Ben hep kaçmak istedim kendimden. Bulunduğum yerden, olduğum kişiden. Belki korktum. Belki çekindim. Ama hep kaçmak istedim. Bir yere bağlı kalamadım hiçbir zaman. Bir noktada sabit kalmak, orada nefes alıp vermek bana göre değildi. Garip bir şey bu; yani içinde bulunduğum durum. Kötüyüm. İyi değilim. Uzun zamandır iyi hissetmiyorum. Hissetmekten uzağım. Bir eylemi hissetmek adı altında yaşıyorum. Hissetmek nedir unuttum. Paramparça bir haldeyim. Darmadağın olmuş duygularım var. Elimde tutamadığım zamanlarım ve yarım kalmış birkaç hayalim var, ceplerimde. Ben iyi değilim. İyi olmaktan kilometrelerce uzak bir yerdeyim. Yolların getirdiği hüzünle savruluyorum. Kendimi toparlamaktan bıktım. Koleksiyon olarak kendimi topluyorum. Hiç beklenmedik yerlerde bir parçamı buluyorum. Nasıl kaybettiğimi hatırlamaya çalışıyorum. Olmuyor; hatırlayamıyorum, yapamıyorum. Kaybetmekten usandım. Hemde fazlasıyla. Defalarca yenilmekten; yara almaktan bıktım. Bu yaralar çok ağır, taşıyamıyorum. Bazıları çok fazla acı veriyor. Derinlerde. Saklıyorum herkesten. Bazen ben bile unutuyorum. Sonra bir şarkı çalıyor veya bir fotoğraf karesi canlanıyor aklımın kuytularında; yaram aklıma geliyor, acı veriyor. İğrenç bir durum bu. Katlanamıyorum. İntiharlar biriktiriyorum. Kayboluyorlar. Üzülüyorum. Ben günün belli saatleri fazlasıyla hüzünlü oluyorum. Genelde gece yarısından sonra. Hüzün büyüyor. Kocaman oluyor. Bazen karşıma oturuyor. Bazen içimde bir yerlerde kördüğüm oluyor. Anlam veremiyorum. Hüznüm benim mirasım. Bazen hüznümü gökyüzüne ısmarlıyorum. Griye çalıyor gökyüzü. Gri gökyüzünün hüzünlü yüzüdür. Süreya'dan bir dize okuyorum, gökyüzünün hüzünlü yüzüne makyaj niyetine. Canım yanıyor. Yine de yapıyorum bunu. Her satırı farklı bir anıya çıkıyor. Bir şiir okuyorum, olmadık yerimden vuruyor beni. Şiire inanırım ben. Hem de fazlasıyla. İyi değilim ben. Hiç olmadım belki. İyi olmak nedir bilmiyorum. Belki yolculuklar iyi hissettiriyordur. Bilmiyorum. Kedere rastlıyorum. Yakamı bırakmıyor. Kurtulamıyorum. Mecbur yoluma yoldaş yapıyorum onu da. Bazen düşünüyorum bu saatlerin mutlulukla bir derdi mi var diye. Ne zaman mutlu olsam saatler olması gerektiğinden daha hızlı akıyor. Ne zaman mutsuz olsam saatler, günler, haftalar, aylar hiç geçmiyor. Hele geceleri bastırıyor kasvet. Bir şarkı çalıyorum. Pencereyi açıyorum. Rüzgâr vuruyor şakaklarıma. Rahatlıyorum. Bunu sık sık yapıyorum. Elimden fazlası gelmiyor. Yazmak güzel eylem. Yazıyorum. Düzenli olarak yazıyorum. Sürekli yazıyorum. Yoksa öleceğim. Biliyorum. Sen bana bakma. Ben yine sahipsiz acıların dilinden birkaç satır karalıyorum. Onların dilinden anlamak gerek. Anlıyor musun? Rüyalarım gitgide yok oluyor. Fark ediyorum. Kabuslarım artıyor. Bu hiç iyi değil. Karanlığa karışıyorum. Kendime yurt edinmişim karanlığı. Kimseler yok burada. Yalnızlıktan yutkunamıyorum. Kesik kesik nefes alıyorum. Gecenin kör karanlığına doğru ölümün sesi yankılanıyor. İçim ürperiyor. Ses iyice artıyor. Bir süre sonra sese eşlik ediyorum. Yoruluyorum. Oturuyorum bir kenara. Bekliyorum. Beklemeye devam ediyorum. Saatler geçiyor. İnsanlar geçiyor. Bekliyorum. Her şey değişiyor. Ben kalıyorum. Bir kenara oturmuş bekliyorum. Bilmiyorum. Ben yine hiçbir şey bilmiyorum. Sadece bekliyorum.