oturdum.



"O, uyuyor Yankı. Uyanacak ama değil mi? Bir şeyi de yok. Boşa telaş yapmaya-"

sözümü kesen yoğun bakımdan gelen sesler oldu. Hemen ayağa kalkıp baktığımda kalbinin attığını gösteren alet düz çizgi halinde gidiyordu. Bu da ne demek oluyordu. Hemen koşup doktoru çağırdım. Onlar koşarken bende arkalarından koştum. Odaya girip doktor eliyle kalp mesajı yaptı ama olmuyordu. Sonunda başka yol deneyip aleti eline aldı ve elektro şoku doktor üzerine bir şeyler sürdü ve İzem'in kalbinin üstüne bastırdı.

İzem titredi ama hala kalbi atmıyordu. Doktor o kadar uğraş sonucu denediler ama olmadı. Sonrada kolundaki saate bakıp ağız hareketlerini okuyabildim ve o benim yıkılmışlığımın göstergesiydi.

"Ölüm saati: 18:04"

Siyah Sır #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin